T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Jandarma'nın akıl almaz cevabı

4 Temmuz tarihli Sabah gazetesinin manşeti sanırım çok kişinin gözünden kaçtı; oysa bana göre son zamanların en önemli manşetlerinden birisiydi. Sabah'ın manşeti "Jandarma'yı kızdıran öneri" şeklindeydi ve Devlet Personel Başkanlığı'nın "Tasarruf sağlamak için Jandarma ile Polis birleştirilsin" teklifine atıfta bulunuluyordu. İsterseniz konuya ilişkin biraz daha malûmat aktarayım:

Devlet Personel Başkanlığı (DBP), 8'inci 5 Yıllık Plan hazırlıkları sırasında, Jandarma'nın ordudan ayrılıp Emniyet ile birleşmesini istemiş. Gerekçe olarak da "İkisinin de asayişten sorumlu olması ve masrafın artması" gösterilmiş. Jandarma Genel Komutanlığı'nın DPT'nin bu teklifine "sert cevabı" da tabii ki gecikmemiş.

Hadi biraz ayrıntı daha: Devlet Planlama Teşkilatı'nda oluşturulan "8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Güvenlik Hizmetlerinde Etkinlik" özel ihtisas komisyonunda söz alan Devlet Personel Başkanlığı temsilcileri Mustafa Pehlivan ve Zafer Benli, Sabah'ın "şok öneri" olarak nitelediği şu öneriyi gündeme getirmişler: "Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın ortaya çıkardığı gereksiz ikileme son vermek, koordinasyonsuzluğu ve harcamaları önlemek ve hizmette etkinlik kazandırmak için, Jandarma Genel Komutanlığı'nın silahlı kuvvetlerle ilişkisinin kesilerek iki güvenlik kuvvetinin birleştirilmesi yolu araştırılmalıdır."

DPB temsilcileri bu iki kuruluşun nasıl bir işbölümüne gitmesi gerektiği hakkındaki görüşlerini de komisyona sunmuşlar. Buna göre, sınır, kıyı ve kara sularının güvenliğini sağlama hizmetin doğrudan TSK'ya devredilecek ve isteyen Jandarma personeli orduya, isteyen de yeni kurulacak sivil zabıta teşkilatına geçecekmiş...

Söylediğim gibi, Jandarma Genel Komutanlığı'nın bu "şok öneri"ye "sert cevabı" gecikmemiş. Bu cevabı gazetenin verdiği biçimiyle aynen aktarmak istiyorum. Çünkü gerçekten "sert", hatta "şok" bir cevap...

"Türkiye Cumhuriyeti Jandarması, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ayrılmaz bir parçasıdır ve sonsuza kadar da böyle kalmayı hedeflemiştir. Jandarma Genel Komutanlığı'nın TSK ile ilişkisinin kesilmesi ve iki zabıta kuvvetinin birleştirilmesi (Tevhid-i Zabıta) bazı çevrelerce demokratikleşmenin bir gereği gibi algılanmaktadır. Ancak, devlet ve ülke çıkarları söz konusu olsa bile, kendi çıkarlarını her şeyin üstünde görebilen siyasi kadroların bulunduğu ülkelerdeki alternatifsiz bir zabıta kuvvetinin, demokratik yapıları tehdit edebileceği ve hatta zamanla totaliter rejimleri davet edebileceği göz ardı edilmiştir. Türkiye'de polis teşkilatından ayrı bir Jandarma Teşkilatı'nın varlığı demokrasinin teminatıdır."

Cevapta göze çarpan en önemli husus, bazı ülkelerde "siyasi kadrolar"ın sırası gelince "kendi çıkarları" için "babalarını bile satacağının" açıkça belirtilmesidir. Ayrıca, bu değerlendirme "teorik" bir özellik de taşımamaktadır, çünkü cevaba göre bu "bazı ülkeler"in içinde Türkiye de bulunmaktadır. Jandarma'nın cevabına göre, bu "bazı ülkeler"de "devlet ve ülke çıkarının" gözetilmesinin olmazsa olmaz koşulu "alternatif bir zabıta kuvveti"nin varlığıdır. Eğer demokrasi istiyorsanız, zabıta kuvvetine ilişkin olarak "ikili bir yapıyı" kabul etmek zorundasınız... Birisi yoldan çıkarsa, öbürü dersini versin diye...

Çok şaşırtıcı, gerçekten insanı "şoke edici" bir cevap bu... Ancak, bu cevabın unuttuğu önemli hususlar var: Bir kere, devlet ve ülke çıkarının maksimum gözetildiği demokrasilerde, başta "zabıta kuvveti" olmak üzere idarenin bütününde birbirini kuşkuyla gözetleyen bir "ikili yapı" söz konusu olamaz. (Nitekim, Anayasa'nın 123. maddesi "İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür" demektedir.) Bu "ikili yapı", olsa olsa ancak devletlerin kuruluş dönemlerinde ortaya çıkabilir ve söz konusu devletin bütün kurumlarıyla yerleşmesi sonucunda da zorunlu olarak ortadan kalkar. Burada "ikili yapı" olarak söz ettiğimiz modeli bize en iyi açıklayan örnek Sovyetler Birliği'nin kuruluş aşamasında Lenin'in ağzından düşürmediği "İkili iktidar"dır.

Jandarma'nın kendisini bu ülkede "devlet ve ülke çıkarları söz konusu olunca" öne çıkan, Polis teşkilatını ise "kendi çıkarlarını her şeyin üstünde gören siyasi kadroların" bir aleti gibi değerlendiren bu cevabının bir benzeriyle demokrasilerde karşılaşmak imkansızdır. Jandarma tezinde o kadar ısrarlıdır, "alternatifsiz" (yani TSK içinde yer almayan bir Jandarma'sız) bir Polis teşkilatının ülkeyi (yani bu arada Türkiye'yi de) "totaliter bir rejim"e sürükleyebileceğini bile hatırlatmaktadır.

Jandarma'nın cevabı vatandaşlar açısından çok da moral bozucu bir nitelikte. Düşünün; bir ülkede (bu arada Türkiye'de) yaşıyor ve o ülkenin Polis teşkilatının ülkeye "totaliter bir rejimi" davet etmesinin pekâla mümkün olduğunu düşünüyorsunuz... Bu derece "güvensiz" bir "hukuk devleti" olur mu? Belki diyeceksiniz ki, "Endişelenme! Ülkede Jandarma var!" Fakat bu hiç de inandırıcı bir teselli olmaz ki... "Polis teşkilatı" için duyduğunuz güvensizliği "Jandarma" için de duymak pekâla mümkün değil mi? (Kimse alınmasın; bu son fasıl tamamen "teorik" temelde.)

Sonuç olarak, anayasasında bir "hukuk devleti" olarak tarif edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşı olarak benim "zabıta" meselesine ilişkin dileğim çok basit: Yasal çerçevede hareket eden ve "totaliter rejim" gibi sapkınlıkları aklından bile geçirmeyen etkili bir zabıta kuvveti...

Belki şunu da ilave etmek gerekir: Jandarma'nın bu çok "sert" ve çok "şok" cevabına Başbakan'ın bir biçimde cevap vermesi gerekmez mi? Başbakan'ın kendisi de Jandarma'nın cevabında sözü edilen "siyasi kadrolar" içinde yer almıyor mu? Yoksa haberimiz olmadan, ülkede hükümeti "teknokratlar" mı ele geçirdi?


11 Temmuz 2001
Çarşamba
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED