T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Şenol, Erdoğan, başörtülüler

Futboldaki başarılardan yola çıkıp siyasi bir sonuç üretmek gibi bir niyetim yok. Bunu kim yaparsa yapsın şık bulmam. Ama, futboldaki tartışmalardan yola çıkıp, bir zihniyet özeleştirisi yapmanın tam zamanı olduğunu, bunun Türkiye'nin bundan sonrası için yararlı olacağını düşünüyorum.

İsterseniz., "Milli Takımın Hoca'sı Şenol'a yönelik tepkilerin altında hangi his - yaklaşım - ön yargı vardı?" sorusundan yola çıkalım.

Bana göre şöyle bir ön yargı:

-Şenol Milli Takım'ı Dünya Kupası gibi bir uluslararası arenada sevk ve idare edecek birikimde değil.

Bunu besleyen alt unsurlar da şunlardı:

-Şenol bir taşra çocuğu. Kültür birikimi de o ölçüde sınırlı.

-Tamam, önce oyuncu sonra teknik direktör olarak Milli Takıma bazı mevzii başarılar kazandırdı ama, Dünya Kupası farklı bir çerçevedir. Mevzii başarılar, böyle bir global çerçevede yetersiz kalacaktır.

Şenol'la ilgili bu yargıda, onun, futbolcuların inanç önceliklerine saygılı, hatta belki bunu özendirici tutumunun da etkili olduğunu söylemek mümkün. Taşralılılıkla inançlılık bir araya gelirse, bir kesimimiz için olumsuz yargının ilk unsurları oluşmuş olur ne de olsa...

Nitekim bundan sonra yargılar geldi:

-Şenol'a buraya kadarki hizmetleri sebebiyle teşekkür edelim. Dünya Kupası'na Milli Takım'ı global çerçeveyi daha iyi okuyabilen, daha karizmatik, hatta daha havalı birisi ile, mesela Fatih Terim'le gönderelim. Hatta neden başka bazı takımlarda olduğu gibi yabancı bir antrenör olmasın!

Oysa Fatih Terim de daha kısa süre öncesine kadar "Adanalı" yani "taşralı" idi. Onun "İmparator" haline gelişi, karizması, liderlik sempozyumlarında konuşturulması kaç zamanlık bir hadisedir ki... O da az boğuşmamıştır "taşralı" damgasının altında... Az alay konusu olmamıştır jestleri, mimikleri ile... Hatta Avrupa takımlarına giderken onun peşinden de "Acaba Avrupa arenasında İmparator'un akıbeti ne olacak?" şeklinde az soru sorulmamıştır. Bu sorularda da en iyi niyetle endişe saklı, daha ötede ise "Gider, mağlup olur ve döner" yargısı...

Şenol'la ilgili yargılarda "kültür birikimi yetersiz" hükmünün bir ileri merhalesinde, "taşradan gelen birisinin alt kademelerde hizmet vermesi ama prensip olarak yönetici olmaması gerektiği"gibi yaklaşımın da bulunduğunu belirtmeliyiz. "İşçisin sen işçi kal" felsefesinin, Türkiye'nin "hakim azınlık" ya da "Beyaz Türk" diye nitelenen bir kesiminde egemen düşünce olduğu biliniyor.

Şenol'un, Dünya Kupası'ndaki yönetimi ve takımın aldığı başarılı sonuçlarla yara yara üzerindeki "taşralılılık" damgasını silme yoluna girdiği söylenebilir. Şu anda dün onu yargılayanların telafi yolları aradıkları görülüyor.

Ama öte yanda, siyasi arenada "taşralılık" söylemi, hala egemen üslup olarak devam ediyor.

Türk siyasi hayatında "çarıklı, poturlu, ağzı çorba kokan, takunyalı, çoban, yetim" gibi, içinde zaaf ve aşağılama bulunan damgalar uzunca zaman tedavülde tutulan damgalardır. İnsanlar yıllarca bunları üzerlerinden atmak için boğuşmuşlardır. Bunlar içinde kimi sınıf atlayanlarının daha sonra geride bıraktıklarına "hakim azınlık"la aynı ağzı kullanarak benzeri damgalar vurduklarına da tanık olunmuştur.

Bugünün hakim dışlayıcı, aşağılayıcı damgası "Kasımpaşalı" dır.

Tayyip Erdoğan'a lâyık görülen "taşralı" hüviyetin ifadesi...

Bir kesimde şu düşüncelerin sıkça tedavül ettiğini bilmeyenimiz yok:

-Tayyip Erdoğan, tamam, İstanbul'u yönetti ama, Ankara farklı bir arenadır, orada başarılı olması mümkün değil.

Şenol - Tayyip kaderi...

Bu bir birikim sorgulamasıdır. Bundan bir sonraki adımda "Bir taşralı prensip olarak Türkriye'yi yönetebilir mi? Yönetmeli mi? Buna lâyık mı?" tarzındaki "menşe'" sorgulaması gelir. Bunda da "birikim" sorgulaması yapıldığı intibaı verilir ama, gerçekte ortada tam bir "çıkış yeri ayrımcılığı" vardır.

Bunu en iyi, "başörtülüler" olayında gördü Türkiye... Denklem şu:

-Odacı olarak devlet dairelerinde, bağda, bahçede, tarlada çalışırken, ev temizliğine giderken bir kadının başörtülü olması kabul edilebilir. Ama yüksek eğitimde, hayatın daha belirleyici mahallerinde başörtülü olmak kural dışı... "Başörtülü doktor, başörtülü mühendis, başörtülü siyasetçi - milletvekili, başörtülü otomobil hatta lüks otomobil kullanıcısı, başörtülü ve özenli giyim sahibi, başörtülü okul birincisi..." Sıra bunlara geldiğinde "Çok oldunuz" homurdanmalarına tanık oldu Türkiye...

Peki buralardan nereye gitmek lâzım?

Şenol bir taşralı, bir Anadolu çocuğu olarak Dünya Kupası sınamasından yüz akı ile çıktı. Fatih Terim bir Anadolu çocuğu olarak tırmanışını sürdürüyor. Şenol'a ve dün Fatih'e karşı ambargolu duygular besleyenler mahçup oldu ve bu, içlerinde bir ukde olarak devam edecek.

Siyasette de bu ülke insanlarının menşeine bakmadan yollarını açık tutmak lâzım. İnsanlar, önce bizim önyargılarımızı silmek için boğuşmak, enerjilerinin, heyecanlarının önemli bir kısmını bu engellerde tüketmek zorunda kalmamalıdırlar. Bırakalım "Kasımpaşalılar" da, "Adanalılar" da, "Ağzı çorba kokanlar" da, "ayağı çarıklılılar, çobanlıktan gelenler, takunyalılar ve başörtülüler" de memlekete hizmet oyulu açık bulsunlar...

Menderes'i idama götüren süreçte, ona "çarıklıllar'ın temsilcisi" diye bakmanın ne kadar etkisi vardı diye düşünmek lâzım bugün. Ya Özal'ı, taa DPT günlerinde "Takunyalı" diye boğmuş olsaydık... "Başörtülü" lerin yolunu kesmek ne veriyor Türkiye'ye? O çirkin önyargıları tatmin etmekten başka?

Şenol iyi ki Dünya Kupası'na gitti...

Hiç kimseyi "Kasımpaşalı, Sürmeneli, Çemişkezek'li, Adanalı..." diye suçlayıp, önyargılarımızın girdabında boğmamak lâzım. Türkiye'nin herkesin katkısına ihtiyacı var, herkesin heyecanına, bilgi birikimine, sevdasına...


27 Haziran 2002
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED