T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Aşk ve koketlik

Aşık, sanıyorum, biraz da kışkırtılmış biridir. Ulaşmak istediği hedef karşısında durup ona göz kırparken, yani aslında o, kendini davetiye çıkartılmış biri olarak görürken ve bu davete icabet etmek için yanıp tutuşurken ve tam da hedefe doğru yönelmeye teşebbüs etmişken, birden, kapıların yüzüne kapatıldığını görür ve hüsrana uğramaya durur. Ama işte tam o anda yeni bir davetle karşılaştığını farkeder, yeniden umutlanır. Ve yeniden hüsran yaşar. Durum, kedi yavrularının oynasınlar diye boşluğa bırakılmış ipliklere pençelerini geçirmeye uğraşmalarına benziyor. Kedi yavrusu, boşlukta sallanan ipi yakalamaya, ona pençesini, tırnaklarını geçirmeye çabalar, ama ip parçası sürekli onun dişleri arasından, pençelerinden kayıp gider ve kedicik her seferinde daha hırslanmış olarak ipi pençesine geçirmeye çalışır. İp, burada, kediye koketlik yapmaktadır.

G. Simmel, bir arkadaşına koketlik yaptığını gördüğü bir kadın arkadaşına, bu durumdan hoşlanmadığını söyleyince, kadın arkadaşı da ondan koketliğin tanımını ister. Filozof şu cevabı verir: "Bana öyle geliyor ki, koketlik yerine getirilmeyen bir vaattir. Siz, zavallıyı kendinize çekiyor ama iyice yaklaşmasına izin vermiyor, sonra da onu gücünüzün etki alanından çıkamayacağı kadar uzakta tutuyorsunuz. (...) Kısacası, kurbanınızı ondan esirgediklerinizle esirgemedikleriniz arasında sallandırıp duruyorsunuz ve salınım mesafesini öyle dahiyane hesaplıyorsunuz ki, ip kopmadan gerilebileceği kadar geriliyor. Kuramsal olarak koketlik işte budur." (Öncesizliğin ve Sonrasızlığın Işığında An Resimleri, Dost Y. Ank. 2000, s. 42).

İlâhî aşk yolundaki müridin durumu da daha farklı değildir. Ondan ilkin kendini tanıması isteniyor. O, nefsini tanıma yolunda çeşitli kademelerden geçiyor: nefsin hayvanî mertebesinden başlayarak (ki buna nefsi emmare adı veriliyor), levvame, mülhime, mutmainne, raziye, marziyye ve safiyye (kemal noktası) duraklarında kendini tanımaya çalışıyor. Ancak bu duraklar, elbette tren istasyonu gibi birbiri arkasında bırakılarak geçilmiyor. Bir sonraki durak bir öncekinden izler taşıyabilir. Ve bu esnada, mürit, şeyhinde, Allah Resulu'nda (sav) ve Allah'ta fena (yok) olma tecrübelerini yaşıyor. Fenafillaha ulaşan murit için orası da son durak değildir: ondan sonra da gidilecek duraklar, kat edilecek mesafeler bulunmaktadır: bekabillah, seyrillallah.. gibi.

Bu durakların her birinde mürit (âşık) kendi halinin bilincinde olabilir veya olmayabilir, o, daima kışkırtılmış bir haldedir. Bir duraktan ötekine, bıkmadan, zevkle, iştiyakla sıçramak, bu yolda sürekli seyir halinde bulunmak ister. Ama yolun nihai noktası olan miraç halinde bile, âşıkla maşuk arasında iki yay aralığı kadar bir mesafe kalır. İşte o kapatılamaz mesafe âşık için kışkırtıcılık merkezidir. Merkeze ulaştığını sandığı her defasında, o iki yay aralığı mesafenin yeniden oluştuğunu görür ve yeniden azimle ve iştiyakla o mesafeyi kapatmaya sil baştan, bir daha teşebbüs eder.


8 Temmuz 2001
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED