T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Rüzgarsız dalgalanan bayraklar

Soğuk Savaş öncesinde çift kutuplu bir dünya vardı. Birine dost olan, diğerine düşman olmak zorundaydı. İki güce birden bağlanılmaz diye düşünülürdü. Birine kulak veren diğerine sağır olurdu. Yoksul ülkeler kurtuluşu Moskova'da arardı. Bütün dünya Moskova'nın değil, Washington'un çöküşünü beklerdi. Rusya, Amerika'yı geçmekle kalmayacak, onu tarihe gömecekti. Marks böyle öngörmüştü.

Dünyada dehşet verici fırtınalar estiren "Komünist Devrimi"nin üzerinden daha bir yüzyıl bile geçmedi. Moskova bir iç ya da dış düşmanın saldırısına uğramadan dağılıp gitmişti. Sovyetler Birliği'nin sınırlarındaki "demir perde" ortadan kalkınca, bütün dünya büyük bir enkazla karşılaştı. Dünyanın hammadde, petrol ve doğal gaz deposu olan ülkeler akılalmaz bir üretim güçsüzlüğüne düşmüştü.

Moskova'nın güçlü dönemlerinde Kremlin Meydanı'ndaki "orak çekiç"li bayrak yaz kış, yağmurlu yağmursuz, güneşli bulutlu, her zaman sürekli dalgalanırmış. Herkes her türlü hava şartında dalgalanan bu bayrağı hayranlıkla seyredermiş. "Komünist Kilise'nin papaz"ları bütün sır işçi sınıfında derlermiş. "Sovyetler Birliği" dağılınca, bayrak direğine yerleştirilen gizli vantilatör keşfedilmiş.

Ruslar yetmiş yıl boyunca "biz en iyiyiz" diye, hem kendilerini, hem de bütün dünyayı aldattılar. "Üçüncü Roma" olmaya özenen Moskova, baskı ve şiddetle uzun süre ayakta duramadı. Andre Gide'in ta 1936 yılında gözlediği gibi "Pravda gazetesi bu insanlara neyin bilinmesi, neyin düşünülmesi ve neye inanılması lazım geldiğini öğretiyor. Gözboyacılık ustalıkla işleniyor. Onlara göre Sovyetler Birliği'nin dışında her yer karanlık."

Türkiye'nin dayatmacıları da Tanzimat'tan beri hem Anadolu insanını, hem de bütün dünyayı aldatıyor. Avrupalılaşmak adına Türk toplumunun tarihine, kültürüne, sanatına, kılığına ve kıyafetine savaş açanlar, Türkiye'yi Avrupa'nın en yoksul ülkesi haline getirdi. Yoksulluk yetmiyormuş gibi, Türkiye Avrupa'nın en kötü yönetilen ülkesi oldu.

Ecevit ve ortaklarının yönetiminde, Türkiye ekonomisiyle, demokrasiyle çöktü. Türkiye iflas ettiği için IMF'ye gitti. Ancak IMF'ye verdiği sözleri tutmadı. Birinci programın ardından, ikinci program da başarısızlığa uğradı. Ecevit ve destekçileri Sovyetler Birliği'nin "politbüro" üyeleri gibi, hem içeriyi, hem de dışarıyı aldatmaya çalışıyor.

Bütün dünyanın "devletçi"likten vazgeçtiği bir dönemde Türkiye hala haberleşme hizmetlerini özelleştiremedi. Siyasetçiler kamu kuruluşlarını, "babalarının şirketleri" olarak görmekten bir türlü vazgeçemediler. Onlar bütün kamu kurum ve kuruluşlarını, kendi partilerinin arka bahçesi olarak görüyor. Kamu kuruluşlarını "siyasi partilerin çiftliği" olmaktan çıkarın, yoksa "sizi biz de kurtaramayız" diyenlere de efeleniyorlar.

Yangın bütün ülkeyi kaplamış, iktidar partileri kendi çiftliklerinin derdinde. Onlar kendi çiftlikleri kurtulursa, ülke de kurtulur sanıyor. Bilmiyorlar ki, çiftliklerde yapılan yolsuzluklar yüzünden ülke iflasa sürüklendi. Siyasi partiler çiftliklerden ellerini çekmezlerse, onlarla birlikte ülke de batacak. Telekom zamanında özelleştirilseydi ekonomi kurtulabilirdi. Şimdi ise, kendisiyle birlikte ülkeyi de iflasa sürüklüyor.

İktidar partileri kendi bayraklarıyla ülkenin bayrağını karıştırıyor. Dalgalanan ülkenin değil, iktidar partilerinin bayrağı.


8 Temmuz 2001
Pazar
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED