T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
Hedef terörizm olmalı, İslam değil

Terörizme karşı şu anda yürütülen savaşın İslam'a karşı bir savaşa dönüşeceği yönünde endişeler var. Bundan kaçınmak için Müslümanlar, "cihad"ın terör olmadığını anlatmalı ve terörizme karışan grupların kendileriyle bir ilgisi olmadığını vurgulamalı. O zaman, bu tehlike bertaraf edilebilir.

11 Eylül mirasının en kötü parçası Batı ile İslam arasındaki uyum sorununu derinleştirmek mi oldu? O gün akla gelen endişeler haklı çıktı mı?

Ladin'in amacı Batı dünyasıyla karşı karşı karşıya gelmekti. Ama şanssız bir şekilde bu karşılaşma gerçekleşmedi. Bin Ladin başarısız oldu. Öte yanda bunu gerçekleştirmek isteyen bazı İslami güçler de var ama bu gerçekleşmiyor. Bu noktada yapılacak en iyi şey sivil, en uygar düzeyde sorunları konuşmaktır. Endişelerin haklı çıkmasını istemiyorsak bunu yapmalıyız. Çözüm sivil diyalogdur. Bu yalnızca bir konuşma da değil, onun ötesinde farklılıkları tartışmaktır. Bu diyalog çözüm verici bir diyalog olmalıdır. Bu sonuç alma durumu ancak farklılığın kabul edilmesi durumunda sağlanabilir. Sözgelimi ben Avrupa'da yaşıyorum. Burada uyuşmazlığın ya da zıtlığın kimliğini saptama durumu söz konusudur. Bu farklılıkların çıkış noktalarını saptamak... Bu aşamadan sonra bu uyuşmazlık sorununu nasıl azaltabileceğimizi, bu problemle nasıl anlaşma yapacağımızı sağlama aşamasına geliyoruz. Birlikte yaşıyoruz. Avrupalılar'a soruyorum. "Ben bir Müslüman olarak yaşamımı sürdürmek istiyorum, sen de bir Hristiyan Avrupalı olarak yaşamını sürdürmek istiyorsun. Bu durumda nasıl birlikte yaşayabiliriz?" Soru budur ve bunun çözümü de diyalogdur. Böylesi bir diyalogun olmadığı durumda çözüme ulaşamayız.

Bununla birlikte, eskiye oranla diyalog ve medeniyet unsurları arasında uyum sağlamak daha da zorlaştı sanırım. Çok kültürlülük ve dolayısıyla demokrasiler tehdit altında mı sizce?

Evet, şu anda bir tehdit ve meydan okuma durumuyla karşı karşıyayız. Bunlar hem bir tehdit hem de bir meydan okumadır. Fakat sanırım daha fazla olarak bir meydan okumadır. Çünkü 11 Eylül'den sonra dünya değişti. Almanya'da 100 bin civarında köktenci İslamcı var. Ve bunlar İslam toplumu içinde gizleniyorlardı. "Biz terörizmin çıkış noktası olmak istemiyoruz" dediler. Ve İslam toplumu içinde gizlendiler. Bunu terörizmin sebebi olmamak için yaptılar. Ve şöyle dendi, "Biz bütün Müslümanlar'ı kapsayan, içine alan bir durumda değiliz." Bu nedenle Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar arasındaki bir işbirliği terörizmin konusunda anlaşmaya varmaya yönelik işbirliği olmalıdır. Şu an olan meydan okuma ise tehlikelidir. Bu meydan okuma, çözüme yönelik bir meydan okuma değildir. Avrupa'da yaşayan Hristiyanlar ve Müslümanlar'ın karşı karşıya gelmelerini istemiyoruz. Bu karşılaşmayı önlemek için güvenlikle ilgili tedbirler de görüşülmeli ki, Avrupa'daki Müslüman grupların terör hareketlerinden şikayetçi oldukları anlaşılabilsin. Onların, "Biz terörizm istemiyoruz" söylemleri gündeme gelirse bu sorun aşılabilir.

Bu konuda kaygınız mı var ki ısrarla niyet beyanını öne çıkarıyorsunuz?

Aslında şu anda terörizme karşı bir savaş yürütülüyor. Ve bu Müslüman ülkelerin de iştirak ettiği bir mücadele. Terörizme karşı savaşın İslam'a karşı bir savaşa dönüşeceği yönündeki hisler ve kaygılar var. Bundan kaçınmak için Müslümanlar "cihad"ın terörizm olmadığını anlatmalı ve teröre karışan grupların kendileriyle bir ilgisi olmadığını vurgulamalı. Eğer terörizmle savaşa katılırsanız, -ki terörizme karşı savaşın İslam'a karşı savaşa dönüşme tehlikesi var- işte bu tehlikeyi de uzaklaştırmış olursunuz.

En azından terörle bağı olduğu hiç iddia edilemeyecek bir unsur da Siyasal İslam. Siyasal İslam'ın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Siyasal İslam'ın birçok nedeni var. Bu nedenlerden biri İslam'ın politik yorumu. Birileri bir yorum yapıyor, insanlar neden illa bu yorumu takip etsinler ki? Bunun dışında başka problemler var. Ekonomik problemler. Cezayir'e bakın. Oradaki genç insanların geleceği bile yok. Filistin'e bakın, Filistinliler'in yüzde 57'si 17 yaşın altında ve bunların da geleceği yok. İşte bu insanlar Siyasal İslam'a iştirak ediyorlar. Çünkü Siyasal İslam, daha iyi bir gelecek vaadediyor. Tüm ekonomik ve siyasal unsurlar biraraya gelerek Siyasal İslam'ı cazip hale getiriyor. Eğer Ortadoğu'da barış olmazsa ve eğer Cezayir'de ekonomik gelişme sağlanamazsa Siyasal İslam cazibesini sürdürecek, gelişecektir. Eğer bu sorunlar halledilirse Siyasal İslam küçülecektir.

Siz açıkça global uyum için İslam'ın politik iddialarının geri çekilmesini ve kültürel yönünün öne çıkmasını öneriyorsunuz...

Evet, İslam'ın kültürel unsurlarına ihtiyacımız var ve bu konudaki çabaları destekliyorum. İslam'ın bu yönü Siyasal İslam değildir. Bir Batı medeniyeti var ve İslam medeniyeti var. Ve giderek öğreniyoruz ki savaşla egemen olmaya çalışan uygarlıkların çabası sonuç getirmiyor. Amerika'nın savaş konusundaki tutumu yanlıştır. Bu çözüm getirmez. Kültürel çoğulculuk ve çoğulcu medeniyet yaklaşımlarına ihtiyacımız var. Sözgelimi şu anda Türkiye'deyim ve kendimi evimde gibi hissediyorum. Bir Müslümanım çünkü. Başka İslam medeniyetlerini gözönüne alırsanız Endonezyalılar Asyalı. Ama onlar da diğer Müslümanlar gibi. Bir çeşitlilik var, İslami bir medeniyetler bütünü var. Şimdi kültürel bir dirilmeye ihtiyaç duyuyoruz. Bu kültürel dirilme geçmişimizde de büyük önem taşımış. İslam gelişme gösterdiğinde 9. yüzyıldan itibaren Farabi gibi önemli düşünürlerimiz, bilim adamlarımız vardı. Bu doğrultuda İslam'ı yeniden diriltmeliyiz. Ve bu dirilme kültürel bir dirilme olacaktır, politik siyasal bir dirilme değil.

Bu bağlamda İslam ülkelerinde demokrasinin gelişmesini ne kadar önemsiyorsunuz?

İslam ülkelerinde demokratikleşme çok önemlidir. Fakat demokratikleşme şu anda küçük bir oranda. İslam ülkelerinin büyük çoğunluğu demokratik değil. Ama önemli bir nokta olarak demokrasinin dışarıdan gelmeyeceğini bilmeliyiz. Demokrasi içeriden, İslam uygarlığının içinden çıkacak. Demokratik katılım ve demokratik düşünceyi İslam'da harmanlamak mümkündür. Bazıları, "Nerede İslam varsa orada demokrasi yok, nerede demokrasi varsa orada İslam yoktur" diyorlar. Bu yanlıştır. İslam ve demokrasi bir harmoni içinde eritilmelidir.

Avrupa'nın Türkiye ile ilgili talep ve baskılarında bir farklılık gözlemleniyor. Mesela, Türkiye'de HADEP kapatılınca ya da bir Kürt aydını baskı görünce şiddetli tepki gösteriyorlar. Ama, geçmişte Refah Partisi kapatılınca ya da Erbakan veya Erdoğan siyasi yasaklı hale gelince aynı tepki görülmüyor. Bu çifte standart değil mi?

Avrupa'da değişik gruplar var. Politikacılar, gazeteciler ve başka gruplar. İki türlü akademik kişilik de var. İyi eğitimli, bilgili akademik kişilikler -ki bunlar konuştuklarında doğruyu tespit ediyorlar- ve böyle olmayanlar –ki bunlar da yanlış şeyler söylüyorlar-. Böyle bir durumda bir gazeteci gibi genel bir fotoğraf çekmek yanlıştır. Çünkü Avrupa çok büyüktür, farklılıklar vardır. Almanya ile Fransa ve İsveç arasında büyük farklılıklar vardır. Bunun yanısıra politikacılarla gazeteciler arasında ve akademik gruplar arasında da farklılıklar vardır. Bunların yaklaşımlarını aynı ölçekte değerlendiremezsiniz. Bazı gruplar parti kapatılmasıyla ilgili farklı tepkiler geliştirmiş olabilir. Bu konuda haklısınız. Ama başka bazıları bunu yapmamaktadır.

Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Bana göre iki çözüm var. Siyasal İslam'la ilgili çözüm üretmenin iki yolu var. Biri dahili, diğeri harici çözüm. Harici çözümle sorunu dışarı çıkarmayı kastediyorum. Böyle bir durum Cezayir'de. Dahili durum ise Türkiye'de söz konusudur. Çünkü İslamcı olarak görülen partiler parlamentoda yer alıyor. Bazı zorluklar var ama neyse ki Türkiye'de İslamcılar'ı öldürmüyorlar. Cezayir'de öldürüyorlar. Buradan hareketle İslamcılar'ın kendi partileri olması gerektiğini ve İslamcılar'ın katılımcı olması gerektiğini savunuyorum. İslamizm, İslam dininin politize edilmiş halidir. Bu durumda eğer "İslam bir politik sistem değildir" diyorsanız siz İslamist değilsiniz demektir. İzin verin ya da vermeyin Siyasal İslam diye bir olgu var. Siyasal İslam, İslamî bir yönetime uzanan uzun bir yoldur. Ama ben bu yolda yürümem. Ben laikim. Bir laik olarak politik çoğulculuğu kabul ederim. Evet, İslam bir sistem olmak zorundadır. Ama bu sistemin laik olması gerekir. Size bir olay anlatacağım, Tunus'ta başıma gelen bir olay bu. Tunus'taydım ve İslamcılar, İslamcı ayrışmalara karşı olan bir belge imzalatmak istedi. "Bunu imzalarım ama bu, Tunus'a tekrar gelemeyeceğim anlamına gelir" dedim. Buradan şuna gelmek istiyorum. Çoğulculuk beni bir laik olarak kabul etmenizdir. Ancak böyle bir düzlemde İslamcılar kabul edilmiş olabilir ve onlar da başkalarına saygılı olmak durumundadır. Bazı İslamcılar bana kafir dediler. Ben kafir değil, Müslüman'ım.

İslam ile Batı arasındaki en ciddi uyum modeli herhalde Türkiye'nin AB üyeliği müracaatı. Avrupa Türkiye'yi istiyor mu?

Ben Türkiye'nin AB'ye girişini destekliyorum. Fakat bu konuda çok fazla zorluk var. Yine de bunun önümüzdeki 10 yıl içinde olmasını umuyorum. Bu Türkiye için iyi bir şey. Eğer, Türkiye AB üyelerinden biri haline gelirse bu Türk insanı için iyi bir şeydir. Ama açıkçası zor. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi fikrini destekleyenler de var, desteklemeyenler de... Sadece bir tane Avrupa yok. Ayrımı buna göre koymak gerekiyor.



 
"Gurbetçiler" Batı için iyi örnek değil
Almanya'nın Göttingen Üniversitesi öğretim üyelerinden "İslam uzmanı" Prof. Dr. Bassam Tibi, bir dizi konferans için geçtiğimiz hafta Türkiye'ye geldi. Bunlardan birisi de İstanbul'da yapılan ve Konrad Adenauer Vakfı'nın düzenlediği "Almanya'da ve Türkiye'de İslâm ve İslamcılık" konulu toplantıydı. 18 yaşından beri Almanya'da yaşayan ve hafız olan Suriye doğumlu Tibi İslâm ülkeleri arasındaki farklı anlayışları da yakından takip eden bir araştırmacı. Almanya'daki Türk gruplarını da yakından inceleyen Prof. Tibi'ye göre gurbetçiler, İslami yaşayış için Avrupa'nın gözünde iyi bir örnek değil. Türkiye'nin AB üyeliğini coşkuyla desteklemesine rağmen bu süreç konusunda da fazla ümitli değil.
Zorla baş açmak da kapatmak da yanlış
Çağımızın ihtiyaçlarına cevap veren bir İslâm yorumu lazım. İslam ile Batı arasında bir köprü kurmak istiyoruz. Bunun her yerde gerçekleşmesi gerekiyor. Eğer bir kadın başını kapatmak istiyorsa ona kimse engel olmamalı. Kadınların başlarını zorla kapattırmak da, zorla açtırmak da olmaz.
Her dinin fundamentalisti var
Endonezya ve Türkiye, 56 İslâm ülkesi arasında demokrasi ile yönetilen iki ülkedir. Türkiye ile Almanya arasında bir köprü var. Sanki her şey 11 Eylül'de başladı gibi düşünülüyor. Hiç de öyle değil. İnsanların farklı olması kadar tabii bir şey yok. Allah (cc) Kur'ân'da "Sizi farklı farklı yarattım ki, tanışasınız" buyuruyor. 11 Eylül'den sonra daha fazla diyaloga ihtiyaç duyulduğu anlaşıldı. İslam ve İslamcılık arasında fark var diye düşünüyorum. İslâm aynı zamanda gündelik kültürdür. İslam iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar. Ama İslâm ülkeleri arasında İslâm'ın yaşanması arasında da fark var. İslâmcılık, dini politize ediyor ancak dînî fundamentalizm sadece İslâm'da yok. Her dinin fundamentalistleri var. 11 Eylül'den sonra bazılarınca İslâm ve fundamentalizmin eş tutulması bu yüzden yanlıştır.
23 Eylül 2002
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED