|
|
Türkiye'deki taşlarla
bizim kuşlar vuruluyor
Türkiye'nin halkı canından bezdiren bu "kriz ortamından" çıkabilmesi için mutlaka ekonomisinin "büyümeye" geçmesi gerekiyor. Büyümeye geçebilmek için de yeni yatırımlara ihtiyaç var. Bu durumu aylardır, yıllardır yazıyoruz. Bu iktidarın Türkiye'nin başına bela ettiği ve birbiri peşi sıra gelen krizler yüzünden, reel ücret ve gelirlerde düşüş meydana geldi. Türkiye'den sermaye kaçışı ülkeyi daha da güçsüz bıraktı. İşsizlik aldı başını gitti. Bu durumda "yatırımları özendirecek" iç tüketim harcamalarında bir artış beklemek hayal. Bankacılık kesimi ise "alarm" veriyor. Kriz yüzünden bütün bankalar büyük zararlarla uğraşıyor. Kendi derdindeki bankaların yatırım için kaynak yaratması oldukça güç. Ekonominin büyüyebilmesi için mutlaka ve mutlaka "doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına" ihtiyaç var. Onun için "Aman!.. Yabancı sermaye gelsin ekonomiyi işler hale getirsin" diye yırtınıp duruyoruz. Yabancı sermaye geliyor ama ne para getiriyor ne de pul. "Bizim taşımızla bizim kuşumuzu vurmaya" geliyor. Bizim paramızla, bizim şirketlerimizi satın almaya geliyor. Örnek mi işte Demirbank'ı alan HSBC bankası. Daha önce Demirbank olarak faaliyet gösteren binalar şimdi HSBC oldu. Bu banka Türkiye'de topladığı mevduatla, yani bizim paramızla, Türkiye'de zora düşmüş, satılmakta olan şirketleri satın alacak olan yabancılara kredi veriyor, arka veriyor, bizim paramızla bizim bankalarımızı, bizim fabrikalarımızı, bizim iç pazarımızı yabancılara "peşkeş" çekiyor. Buna "yabancı sermaye geldi" denmez, "yabancı sermaye iç pazarımıza el koydu" denir. Birkaç ay önce, Demirbank yabancılara "peşkeş" çekildiğinde, "IMF'nin bu emirlerini yerine getirdikçe daha nice şirketlerimiz "batan geminin malları bunlaaarrr.... Sudan ucuuzzz" diye birer birer satılacak" diye yazmıştım. BDDK'dan "Pamukbank'ın kısa sürede satılacağı" haberi geldi. Demek ki "işin içinde iş varmış" Pamukbank, peynir ekmek değil ki öyle kolayca satılabilsin. Buna da "yabancılar" talip olacak anlaşılan. DPT eski müsteşarı Yıldırım Aktürk de bu konuya dikkat çekiyor. "Türkiye'ye girmek isteyen bir Amerikan sermayesi, bir Soros, bir Hollanda Grubu var. IMF onların telkiniyle "Pamukbank'ın fona devredilmesini istemiş olabilir" diyor. Oh!... Ne ala memleket. Gözüne kestirdiğin özellikle "bireysel bankacılıkta uzman" bir banka varsa, hemen gideceksin IMF'ye, IMF gereğini yerine getirecek, bu arada rakip gruplardan da destek alacak ve bankaya el konulacak. "Kılavuzu karga olanın burnu pislikten çıkmazmış." Kılavuzu IMF olan ülkenin ekonomisi de batmaktan kurtulamıyor. "Kurtarıcı" dedik ama ekonomiyi "batırıcı" çıktı Ecevit'in "tetiklediği" 19 Şubat Krizi'nden sonra Amerika'dan "kurtarıcı" olarak gelen ve "IMF'nin dayatmalarını" hükümete kabul ettiren Kemal Derviş'e herkes "kurtarıcı" gözü ile bakıyordu. Kemal Derviş'in "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" birinci yılın sonunda ülkeyi "batma" noktasına getirdi. Ankara Ticaret Odası, Kemal Derviş'in birinci yılı sonunda karnesini verdi. Karne notlarının tümü "kırık."
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |