T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Al sana Kopenhag

40 yıldır süren "Avrupa macerası"nda artık tezkere almaya az kaldı. 28 Şubat'taki "yanaşık düzen brifing eğitimi" ile başlayıp, 2002'de siyasallaşmanın dibini bulan hukuk sistemimiz, şu "Kopenhag Kriterleri" işini kökünden çözmeye karar verdi.

Yüksek Seçim Kurulu siyasetçilere yasak getiren son kararıyla, bırakın evrensel hukuk kurallarını Türkiye'de demokrasinin tek "sığınak merkezi" olan parlamentonun çıkardığı kanunları bile hiçe sayarak, biraz söylemekte zorluk çekiyorum ama o bildiğimiz "el kol işareti"ni yaparak "al sana Kopenhag" demiş oldu.

Bizzat Türkiye'nin en tepedeki hukuk kurumları tarafından bağıra bağıra, "Biz Avrupa Birliği"ne girmek istemiyoruz" demenin bundan daha açık bir ifadesi olabilir mi?

İyi güzel de yargıçlar dikkate almayacaksa, Meclis'in günlerce geceli gündüzlü çalışarak çıkardığı "AB uyum yasaları" neye yarayacak?

Eğer Meclis'in çıkardığı yasalar yargı organları için bir anlam ifade etmiyorsa, daha doğrusu Türkiye'nin kaderi sadece yargıçların iki dudağı arasından çıkacak kararlarla belirlenecekse, o zaman otururup bu sistemin adını yeni baştan tarif etmek gerekiyor.

Maalesef vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. Ne evrensel hukuk kuralları, ne de özgürlükler lehine değiştirilen yasalar yargı kurumları için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Böylesine "otoriter kokular"ın yayıldığı bir ortamda demokratik bir Türkiye'den bahsetmenin bir anlamı da kalmamıştır.

YSK'nın "yasak" kararıyla, bu ülkede özgürlüklerin alanı hepimiz için bir kere daha daraltılmıştır. Kabul etmek gerekiyor ki, Türk devleti inançlar ve kimlikler düzlemindeki kırılmaların demokratik yoldan normalleşmesini istememektedir.

Daha da vahim olanı, 28 Şubat'la içine düştüğümüz "toplumsal kamplaşma"yı meşruiyetin adresi gibi göstererek, devletle toplumu barıştıracak olan demokratik açılımı gayri meşru ilan ediyor.

Gördüğünüz gibi durum gerçekten endişe verici. Bir hukuk kurumu başkanı düşünün ki, Tayyip Erdoğan'ı yasaklamak için gerekçeler sıralarken, "Biz karar verirken 30 Ağustos'a, Çanakkale'ye, Dumlupınar'a, Sakarya'ya bakıyoruz" diyebiliyor.

Dünyanın hangi demokratik ülkesinde bir yargıç böyle şeyler söyleyebilir?

Nasıl bir memlekette yaşıyoruz Allahaşkına, kim yönetiyor bu ülkeyi, hepimizin her zaman tek güvencesi olan "adalet" kimlere emanet?

Kimse boşuna heveslenmesin, siyasetçilerinin seçilme haklarını engelleyen, "vatanseverlik"le hukukun üstünlüğünü birbirine karıştıran ve hâlâ otoriter özlemlerinden vazgeçemeyen bir ülkeyi dünya durdukça Avrupa Birliği'ne almazlar.

Eğer bu ülke, siyasetçisi, basını ve sivil toplum örgütleriyle birlikte "yasakçı zihniyet"e karşı hâlâ sesini yükseltemezse, demokrasi de, toplumsal barış da hepimiz için sadece bir hayal olarak kalacaktır, bu da böyle biline...


23 Eylül 2002
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED