T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İç dinamik - dış dinamik

Pek çoğumuzun onuruna dokunuyor, bu gerçek. Neredeyse 150 yıldır bir şeyler olmaya çalışıyoruz, ama birileri bize hep olamadığımızı söylüyor. Bir yerlere (Gülhane'ye, Tersane Konferansı'na, Paris Konferansı'na ve Kopenhag Zirvesine) sürekli "ıslahat - reform paketi" yetiştirmeye çalışıyor olmak, haysiyetine düşkün bir millet için, bir ülke için çok hoş değil. Ama işin gerçeği de bu.

Şöyle bir genel kanaat var:

-Türkiye içerde gerekli reformları, kendi iç dinamikleriyle gerçekleştiremiyor. Dış dinamikler de, "Türkiye için gerekli" reformlarla, "kendi çıkarları için gerekli" projeleri birlikte sunup, işin tadını kaçırıyor.

Sonra bu "dışardan güdümleme" intibaı veren gurur kırıcı durumu telafi etkmek için bir söylem geliştiriyoruz:

-Bu reformları dış dünya istediği için değil, kendi halkımızın ihtiyacı olduğu için gerçekleştiriyoruz.

Ne yazık ki gerçekleştiremiyoruz ve iş katmerlene katmerlene 2002 yılını buluyor. Ve daha önümüzde "ekonomik ve insani plan"da "ilerleme"mizin "Avrupa standartları"na ulaşabilmesi için en az 10 yıl olduğu ifade ediliyor.

İşin garibi, dışardan bunu bize söyleyenlere kızsak da, biz buna inanıyoruz. Eskiden, halk olarak en azından onurumuzu korumak için böyle dış kaynaklı taleplere fazla itibar etmezdik. "İçerde" zaman içinde kendi dinamiklerimizle bir şeylerin olabileceğini düşünürdük. Ama, gene "içerde" etkili ve yetkili çevrelerden yediğimiz dayaklar o kadar haddi aştı ki, birilerinin "dışarı"dan gelip içerdekileri dövmesini, ve buralara bir nizam vermesini talep etmeye başladık. İnsan hakları ihlalleri sebebiyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine en çok başvuran ülke olduk. Çünkü içerde "yargı süreci" tükendi ve bizim insanımız, "hakları"nı alamadığına inandı. "Davalı" hep devletti, yani devlet adına hareket eden hakim irade idi. Bu süreçte AB bir "heyecan" haline geldi.

Şimdi AB önümüze en az 10 yıllık bir süre koyuyor. "Hadi hazırlanın gelin" diyor.

Doğrusu, giderilmesi gereken ciddi sorunlarımız bulunduğunun farkındayız.

İki alan söz konusu: Ekonomi ve insani kıstaslar...

Gerçek ortada:

Ekonomide, kişi başına düşen milli gelir itibariyle en gerideki Avrupa ülkesiyle bile aramızda yarı yarıya fark var. Enflasyonda fark var, işsizlikte fark var. İki ülke toplumu yanyana durduğunda, ekonomik görüntü itibariyle, ciddi bir zaman farkı olduğunu zaten gözlemliyorsunuz.

Ya insani kıstaslar? Ekonomiyi de içine alan bu çerçevede sorunlar daha derin... En başta devlet - toplum ilişkilerinin mantığını sorguladığınızda, yaşadığınız zaman farkı korkunç. Yasal düzenlemeler bile ciddi bir zaman farkını ihtiva ediyor... Yasal düzenlemelerin sistemde yer alan aktörler tarafından içselleştirilmesi ise, başlı başına bir terbiye sürecinin konusu...

AB ile ilişkileri geliştirmek için yollara koyulan Tayyip Erdoğan'ın durumunu demokratik bir kılıf içine sığdırabilmek için Meclis can havliyle çaba sarfediyor. Evet, adam için hukuk düzenliyoruz. Ama zaten daha önce bir tek adamın önünü kesmek için hukuksuzluk düzeni kurmuşuz. Kaldı ki, hala kimilerimizin içinde dirençler var. 312'yi değiştirmişsiniz, yargı düzeniniz henüz bu değişikliği algılamamış - içselleştirmemiş ve çatır çatır insanları mahkum etmeye devam ediyor. Eğitim özgürlüğü, inanç özgürlüğü dediğinizde, insanların üniversiteye gidişinde ideolojik boyutlu çifte standartların kaldırılması dediğinizde, pek çok kişinin içinde hala 28 Şubat duyguları depreşiyor. 28 Şubat'ın sistem bünyesindeki asker ağırlığının göstergesi olduğunu söylediğinizde, "varsın olsun, Türkiye ancak böyle idare edilir" gerekçelerine sığınılıyor... O zaman da, birileri kalkıp, "Sizin çağdaş insani kıstasları yakalayabilmeniz için daha bir fırın ekmek yemeniz lâzım" nutku çekiyorlar... Doğrusu, Meclis'ten çıkardığımız demokratikleşme yolundaki düzenlemelerin hayata geçmesi için bile, pek çok kişi ve kurumun, yüreklerini de facto statülerden arındırmaları gerekiyor...

Her şey zamana bağlı yani...

Şuna bir hep birlikte karar verebilsek: Bütün bu düzenlemeler, başkaları istediği için değil, kendi halkımız layık olduğu için gerçekleştirilmeli.

Yani bu halkın işkenceye layık olmadığını, bu halkın ağzına pislik sürülmeye layık olmadığını, bu halkın kılık kıyafetinin devlet tarafından düzenlenmeye layık olmadığını, bu halkın, kendisine yeterince güvenilmediği için çocuklarını daha ilk öğretim çağında devlet normlarına teslim etmeye zorlanmaması gerektiğini bir bilebilsek, anlayabilsek, içimize sindirebilsek... Bir devlet dairesinde kapıcı olanın bile özel bir yetki ile donandığı ve kendisinden hizmet isteyen sade insanı fırçalama hakkı kazandığı intibaını bir silebilsek...

Anadolu'da "Olsa ile bulsayı ekmişler hiç bitmiş" diye bir söz var... İş sadece temennilere kalıyorsa dışardan birileri gelip sizi terbiye ediyor...

Mesele iç enerjimizle uçmakta toplanıyor. Hani Amerika'da bir baloncu anekdotu vardır. Renk renk balonlar satıyor baloncu. Ve farklı ırklardan çocuklar renk renk balonları alıp uçuruyor. Baloncunun elinde bir tek siyah balon kalıyor ve orada, zenci bir çocuk gözleri balona takılı bakıyor. Baloncu, siyah balonun ipini çocuğa veriyor ve "Bırak bakalım" diyor. Çocuk balonu bırakıyor, balon göklere yükselmeye başlıyor. Baloncu şunu söylüyor:

-Evladım, bu balonlar dışındaki renklerle değil, içindeki enerji ile uçar.

İç enerjimizi harekete geçirme noktasındayız şimdi. Avrupa'ya "Osmanlı'nın insan hakları çerçevesi" ni anlatıyoruz. Oysa o çerçeveyi kendi yüreğimize hatırlatmamız lâzım. Bir iç tırmanış gayreti üretmemiz lâzım insani standartları yükseltmek için... Oradan ekonomik tırmanış da gerçekleşecek... toplumunu biçimlendirmeye, tanzim etmeye çalışan bir devlet anlayışından çıkıp, toplumuyla birlikte yeni heyecanlara uçan bir devlet anlayışı...

Onu yakalayabilirsek, Avrupa'yı sadece yakalamak değil, geçmek bile işten değil... Biz millet olarak bu işi ilk defa yapıyor değiliz ki...


14 Aralık 2002
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED