T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dervişin iktidarla imtihanı

Ahmet Nurettin, 19. yüzyılın sonlarında küçük bir Osmanlı kasabasındaki Mevlevi tekkesinin şeyhi. Bildiği yaşadığına uymayınca sancılanan, sınanan ve çöken bir şeyh o. Okuyanlar bilir, ayetle başlayıp ayetle biten romanı: "Hokka ile kalemi ve yazmakta olan şeyleri tanıklığa çağırıyorum.."

Mehmet Selimoviç'in "Derviş ve Ölüm"ünü okuyup da içinde hep bir Ahmet Nurettin taşıyanlar, şeyhin tekkesinde zikir ve tefekkürle geçirdiği o kutlu-tasasız zamanın, sığındığı o sapasağlam dünyanın, ağabeyinin haksız bir şekilde hapsedilip katledilişiyle başlayan olaylar ve durumlar zinciriyle nasıl darmağın olduğunu, elini eteğini çekip kaçındığı gerçek dünyanın çirkefine nasıl bulaştığını, yüzleştiği ve artık bir parçası olduğu iktidar olgusunun tek tek sınadığı değerlerini, erdemlerini nasıl çürütüp yok ettiğini acıyla hatırlayacaklardır. Acıdır burada tanık olunan, çünkü acıtır.

Yaralıdır Ahmet Nurettin. Tıpkı, ağabeyi 1940'lı yılların Tito'lu Yugoslavya'sında haksız bir şekilde kurşuna dizilen romanın Boşnak yazarı Mehmet Selimoviç gibi. Yazar, önüne geçilemez bir biçimde ihtiras, öfke ve intikam duygusuna kapılan bir şeyh üzerinden, vaadettikleri ile yapıp ettikleri birbirbirine uymayan bir iktidarın, o iktidara boyun eğen/eğmek zorunda kalan toplumun, adalet arayışının, cana batan hayal kırıklığının, koyulaşan acının, iktidar mekanizmasına dahil oluşla kurulan zoraki ittifakın ve hemen peşinden gelen ihanetin, yitirilip yitirilip yenilenen inancın romanını yazar Derviş ve Ölüm'de.

Hakim olamadığı bir zaman, sonsuzluk içinde devinen ve tükenen, ölüme doğru yürüyen sonlu bir varlıktır insan. "Ölüm"se hayattır, geride bırakılan hayat. Hayatın insanı zorlayan sınırlarını ve yaşanan çelişkilerin ardından yapılan seçimlerle aşılan her sınırda, iyinin de kötüye doğru evrilebileceğini bilenler ve bilmeyenler; gerçek hayatla imtihan edilen kırılgan şeyhin hikayesini okuyanlar ve okumayanlar; bu hikayeye şimdi beyazperde de tanıklık edecekler.

Bu tanıklık, konsantre bir uyarlama olan Derviş'le olacak. Türk-İtalyan ortak yapımı olan, İtalyan yönetmen Alberto Rondalli'nin senaryolaştırıp çektiği, Ahmet Nureddin'i İspanyol aktör Antonio Buil Pueyo'nun son derece başarılı bir yorumla canlandırdığı film, can acıtacak. Bu zor insanlık durumu perdede akıp giderken kaçınılan gerçeklik bir şekilde her birimizde varolan yaraları yeniden kanatacak. Başrolün dışındaki tüm karakterlerde Türk oyuncuların rol aldığı ve hepsinin de rolünün hakkını verdiği filmde, diyalogların, gece ile gündüzün kontrastında ilahi adalet arayışı ile içine düşülen çukurun karanlığının peşpeşe anlatıldığı planların, seçilen mekan ve kostümlerin, kullanılan ışığın, yapılan müziğin Derviş'i başarılı bir bütün, bir baş yapıt kıldığına tanıklık edilecek.

Sembolik anlatımın zorlaştırdığı, karmaşık sayılabilecek bir romanın sinemaya son derece ciddi ve başarılı bir şekilde aktarıldığı Derviş, takdiri hak ediyor. Gidin ve siz de tanık olun buna.


14 Aralık 2002
Cumartesi
 
FADİME ÖZKAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED