T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma: Dinimizi hakkıyla yaşayarak Avrupalı olabiliriz!
AB bizim yararımıza
Bizi almaları güç ama AB üyesi olmak Türkiye'nin yararınadır. En azından insan hakları ihlallerinden kurtulacağız. Din faktörünün üyeliğin önünde bir engel olacağı kanaatinde de değilim.

Şu anda Avusturya'da oturuyorsunuz ve ciddi bir bilimsel çalışma içindesiniz. Neler oluyor orada?

Türkiye'de emekli olduktan sonra bazı araştırmalar yapmak için yurtdışına çıkmak istedim. Avusturya'dan bir konferans teklifi aldım. Gidince oradaki ambiansı gördüm ve Avusturya'da kalıp bazı araştırmalar yaptım. Bu arada şunu tesbit ettim: 1912'den beri Avusturya İslamı din olarak tanımış ve resmi din olarak anayasada zikrediliyor. Müslümanlar bunu 15 yıl öncesine kadar farkedemiyorlar. Allah rahmet etsin, geçen sene gittiğim sırada vefat eden bir Dr. Ahmet isminde bir Afganlı bunun farketmiş ve gidip müracaat etmiş. "İslamı din olarak tanıyorsunuz ama hiçbir şey vermiyorsunuz" demiş. Avusturya hükümeti de "ne isterseniz veririz" deyince kolları sıvamışlar. Hükümet, "yalnız bütün organizasyonu siz yapın. Müslümanlar olarak hocalarınızı, liderlerinizi siz seçin, maaşını biz vereceğiz" diyor.

Bizdeki gibi, her şeyi denetleme takıntıları yok.

Elbette... Dahası var. Dr. Ahmet Avrupa'da yetişmiş bir kişi olduğundan her hocayı da beğenmiyor. Bu sefer "kendi hocalarımızı kendimiz yetiştirelim" diye bir teklifte bulunmuş ve işin başına getirilmiş. İslam Akademisi böyle kuruldu ama bu akademinin geleceğini görmek Doktor Ahmet'e nasip olmadı. Geçen sene vefat etti. Bu akademi yakında üniversite statüsüne çıkıyor. Orada Kur'an-ı Kerim, Arapça ve Almanca dersleri verilen hazırlık sınıfı var. İslami ilimler için gerekli ön bilgiler veriliyor. Bu akademi ilerde master ve doktora programları hazırlayacak. Akademinin 70 öğrencisi, hazırlık sınıfının ise yaklaşık 60 öğrencisi var. Ben de inşaallah birkaç sene daha Avusturya'da kalacağım.

Devletle ilişkiler aynı şekilde düzenli olarak sürüyor mu?

Bakın bir örnek vereyim: Bir gün, Avusturya Savunma Bakanı, akademiye geldi ve orada Müslümanlara hesap verdi. Konu şu: Avusturya'nın aşırı sağcı partisinin lideri Heider bir konuşmasında İslam aleyhinde bir cümle sarfetmişti. Bakan bunu düzeltmek için saatlerce dil döktü. Bizimkiler, Savunma Bakanı'nı öyle sıkıştırıyorlar ki, hoca öğrencisini böyle sıkıştırmaz. Bakan, "ayağınıza geldim bana ne istiyorsunuz onu söyleyin" diyor... Bu bir örnek ama mesela başörtüsü konusunda görüş farklılığı orada da var. Ekranlarda birkaç program izledim. Orada başörtüsüne karşı olan bir gazeteci, tıpta okuyan başörtülü bir Türk kızı ile yine başörtülü bir Avusturyalı kıza "Ben bu halinizden hoşlanmıyorum" diyordu. Türk kızının cevabı şu: "Siz başkasının başörtüsü hakkında tasarrufta bulunma yetkisini Allah'tan mı, yoksa devletten mi aldınız? Ben de mesela sizin tipiniz hoşuma gitmiyor, saçınızın yarısını kazıtmanız lazım. Siz buna nasıl bakarsınız?" Gazeteciye halktan tepki geldi. Sokakta o başörtülü kızla karşılaşan yaşlı bir Avusturyalı bayan da "Benim de başım bana ait. Kimse karışamaz" diyerek desteklediğini belirtmiş.

Başörtüsü yasagından sonra Avrupa ülkelerine akın var. Şu anda durum nasıl? Rahat okuyabiliyorlar mi?

Kütüphaneye gidiyorum kütüphanelerde rastlıyorum başörtülü öğrencilerin sayısı artıyor. Bilhassa Türkiye'den gelen çok. "Kızım, neden burada okuyorsun?" Cevap: "Türkiye'de, benim vatanımda müsaade edilmedi. Buraya geldim tahsilimi bitirdikten sonra memleketime dönüp hizmet edeceğim." Avrupa'da bir İslam imajı vardı. Ama başörtülü kızlar bu imajı pozitifleştiriyor. Artık bu kızlarımızı üniversitelerde görebiliyorlar. Bu kızlarımız profesörlerle, bakanlarla münakaşa ediyor. Onların zihnindeki müslüman imajı da değişiyor. Ama asıl başarı kendi çocuklarımızı Türkiye'de eğitebilmektir. Yetkililer artık uyansın, bu ögrencilerimizi fikrine, kıyafetine bakmaksızın özgürce eğitebilelim. Türkiye'de insan malzemesi yeterli, hocalarımız da var. İmkan tanınırsa Sorbonne düzeyinde egitim yapılabilir.

Türkiye'nin içinde bulunduğu Avrupa Birliği sürecinde yaşadığı en büyük problem, iki unsur arasındaki din farkı. Avrupa'nın bu anlamda Türkiye'ye bakışı nasıl?

Din faktörünün arada bir soğukluk olmayacağı kanaatindeyim. Bizi Avrupa'ya almak istememelerinin sebebi din değil. Bizim o dinle hiçbir alakamız olmamasıdır. Mesela benim ateist Fransız arkadaşlarım var. Eşimle beraber evlerine konuk oluyoruz; bize çok özel muamele yapıyorlar. Mesela eve içki almıyorlar. Yani Avrupa şunu istiyor: Senin dinin beni ilgilendirmez. Yeter ki sen bana dinini dayatma.

Bu ülkelerde Müslümanlar kimliklerini henüz bulabilmiş değil. Bu kimliği asırlar önce kaybettiler. Bugün hala Avrupa'nın bütün tıp fakültelerinde İbn-i Sina'nın eserleri okutuluyor. Farzedelim ki İbn-i Sina İstanbul'a geldi. Tıp fakültesine gelip bir araştırma yapmak istese, başında sarık olduğu için tıp fakültesine giremez!!! Ama bakıyorsunuz Avrupa'da böyle bir şey yok. Avrupa'nın bizden çekinmesi bu noktadadır. İkili oynadığımızı düşünüyorlar.

Avrupa'da İslama karşı tarihi düşmanlıktan kaynaklanan bir rezerv var. Şimdi bu genel İslam imajı nasıl; değişim belirtisi var mı?

İşin şanssızlığı şu: Müslüman diye görebilecekleri bir prototip devlet yok ortada. Olmayınca, Kaddafi'ye, Saddam'a, Taliban'a bakıyor... Mesela, Taliban'ın İslam'a vurduğu darbeyi Hülagu bile vurmadı. Buda heykellerini yıkmaları bütün Budist devletlerle İslam arasında uzun yıllar sürecek bir kan davası başlattı. İslam imajına büyük bir darbe indirdikleri kesin.

Avrupa da ikili oynuyor olabilir mi? Kürt sorununa gösterdiği duyarlılığı Türkiye'de İslami kesime olan baskıda göstermiyor.

Avrupa, Fazilet ya da Refah'ın kapatılmasına hassasiyet göstermiyorsa bu kanaatimce şundandır: Müslümanlar yeteri kadar kendilerini anlatmıyorlar. Niye bunu Hıristiyan'dan bekleyelim? Avrupalı diyor ki: "Müslümanların kendileri bu işe inanmıyor." Türkiye başta olmak üzere Müslümanlar demokrasiyi içlerine sindiremediler. Şu anda Türkiye'de mevcut partilerin hiçbirinde demokrasi yoktur. Kim, ben demokratım, diyorsa o doğru söylemiyor. Bu Türkiye'deki tüm kesimlerde böyle. Avrupa dinimizle ilgilenmiyor, öncelikle demokrasiye inanmamızı istiyor.

AB üyeliğini Türkiye için bir çıkış olarak görüyor musunuz ?

Ben Avrupalıların Türkiye'yi bünyelerine alacaklarına inanmıyorum. Çünkü Türkiye buna hazır degil. Hazır olmaya da niyetli degil. Müslümanların genlerine yerleşmiş saltanat fikri devam ediyor. Türkiye'de halkın karar verdigi bir konuda bazı kurumlar ayrı kararlar veriyor ve bu uygulanıyor. Ben Avrupalı olsam Türkiye'yi almam. Benim toplumumu da bozmalarını istemem.

Peki tam tersine, Türkiye'de bu yapının kırılması için AB üyeliği bir seçenek mi? Türkiye'nin çıkışı AB üyeliği mi?

Ben Avrupa Birliği'ne girişi bir mani olarak görmüyorum. Ben Avrupa'da yaşıyorum ve Türkiye'de yaşadığımdan daha da iyi yaşıyorum. Sorun, bizim kendimizi dinimizin istediği şekilde değiştirmemizdir. Avrupalı oryantalistler bizim ilahiyat hocaları gibi değil, meseleyi biliyorlar. "Bizim okuduğumuz İslamda bu böyle değil" diyorlar. Peygamberimiz'in Medine döneminde 10 senelik bir devlet deneyimi var. Kimsenin kıyafetine karışmadı. Ama tarihin bazı dönemlerinde ve günümüzde kıyafete karışılıyor. Türkiye için Avrupa Birliği'ne girmekte yarar vardır. Niye? En azından bugün yapılan insan hakları ihlalleri o zaman yapılmayacaktır.


 
Maalesef İmam-Hatip'te okuyamadım
1944 yılında Siirt'in Pervari ilçesinde doğdu. Liseyi Siirt'te bitirdi. Prof. Sırma, "Maalesef İmam-Hatip'te okuyamadım, çünkü, İmam-Hatip'in ne olduğunu bilmiyordum" diyor. 1966'da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni bitirdi. Bir yıl sonra "yetenekli öğrenciler"e dışarıda eğitim imkanı tanıyan kanunla Fransa'ya giderek doktora yaptı. Dönüşte Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde göreve başladı ve tam 20 yıl burada kaldı ve önce doçent sonra da profesör oldu. A.Ü'den sonra geldiği Sakarya Üniversitesi'nde "zorla" emekli edildikten sonra, akademik çalışmalarına şimdi Avusturya'da İslamische Academi'de devam ediyor. Yayınlaşmış 30 civanında kitabı olan Prof. Sırma, birçok prestijli uluslar arası toplantıya katılarak İslam tarihi alanındaki bilimsel gelişmenin öncüleri arasında bulunuyor.
Kemal Derviş'in yaptıklarını beğeniyorum
Türkiye'de son dönemin tartışmalarından birisi de "Siyasal İslam" ekseninde "müslümanların artık siyasal ve sosyal hayata katkı veremez" duruma geldikleri iddiası. Sizin bu konudaki gözleminiz nedir?
2. Dünya Savaşı'nın son günlerinde Almanlar direniyor. Bir Fransız generali Alman mevzilerine dogru bağırıyor: "Neden hala direniyorsunuz, Almanya bitti!" Bir Alman askeri çıkıyor ve: "Madem ki ben varim, Almanya hala var" diyor. Müslümanlar dünyada var olduklari sürece söyleyecek sözleri hep varolacaktır. Ama, topyekün bütün müslümanların bir cehalet problemi var, okumuyorlar. Fakülte hocaları okumuyorlar. Bakın Avusturya'nın nüfusu 7 milyon ve bu ülkede her gün 9 milyon gazete satılıyor. Nüfusu 70 milyon olan Türkiye'de sağcı, laik, solcu, İslamci vs toplam gazete tirajı 3-4 milyon. Bu millet bu haliyle ne Batı'ya ne de Doğu'ya gidebilir. Şu anda iç savaş yaşayan Cezayir'de okuma oranı Türkiye'nin 10 mislidir. Bir Cezayir üniversitesinde okuyan talebe, bizim profesörlerimizden daha çok okuyor.
Akademik seviye farkı da dramatik.
30 sene önce, tıpkı bugün Kemal Derviş gibi Atilla Karaosmanoğlu getirilmişti ve adam "Biz İtalya'yı 50 seneye kadar yakalayamayız" demişti. O gün, Karaosmanoğlu'nu yadırgamıştım ama şimdi hak veriyorum. Avrupalı bir mütefekkirin "ben ne yazayım" diye düşünmesi yeterlidir. Bizde ise hem "ne yazayım" hem de "ne yazayım da şu kanunlara takılmasın" diye düşünmek zorunda. Dolayısıyla buradan özgür düşünce, özgür bilim üretilemez. Türkiye'ye geldiğim gün, Fikret Başkaya yine içeri girdi! Bir makale yazdığı için!.. Bunu Avrupa da, dünya da anlamıyor.
Derviş'in ekonomide çizdiği olumsuz tabloyu siz de kültürde çiziyorsunuz. Demek dışarıdan bakılınca durum bu kadar kötü... Belki tuhaf karşılayacaksınız ama ben Kemal Derviş'in yaptığı şeyleri beğeniyorum. Ekonomik gelişme sosyal hayatla çok yakından ilgilidir. Bu memlekette para var ama güven ortamı kalmadı. Halk, yönetime, siyasete güvenmiyor ve kaynaklarını emanet etmek istemiyor.
9 Temmuz 2001
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED