T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Uzun ince yol

Ecevit, 1970'li yıllarda, Yunanistan'la birlikte, AB üyeliği teklifine red cevabı vererek, Türkiye'nin büyük bir fırsatı kaçırmasına yol açmıştı.

Bugün aynı işlevi, Kıbrıs Türkleri açısından, Rauf Denktaş yüklenmiş durumda. Kuzey Kıbrıs dışlanarak, Rum kesiminin üyeliğe kabulü, KKTC halkının zenginleşme ve adam gibi yaşama hayallerine veda anlamına gelir. Birleşmiş Milletler çerçevesinde hazırlanan Kofi Annan Planı, bugüne kadar Türkiye'ye sunulan en avantajlı teklif. Ama, siz, halâ Yunanistan ve Rumlara düşman gözüyle bakıp, Avrupa Birliği vizyonunu kavramamışsanız, milletinizin ilerlemesinin önünde koca bir tıkaç gibi durursunuz.

Al Ecevit'i vur Denktaş'a. Bilmem daha çok söz söylemeye gerek var mı?

Dünden bugüne

Türkiye Kopenhag zirvesinde aradığını bulamadı mı? Acaba beklentilerini mi çok yüksek tuttu?

AK Parti Hükûmeti'nin samimi gayreti, AB üyelerini güç durumda bıraktı. Onlar hesaplarını, Ecevit/Cem'e göre yapmış, MHP'nin direnişi ve Mesut Yılmaz'ın olayları dalgalanmaya bırakmasıyla, Kopenhag zirvesinde, Türkiye'yi kolayca red edebileceklerini düşünmüşlerdi.

Ama Tayyip Erdoğan'ın konuya sahip çıkması, yürüttüğü mekik diplomasisi, AB'yi zora soktu. Çünkü, özellikle Türkiye'nin kalabalık ve fukara nüfusu, Avrupa ülkelerinin omuzlarına ağır bir maddi külfet yükleyecektir. Henüz Avrupa kamuoyu da buna hazır değildir.

2004 Aralık'ı için verilen randevu, bardağın dolu tarafını görenler açısından önemli bir adım.

Geriye doğru şöyle bir bakalım:

1987'de adaylık müracaatı yaptığımızda, "Aday olmaya ehil bir ülke olmadığımız" cevabını almıştık.

1997 Lüksemburg zirvesinde de umutlar boşa çıkmış, adaylığımız kabul görmemişti.

Aday statüsüne, ancak, 1999'da, Helsinki zirvesinde kavuştuk. Ama, tarih alamadık. "Ne zaman müzakereler başlayacak, ne zaman sona erecek ve tam üye haline geleceğiz?" gibi konular, kocaman birer soru işareti olarak orta yerde kaldı.

İlk defa Kopenhag zirvesinde, -bizi tatmin etmese bile- bir tarih telâffuz edildi. Gerçi şartlı bir tarih ama, belgede, birliğe yeni katılan 10 üyenin, Türkiye'nin önünü tıkamayacağının teminatı da bulunuyor.

Böyle bir teminatın bulunması, gene de AB üyesi Kıbrıs'ın bize hiç engel çıkarmayacağı anlamına gelmez. Yunanistan AB'ye üye olurken, ondan da benzer bir taahhüt almışlardı; buna rağmen, Avrupa Topluluğu'nun ülkemizi dışlaması için elinden geleni yaptı.

Yalnız bir başka gerçeğin altını çizmekte fayda var.

Yunanistan'ın tavrı, AB'nin diğer ülkelerinin işine geliyordu. Böylece, hem Türkiye'nin dostu gibi davranıyorlar, hem de kendilerine ilâve bir külfet getirecek, çeşitli sorunlar doğuracak Türkiye'nin katılımını erteleyebiliyorlardı. Türkiye'nin Kopenhag kriterlerini gerçekleştirmedeki isteksizliği de, Yunanistan'ın elini güçlendiriyordu.

Bugün, yeni hükûmetle birlikte hava çok değişti. Türkiye'nin samimiyeti ve kararlılığı anlaşıldı. Dolayısıyla, Aralık 2004'teki değerlendirmede, yeni üyelerin blokajı, kolay kolay Türkiye ile müzakerelerin başlamasını ertelemeyecektir.

Denktaş ve çözümsüzlük

Bu noktada Kıbrıs Türklerinin fırsat kaçırdıklarını, kaçırmak üzere olduklarını hatırlatmak isteriz. Kofi Annan paketine ilişkin müzakereler, Şubat ayına kadar neticelendirilmeli. Eğer neticelenmezse, Kıbrıs Türk tarafının lehinde bir çok düzenleme getiren plan, gündemden çıkacak ve KKTC büyük bir belirsizliğin içine düşecek. Nitekim çok sayıda Kıbrıs'lı Türk, Denktaş'ı protesto ediyor.

Denktaş'ın, "çözümsüzlüğü, çözüm olarak gören tavrının" yanı sıra, Türk hükûmetinin, sorunun halli istikametinde samimi bir gayret içinde bulunması, Şubat ayına yönelik olumlu beklentileri canlı tutuyor.

Kofi Annan Planı'nın, 1959-1960 anlaşmasından doğan Türkiye'nin garantörlük yetkilerini sulandırdığı iddialarını, "Ya paket geçerliliği kaybederse ne olur?" sorusuyla karşılamak lâzım. Çünkü Şubat 2003'ten sonra KKTC, AB'ye girmek istediğinde, ortaklık, "siyasi eşitlik" statüsünde değil, Rum kesimine "azınlık toplum" gibi yaranmak suretiyle, ancak gerçekleşebilecektir. Ayrıca Kofi Annan'ın teklifinde, 7-8 bin Türk askerinin Kuzey Kıbrıs'ta kalması imkânı mevcut. Ama plan geçerliliğini yitirirse, KKTC'nin AB üyeliği, AB'nin bütün kriterlerine uymak suretiyle sonuçlanabilir; bu da, sınırsız bir serbest dolaşım, Türk askerinin tamamen adayı terk etmesi gibi şartları beraberinde getirir. Unutmayalım ki, 1959-1960 Garantörlük Anlaşması'nda sadece 650 Türk askerin adada bulunmasına imkân verilmişti.

Kopenhag'taki basın toplantısında, Abdullah Gül, Kıbrıs meselesinin Kofi Annan Planı çerçevesinde gerçekleşmesine "konsantre" olacaklarını söyleyerek, çözümün işaretlerini de verdi. Böylece, Kıbrıs'ta bütünleşme yolundaki çabaların süreceği, Denktaş engelinin aşılacağı ortaya çıktı.

Cem'in tavrı

Eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Kopenhag zirvesinden çıkan sonuçları hayal kırıklığı içinde değerlendiriyor. Oysa Türkiye'nin bu kadar geride kalmasının müsebbiblerinden biri de, Cem'in içinde bulunduğu Ecevit Hükûmeti.

Bazı tarihleri hemen hatırlatalım:

10 Aralık 1999'da, Helsinki Nihai Senedi'nin imzalanacağı günden 1 gün önce, belge taslağı Türkiye'ye ulaştırılmıştı. Helsinki Nihai Senedi'nde Kıbrıs ve Ege'ye atıfta bulunulduğu için, Dışişleri Bakanı İsmail Cem "Bu durumda adaylıktan vazgeçelim" diyordu. AB'den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik "Metin dikkatli okunduğunda Türkiye'ye önerilen hiç bir özel şartın bulunmadığını" söyleyerek, İsmail Cem'in görüşlerine karşı çıktı ve AB ile ilişkiler koparılmadı.

Kasım 2000'de Katılım Ortaklığı Belgesi açıklandı. Bu belge, Türkiye'nin uyması gereken kriterleri ortaya koyuyordu.

5 Aralık 2000'de İsmail Cem, TBMM'de yaptığı konuşmada "Katılım Ortaklığı bizim belgemiz değil. Biz Ulusal Programı hazırlayacağız" demek suretiyle, kamuoyunu yanıltıyordu. Çünkü Ulusal Program ile Katılım Ortaklığı'nın bire bir örtüşmesi gerektiğini, bu kriterlerin bütün ülkelere şart koşulduğunu biliyordu. Bilmesine rağmen gerçekleri, hem Parlamento'dan, hem de milletten gizliyordu.

Ecevit Hükûmeti ve AB

Evet, Türkiye, Cem'in dediği gibi "kendi belgesini", "Ulusal Programı" hazırladı. Ama noksanlar yüzünden programı AB'ye beğendirmek mümkün olmadı. Bu arada, içeride "Ne yapsak kendimizi beğendiremiyoruz" gibi bir hava basıldı.

Kamuoyunu yanlış bilgilendirme, sonra da devam etti: İdamın kaldırılması ve ana dilde yayın ile eğitim haklarının alınmasıyla, AB'nin bize müzakere takvimi vereceği söylenmeye başlandı.

Öte yandan, hükûmetteki MHP, Ulusal Programın öngördüğü iyileştirmeye bile itiraz ediyordu. Hele idam cezasının terör suçlarında kaldırılması, ana dilde eğitim imkânı söz konusu bile değildi. (Bu hususlar zaten Ulusal Program'da yer almamıştı.)

Ana dilde eğitim isteyerek dilekçe veren gençler cezalandırıldı.

Öte yandan 312'nci madde değişse bile, uygulama aynen kaldı. Türkiye'nin en önemli siyasetçisinin, Tayyip Erdoğan'ın önü kesildi.

Bu perişan halinle Avrupa seni içine alır mı?..

Kaldı ki, AB yolunda özgürleştirici adımlar atılması tartışılırken, koalisyon üyesi MHP restini çekiyordu: "Hükûmetten ayrılırım!"

Bunun üzerine liderler zirvesi gerçekleşti. Ecevit, Yılmaz ve Bahçeli'nin iştirak ettiği zirveden "Hükûmet, AB için feda edilemez" kararı çıktı. (2 Temmuz 2002 gazeteler)

Zaten İsmail Cem, Murat Yetkin'in CNN Türk'te yayınladığı Kafe Siyaset programına çıkarak "Önce istikrar ve hükûmet, reformlar sonraya sarkabilir" diye konuştu. (24 Haziran 2002 - Radikal - Murat Yetkin)

Kim hesap vermeli?

Katılım Ortaklığı Belgesi'ne "Bunlar bizim taahhüdümüz değil" diyerek karşı çıkacaksınız; Katılım Ortaklığı Belgesi'nin bağlayıcı bir metin olduğunu halktan gizleyecesiniz. (5 Aralık 2000 Meclis Zabıtları)

"Önce hükûmetin istikrarı, sonra AB reformları" diye MHP çizgisinde bir tavır takınacaksınız, sonra da Gül Hükûmeti'ne ve Tayyip Erdoğan'a akıl vermeye kalkacaksınız.

Bence İsmail Cem ve Ecevit Hükûmeti'nin üyeleri, bunca yıl Türkiye'nin önünü niçin tıkadıklarının hesabını vererek işe başlamalı.

Hiç değilse, bir takvim alınmış... Uzun ince yolda, bir kilometre taşına ulaşılmış.

Bardağı boş göstermenin ne anlamı var?


14 Kasım 2002
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED