T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sicimle ölçülen yazılar

Ortaokul yıllarında bir Türkçe hocamız vardı. Adem Varol. Asık suratla, hayatın altında kalakalmış bir bedbinlikte girerdi derslere. Bütün bedbinliğine rağmen mükemmel bir öğreticiydi. Her hafta kompozisyon yazdırır, bize konuyu vermeden önce çantasından çıkardığı bir metni, yazılış tarihi, yazıldığı okul ve yazan öğrencinin adını vererek okurdu. Çantasındaki sararmış kağıtların on yıllık olduğunu görünce şaşırırdık.

Yazmamız için verdiği konular asla deyim ve atasözü olmazdı. En acı gününüzü yazın derdi mesela. Ya da "kendinizi bir eşyanın yerine koyarak eşyanın gözünden hayatı yorumlayın." Ben çatalı yazmıştım. Çok beğenmişti. Oldukça asık bir suratla 'her gün yazmaya devam edersen mesleğin şimdiden belli' demişti.

Dersin ilk yirmi dakikasını örnek metinler okuyarak değerlendiren Adem Bey başlayın demeden önce hep aynı anekdotu anlatırdı: Adam arkadaşına mektup yazmış. Sonunda özürlerini beyan etmiş. "Kusura bakma vaktim çok dar olduğu için mektup biraz uzun oldu."

Yazdıklarımızın nasıl değerleneceğini merakla beklerken, o, her ders kötü bulduğu metinleri, sahibinin adını açıklamadan olumlu ve olumsuz taraflarını göstererek bize okurdu. Sözü döndürüp dolaştırmadan anlatmak bakımından ilk hocam Adem Varol'dur. Bütün bir yıl boyunca aynı anekdotu dinlemiş olmanın kazandırdığı titizlik ile uzun yazmanın daima iyi bir şey olmadığı o kadar içime işlemiştir ki, her sayfanın bitiminde hâlâ daha korkuya kapılırım. Zihnim net değil mi? Anlatacağımdan emin değil miyim? Söz niye bu kadar uzadı? Bunlar zaman zaman kendime sorup, aldığım cevaplara göre yazdığım metni yayınlamaktan vazgeçişimin sebebi olan sorular.

Fakat uzun metnin iyi metin olduğu gibi yanlış bir kanaat var. Bu konuda pekçok anekdot anlatmak mümkün. Bendenize en çarpıcı gelen Hakkı Tarık Us'un köşe yazarlarının yazılarını sicimle ölçüp uzunluğuna göre para verişi. O dönemde insanlar gazeteye verdikleri paraya karşın okunacak daha çok yazı talep ediyor olmalıydılar. Günümüzde gazeteler okunmak değil bakılmak için tercih edildiğinden ve hayatın hızlı ritmi içinde iki durak arası ya da vapurda bir mola esnasında okunacak yazılar daha çok rağbet gördüğünden köşe yazarlarından kısa yazılar bekleniyor.


1 Mart 2002
Cuma
 
FATMA K. BARBAROSOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED