T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kopenhag'ta, bardağı dolu görenler kazandı

KOPENHAG- Dünkü yazımızı, ''Ankara, en geç Selanik Zirvesi'nde AB'nin direncini kırmayı ve rakibini yere indirmeyi başaracaktır'' diye bitirmiştik. Türkiye rövanşı Selanik Zirvesi'ne de bırakmadı ve 2004'ü de facto olarak müzakerelere başlama noktası çoktan benimsedi. Türkiye için alınan ve ''2004'te duruma bakılıp ardından müzakerenin açılması'' şeklinde özetlenebilecek kararın bu yaklaşımı haksız çıkarttığı da asla söylenemez.

2 ay öncesinin şartlarıyla kıyaslandığında hayal bile edilemeyecek olan bir noktaya gelinmiş ve Türkiye'nin önüne ''şartlı'' da olsa pozitif bir yaklaşım içeren ve asla dışlayıcı olmayan bir tarih konulmuştur. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül, gerek kendi diplomatik performansları ve gerekse kamuoyundaki beklenti nedeniyle doğal olarak kararı suratlarını ekşiterek karşıladılar ama, gelinen noktanın başarısızlık ya da umutsuzluk olduğu kesinlikle iddia edilemez. Nitekim Gül de son tahlilde 2004'ün geç olduğunu söylemekle beraber, "Ancak Türkiye bu yolda devam edecektir. Halkımız için devam edeceğiz'' prensibini eklemeyi de ihmal etmemiştir. Erdoğan'ın tavrı da aynı paraleldedir.

Artık AB tartıda

Elbette Ankara'nın 2004'e kadar atacağı adımlar çok çok önemli ama bundan sonra hükümetin ya da hükümetlerin tutumun kadar Avrupa'nın yaklaşımındaki samimiyet de önemli olacak. Çünkü herşeye rağmen, bizim için umut verici olan bu kararı birlik içinde bir başka açıdan umutla karşılayan yeni kararı, ''Türkiye'yi oyalamak için 2 yıllık yeni bir süre'' olarak değerlendirenler de vardır. Bu önemsenmesi gereken bir faktördür ama son bir ayın etkili ve deyim yerindeyse bunaltıcı müzakeresi, birlik içindeki Türkiye karşıtlarının elini zayıflatmıştır. Artık, o bildik klasik ve giderek subjektif mazeretler fonksiyonsuz hale gelmiştir.

Açıkçası Kopenhag'ta ilan edilen karar, bardağın yarısını dolu görenlerin zaferidir.

Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox durumu, ''Karar, yeni Türk hükümetine çok iyi fırsat sağlamaktadır. Onlar AB'nin elini kolunu bağlayabilirler'' diyerek özetliyor. Birlik içinde Türkiye yanlısı olarak kabul edilebilecek ülkeler de kararı olumlu buluyor, 2004'e ''bu da iyi'' noktasından bakıyorlar.

Geri dönülemez!..

Türkiye'nin 2004 sonundaki performansının değerlendirilmesi şartına bağlanan müzakere tarihi ilanı iyi bir karardır. Hem de kesin müzakere tarihine yakın kabul edilebilecek kadar cesaretlendirici bir gelecek projeksiyonudur. Çünkü AB, 2004'ü işaret ederken aynı zamanda ve aynı karar metninde, ''Türkiye'nin AB genişlemesinin geri dönülmez bir parçası'' olduğunu da vurgulayarak bize, geri dönülemez bir söz de vermiş oldu. Yine bununla beraber, mali yardım takvimini 2008'de üye olacak Romanya ve Bulgaristan'la paralel hale getirmeleri de aynı niyetin devamı ve destekleyicisidir.

Türkiye'nin AB tam üyeliği yolundaki yürüyüşü artık geri dönüşsüzdür; yani, rahmetli Özal'ın formüle ettiği ''uzun ince yol''un sonundaki hedef iyice yakınlaşmıştır. Bu hedefi yaklaştıran temel faktörün yeni hükümetin her türlü endişeyi bloke eden üyelik arzusudur. Arzu o kadar şiddetli ki, prese maruz kalan bütün Avrupalı politikacılar, özellikle Erdoğan'ın sürdürdüğü diplomasinin etkisini her fırsatta itiraf etmekteler.

Fransa ve Almanya

Bununla beraber, ABD'nin Avrupalı liderlere her zaman sevimsiz gelen Türkiye lehine baskısının, Batı başkentlerinde ''Erdoğan'ın gövde gösterisi'' olarak algılanması ters tepen bir girişim olarak kaydedilebilir. Ve tabii, liderlerle görüşmeler ard arda sürerken hala hangi gerekçeyle telaffuz edildiği anlaşılamayan ''ambargo'' restinin de. Özellikle, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac'ı kızdıran bu yaklaşım, belki daha iyi bir netice alınmasını değil ama Türkiye ile birlik arasındaki sempatik atmosferi zedeledi.

Ve Almanya... Baştan beri hep üyelik önünde engel olarak görülen ve Ankara'nın da büyük güç atfettiği Almanya, Fransa ile birlikte ürettiği plana sahip çıkarak, Türkiye'ye üyelik yolunda ciddi bir destek verdi. Üstelik, 2004 sonrası müzakere takviminin netleşmesi için son ana kadar girişimde bulunarak Ankara'ya verdiği destek sözünün içini de doldurmuş oldu. Bu destek, Ankara ile Berlin arasındaki ilişki potansiyelinin yeni dönemde hem artacağı ve hem de önemli hale geleceğini göstermektedir.

Kopenhag Zirvesi, Türkiye'nin dış politikasında Helsinki'yi de aşan yeni bir milattır. 12 Aralık, hem ilişkilerimizi hem de hedeflerimizi zenginleştiren önemli bir tarih olarak kaydedilmelidir.


14 Kasım 2002
Cumartesi
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED