T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bahçeli ve Arafat: dökülen hazan yaprakları

Dünya Futbol Şampiyonası karşılaşmalarında zaferin ve yenilginin nasıl karşılandığına bakarak o ülkenin siyasal, toplumsal ve kültürel yapısı hakkında çözümlemeler yapabilirsiniz. Örneğin Türk Milli takımınının Çin'le yaptığı maç sonrasında 10 kadar Uygurun tutuklanmış olmasından hareket ederek hem Türkiye-Çin ilişkileri hem de Türkiye'nin iç politikası hakkında çözümlemeler yapabiliriz.

Doğu Türkistanlı kaynakların verdiği habere göre, Türkiye ile Çin arasında oynanan futbol maçı sırasında Türkiye'yi destekleyen 10 kadar Uygur, Çin yetkilileri tarafından tutuklanmış bulunuyor. Bu tutuklanmanın Türkiye'nin Çin'le ilişkilerini geliştirdiği bir dönemde gerçekleştirilmesi hayli anlamlı. Hem uluslararası ilişkiler açısından Türkiye'yi ilgilendiren/ilgilendirmesi gereken uygulama olarak hem de Çin'in siyasal yapısı hakkında ip uçları verecek çözümlemelere imkan tanıyor.

Bir zamanlar Çin'in adını anmayı bile ihanet sayan Türk milliyetçilerinin lideri bu ülkeye resmi ziyaret yapmış, hatta devlet başkanına devlet nişanı bile vermişti. Türkiyenin Çin'le siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirerek ululslararası arenada alternatif dengeler oluşturması, manevra alanını genişletmesi önemli bir adım sayılmalıdır. Ancak karşılıklı çıkar ve diplomasinin temel kuralı olarak eşitlerarası denklik ilkesi korunduğu sürece bir ağırlığınız olabilir. Yoksa bir otobüsü doldurmayacak sayıda, simiti bile pazarlıkla alan Çinli turist karşılığında Doğu Türkistan'daki zulmün meşrulaştırılması gibi tuhaflıklar yaşarsınız.

Nitekim Devlet Bahçeli'nin Uygur bölgesini ziyaret etmesi sembolik olarak ne kadar önemli ise, bunu sembolik olmaktan çıkaracak diplomatik adımlara atılmadığı zaman fazla bir önemi kalmıyor. Hatta aleyhinize işleyen bir sürece dönüşebiliyor. Bunun tipik örneği Bahçeli'nin ziyaretinde Türkiyenin yaklaşımı ile Çin'in yaklaşımı arasındaki açık çelişkide görülüyor. Ziyaretin başlamasından saatlerle ifade edilecek kısa süre önce bölgede uygurca eğitimin yasaklandığı kararı açıklandı. 50 yıllık komunist dönemde bile engellenmeyen bu hak, Bahçeli'nin ziyareti öncesi yasaklanmış, binlerce uygurca kitap imha edilmiştir. Kültür devrimi günlerini hatırlatan bir uygulamaya imza atılırken yapılan bu sembolik ziyaret uygulamayı meşrulaştırıcı bir gösteriye dönüşüyor.

MHP'nin "esir Türkleri kurtarma" sloganından, "Uygur Türklerinin Çin'le Türkiye arasında köprü rolü oynamaları" gibi bir hedefe gelmesi iç politikadaki tükenişi kadar hazin bir görüntü veriyor. Realist olmak adına, Çin'in 11 Eylülden sonra Doğu Türkistan'da yaşayan Müslümanlara karşı terörle mücadele propagandasıyla baskıyı artırması, maçta karşı takımı alkışlayanlara bile hain muamelesi yapılması karşısında retorikten ileriye gitmeyen bir dış politika anlayışı ile buraya kadar geliniyor.

Bu uygulamaların, Şenol Güneş'in ceketinin biçimi gibi ayrıntılarla ilgilenecek kadar hasas basın tarafında görülmemesini zafer sarhoşluğuyla geçiştirebilir miyiz? Dünya kupası sadece Çin'in siyasal, kültürel aynası değil, Türkiyenin de kültürel ve toplumsal yapısını yansıtıyor. Bahçelinin suskunluğu ile geçiştirlemeyecek bir ayna... Milliyetçilik bile yapamayan bir Türkçü milliyetçi partinin hazana dönen bahçesinin resmidir bu.

Zafer sarhoşluğunun bastırdığı toplumsal veri ise, (aslında hiç olumlamadığım ama o aşamanın gerisindeki) modern anlamda ulus kimliği bile kazandırılamamış bir topulumun çığlıklarından ibaret. Sosyolojik anlamda ulus bilinci ve refleksi çok daha farklı duyarlılıkları geliştirirdi hiç olmazsa.

Şaron Arafat maçı

Amerikan başkanı Bush'un 15 dakikalık konuşmasında açıkladığı Ortadoğu planı yeni olarak tek bir mesaj veriyor: Arafat'ı istemiyorum. Ramallah'taki İsrail kuşatmasının kaldırılması karşılığında Cenin tavizi veren Arafat'ı bu tavizi de kurtarmaya yetmedi. Bush'un net olarak söylediği tek bir şey var: diplomatik alanda maçın galibi Şaron... ABD'nin Şaron ve Şaron gibi siyasilerle iş tutma niyetinde olduğunun deklare edilmesidir.

Bundan bir ay öncesine kadar ABD yetkililerinin bile alternatifi olmadığını belirttikleri Arafat karşısındaki bu yeni resmi tutum ABD'nin Şaron tarzı bir siyasetten yana, hatta bu tarz uygulamaların bizzat aktörü olabiliceğinin onayından ibaret. Bir gün tarih yazıldığında 11 Eylülden bu yana ABD siyasetinin Şaron siyasetinden pek farklı olmadığını yazacaktır.

Arafat'ın gözden çıkarılması dışında Bush planında yeni hiç bir şey olmadığı gibi İsrail işgalini ödüllendiren bir içeriğe sahip. Zaman zaman bu sütunlarda belirttiğimiz gibi bu yeni barış planları Şaron kadar kimsenin hoşuna gitmeyecektir.

Muğlak barış kelimeleri içeren bu tür planlar, İsrail işgali ve devlet terörünü meşrulaştımaktan başka bir reel anlamı olmadığı gibi Şaron'a zaman kazandrıracak yeni "barış süreçleri" demektir. Bu plana göre 1967 öncesi sınırlar, bağımsızlık gibi noktadan başlamayacak barış görüşmeleri. İsrail'in Eylül 2000 öncesi sınırlara ne zaman, nasıl ve hangi şartlarda geri çekilip çekilmeyeceğinin tartışıldığı bir süreçten bahsediyor Bush. Bir de beğenelim beğermeyelim Arafat gibi karizmatik liderliğin elimine edildiği yerel liderciklerin meydanı doldurduğu Filistin siyasi yapılanmasını öneriyor.

Bu planın işleyip işlemeyeceğini tartışmak bile abes. Zira Filistinlilere, İsrail'in uygulamalarına teslim olmaktan başka önerdiği hiç bir şey olmadığı gibi bırakın siyasi kazanımları, kendi vatanlarında sıradan insan gibi yaşamanın fiziki şartları bile ellerinden alınmak istenmektedir.

Bu tavır, bu mantık eşyanın fıtratına aykırıdır. Bu haksızlığı ne Filistinliler kaldırabilir ne insanlık haysiyeti taşıyan herhangi bir toplum. Hele müslümanlar asla.

Filistin, dünya medyasında daha doğrusu Amerikan medyasında İsrail adına çok sıcak biçimde taşındığı için duyarlılık her toplumda bir duyarlılık gelişti. Fakat bir futbol maçında karşı takımı alkışlamanın bile suç sayıldığı Doğu Türkistan'daki baskının boyutları hakkında fikrimiz var mı? Bahçeli'nin ziyareti Uygurların durumunda nasıl bir iyileştirme hasıl etti; Türk dünyasının kurtarıcısı MHP'liler bize açıklayabilir mi?

Biliyorum, Bahçeli'nin ismini yanyana anılmasını isteyeceği son isim herhalde Arafat'tır. Ama siyasi kaderleri bu yazıda ikisini de tuhaf biçimde bir araya getirdi: yaşananlar, Arafat'ın Arap milliyetçiliği gibi Bahçelinin Türk milleyetçiliğinin de hazan yaprakları gibi dökülüşünün resmidir.


27 Haziran 2002
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED