T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kelimeler sadece yaralarımı yıkayan yalanlardan ibaret...

Yaralarımı her gün biraz daha kanatan bu toprakların hoyratlığını da, şiirlere hayat veren hüznünü de seviyorum. Ama içimdeki yalnızlığı da durduramıyorum. Bütün zamanların, cümlelerin sonunda ıslak bir dil gibi bedenimi yalayan "yalnızlık" denen o kelime, bütün acıların içine sızıyor ve orada tam içeride kendi ritmini yakalıyor. Ve her nabız atışında bir gece gibi durmadan yankılanıyor...

Gerçeğin yerine koymak için seçtiğim bütün kelimeler, sadece yaralarımı yıkayan yalanlardan ibaret... Karanlık bir okyanusta gibiyim, şiirler de, aşklar da üç-beş ışıltı ve kıpırtı sadece... İnsan hayatının bile alınıp satıldığı bu dünyada, ölüme ve yalnızlığa karşı şiirden başka bir siper bulamadım.

Çünkü haramilerin meleklere dönüştüğü bu şehirde her şey sonsuz boşluğun doruklarına, gecenin diplerine atılıyor, artlarında parıltılı izler bırakarak kocaman bir yokoluşa doğru akıyor. Bütün sevgi sözcükleri daha dudaklardan dökülmeden çürüyor.

Bu yüzden, yalnızlığımız çok fazla can yaktığında şiirler ve şarkılarla acıyı kaptan kaba aktarıyoruz sadece. Ama dünya bizi hiç duymuyor.

Bu yüzden, boş yere birilerinin bizi alıp götürmesini bekliyoruz.

Şimdi uçsuz bucaksız bir yalnızlık çölündeyiz, uzakların çağrısına, enfes ve dayanılmaz hafifliğine kapılan bir yolcu gibi gece ülkesine doğru yeni bir sefer başlıyor içimizde... Kimbilir belki de bu yolculuk, bir hayalde yitip gitmek, bir çılgınlıkta kendini bulmak, yalnızlıkların en zehirlisini tatmak içindir...

Bir gün, hayatın iki göz kırpması arasında görülen bir düş kadar kısa olduğunu anladığımızda, içlerindeki geceyi aydınlatması için umutsuzca dans edenlere çok geç kalmış olacağız. Bu yüzden, "gidemeyenlerin ülkesi"nde uzak kıyıların çağrısı bize çok uzak kalacak...

Zaman zaman, bunca hüzün ve umutsuzluk yazılarının kime ne faydası olur acaba diye düşündüğümde fena halde canım sıkılıyor. Ama ne yapayım, her gün bu ülkenin insanlarına reva görülen alçaklıklar karşısında mideme kramplar giriyor, dayanamıyorum.

Yıllardır çocuklar öldü, kadınlar soldu, adamlar utançtan kahroldu, ama rengimiz yüzünden alnımıza yazılan "vebalı" kaderimiz hiç değişmedi. Artık sadece kahredip suskunluğa teslim olmanın falan bir âlemi yok. Belki de şimdi zaman, içimizin eşkıyalarını ayaklandırıp umutlarımıza kıyanların mezarlarına tükürme zamanıdır.

Eğer bu ülke bu kadar esintisiz, insanlar bu kadar duyarsız olmasalardı geleceğimize musallat olan "küresel cellatlar" kalbimizde böylesine derin yaralar açamazdı.

Şimdi bu yaralı topraklarda, adeta bir kuşatılmışlık duygusu içinde tek başıma kaldığımı hissediyorum. Çaresi yok, "Küresel Naziler" bütün denizlerimizi ezip geçiyor...


1 Aralık 2002
Pazar
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED