T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İklim değişir, ayrılabiliriz...

Bir yazar neden okunur, bir şarkıcı neden dinlenir? Geçen akşam, İstanbul Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda Sezen Aksu'yu dinlerken, bir yandan musiki ziyafetinin tadını çıkarmaya çalışıyor, bir yandan da gazeteden ayrılacağını öğrendiğim Mehmet Barlas'la garip serencanımı gözlerimin önünden geçiriyordum... Aradaki benzerlik şu: Bildiğim kadarıyla Sezen Aksu şarkı söylemek için yaşıyor, bildiğim kadarıyla Mehmet Barlas'ın hayatı da yazma eylemi üzerine kurulu... İzmirli sanatçının gelecek yıl sahnede 30. yılını kutlayacağını kendi ağzından duyduk; Mehmet Barlas meslekte 30 yılını dolduralı epey oluyor...

Ben yaşta olup da musikiye meraklı olanların kaset arşivlerinde Sezen Aksu'nun ilk gençlik şarkıları mutlaka bulunur. Kalitesi onun kadar iyi yolda değişen, üslubunu her döneminde baştan ayağa yenileyen pek az sanatçı vardır. Bazıları, Efes, Aspendos ve İstanbul'da verdiği son 'Türkiye Şarkıları' konserinde Türk 'sanat' musikisi bölümünün önemli bir yer işgal etmesinden şaşırmış olabilirler; oysa ben, İzmir'de solist olarak yer aldığı 'ilk' konsere katılmış biri olarak, sanatçının, musikide ilk adımlarını 'bizim öz musikimiz' ile attığını biliyorum...

İzmir'de besteci Rüştü Şardağ'ın, belediye destekli, bir 'Türk musikisi korosu' vardı. 1970'li yılların başlarında, Fuar'da verdiği bir konserde sahneye çıkan çok genç sanatçılardan birinin 'kara kuru' bir kız olduğunu hatırlıyorum. Birçok kişinin, etrafa, "Kim bu?" diye sorduğunu da... Tek bir şarkıyla fark edilmek kolay değildir...

Bilen biliyor: Mehmet Barlas'ı ayakta tutan, onu her şart altında yazmaya devam ettiren unsurlardan biridir musiki... Yalnızca, Otağtepe'deki evinde verdiği müzik ziyafetlerini kast etmiyorum; onun için özel doldurulmuş, taze meşk edilmiş, bizlerin aylar sonra CD olarak piyasaya çıktığında dinleyebileceğimiz nice eseri ilk onun otomobilinde dinlemişimdir... Bilerek, anlayarak, duyarak dinler musikiyi ve o müthiş hisleri paylaşmayı da sever...

Sezen Aksu'nun, tam da şu sırada, 'Türkiye Şarkıları' diye yollara düşmesi ne büyük cesaret... Kendini bir tartışmanın tarafı bulan nice kişi, karşısındaki 'çok güçlü' olduğunda pısmış, yola çıkacağına binbir pişmanlık duymuştur. Bazılarının ondan naklettiği sözleri okuduğumda, "Galiba o da..." diye düşündüğümü hatırlıyorum... Hayır, öyle olmadı; tam tersine, şarkı söylerken büyüyen bu kadın, siyasi yönden kendini eleştirenleri sahnede iğnelemekten geri durmadı...

Mehmet Barlas'ın hayatı da cesur kararlarla dolu. CHP döneminin en cerbezeli politikacı/ gazetecilerinden Cemil Sait'in oğlu ile Zaman'da ve Yeni Şafak'ta buluşmamız bile bunun işareti... İlk buluşma, o Sabah'tan ben Zaman'dan geçebilseydik Akşam gazetesinde olacaktı... Zaman'da bir aydan az bir süre kalabildi; o ayrıldı, iki ay sonra da benim ayrılmam gerekti... Üç yıldır Yeni Şafak'ta daha bir yakın olduk Barlas'la ve hayatını 'yazmak' üzerine kuran bir meslek adamını izleme imkânına kavuştum... İnsan izlerken ne kadar çok şey öğreniyor...

Eskiden, her pazar musiki yazıları yazardı Barlas; tanıklık edebilecekken uzakta olduğumuz İstanbul'da yaşadıklarını sütununda okurduk. Yazar dostu büyük musikişinaslar ile musiki dostu büyük yazarların birlikte yaşadıkları bir şehirdi onun otağını kurduğu İstanbul... Bir yayınevi çıksa da, Mehmet Barlas'ın herkesin müthiş keyif alarak okuyacağını bildiğim musiki yazılarını biraraya getirse...

Engizisyonda canlarını kaybetmek istemeyen Museviler, yüzyıllar boyu yaşadıkları İspanya'dan gelerek İstanbul'a yerleştiklerinde, kendileriyle birlikte çok yönlü kültürlerini de yeni ülkelerine taşıdılar... İspanya'dan, yani bu 'fetihçi' din ile ilk İslâm asrında tanışmış Endülüs'ten... Les Paşaros Sefaridis adlı İstanbul Musevileri tarafından kurulmuş musiki heyeti, dedelerinin İspanya'dan getirdiği şarkıları okurken, Sezen Aksu, aynı yüzyıldan bir dev musiki adamının eseriyle devreye giriverdi... Bir yanda, İspanya kökenli Musevilerin bir şarkısı, bir yanda Abdülkadir Meragi'nin bir eseri... Etkilenmenin, kültürler arası geçişliliğin bu kadar canlı sergilenmesine ilk kez tanık oldum...

Bir insan köklerine onun kadar bağlı yeniliklere onun kadar açık olabilir mi? Gelenek-çağdaşlık kavgasını kendi kişiliğinde sona erdirmiş bir aydındır Mehmet Barlas. Her yeniliğe, başkaları henüz varlığını keşfetmemişken, o sahip çıkar; buna karşılık, makalelerini hâlâ elle kaleme alır... Bir tür kumanda merkezine benzeyen çalışma odasında, uydu aracılığıyla 300'ün üzerinde ülke televizyonunu izleyebilecek donanıma sahiptir... Aynı evde dünya politikası dünyalı devlet adamlarıyla konuşulur... Yerli-yabancı işdünyası, siyaset hayatından önemli isimler, günlük hayatın bir parçası olarak Barlas'ın evine uğrarlar...

Açıkhava Tiyatrosu'nda "Kimler gelmiş?" merakıyla etrafıma bakarken, konseri omuz omuza izlemek isteyebileceğim pek çok dostun orada bulunmadığını biliyordum. Üstelik, Mehmet Barlas'la bundan böyle aynı gazetede yazmayacağım da o gün kafama dank etmişti. Orada olsaydı, Barlas, Meragi'nin eserini tek başına, Sezen Aksu'nun şarkılarını ise binlerce genç dinleyici ile birlikte mırıldanabilirdi...

"İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse..."


23 Eylül 2002
Pazartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED