T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Üniversitelerin kan kaybı

Öğretim üyelerinin özlük hakları hakkında yazı yazmak benim için her zaman zor olmuştur. Hem taraf olarak görünmem sebebiyle zor olmuştur hem de kamu görevlileri arasında sadece öğretim üyelerinin maaşlarının düzeltilmesinin haklı bir sebebi ilk bakışta olmadığı için zorlanmışımdır. Öyle ya netice itibariyle bütün kamu görevlileri insanca yaşama hakkına sahip; maaşların düşük olması sadece üniversite hocalarının problemi değil. Devlet, memuruna yeterli maaş veremiyorsa neden içlerinden bazılarına özel muamele yapsın?

Bu düz mantık ilk bakışta doğru ama, vakıa, hiç bu mantığa uygun değil. Bir defa devlet memurları arasında ayırım yapmıyor değil, bal gibi yapıyor. Subayların maaşları hakkında gazetelerde artık hiç bilgi yer alıyor mu? Maliyenin gazetelere bilgi olarak dağıttığı maaş tablosundan farkındaysanız subaylar düştü. Eskiden profesörler general maaşı alırdı, sonra albay maaşı almaya başladılar. Şimdi durumları hangi subay seviyesinde dersiniz? Cihet-i askeriyenin "fevkalade desteğe mazhar" bir statüde olduğu anlaşılmasın diye subayların maaşları hakkındaki bilgiler birden bire "çok gizli" hale geldi. Bu durumda olanlar sadece onlar değil. Birinci derecenin son kademesine gelmiş bir hukuk fakültesi hocasıyla aynı kıdeme sahip bir hakim maaşı arasındaki fark 800 milyon lira civarında dersem devletin memurları arasında nasıl ayırımı yaptığını daha iyi anlatabilirim. Hukuku öğretenlere cimri olan devlet uygulayanlara karşı cömert. Maliyenin kendi memurlarını özel olarak kolladığı da artık bilinmeyen bir sır değil.

Öğretim üyelerinin maaşlarının yetersiz olması sadece onları ilgilendirse emin olun yine üzerinde duracak değilim. Ülkenin bu kadar köklü problemleri ve bu kadar açık haksızlıklar karşısında sesini çıkarmayan bir "cihet-i ilmiyye" aslında fazla maaşı hak ediyor da değil. Hocaların müsamahalarına sığınarak ifade etmeliyim ki "kuzu kuzu" şarkısını dilinden düşürmeyen bu kesim zannediyor ki devletlüler katında itibar sahibi olacak. Ne gezer... Baksanıza protokoldeki yerleri de beşinci sıraya düşmüş. Gazetelerde okumuşsunuzdur, bir savcının itirazı üzerine mülki amirden sonra protokoldeki sıra yargı mensupları, belediye başkanları, garnizon komutanı şeklinde değişmiş. Beşinci sırada da rektörler var. Merak ediyorum YÖK Başkanı Ankara protokolünde kaçıncı sırada? Osmanlı devletinde ilmiyenin başı (şeyhülislam) protokolde sadrazamda aynı sırada yer alırdı. Sadrazam padişahı yönetim alanında şeyhulislam da dini ve ilmi alanda temsil ederdi. Nereden nereye...

Madem ki öyle oh olsun, haketmişler denebilir. Bu kimilerinin gönlünü ferahlatsa da kazın ayağı öyle değil. Öğretim üyelerinin maaşlarının özel bir itinayı haketmesi Türkiye'nin geleceğiyle ilgili. Bilenler biliyor, devlet üniversiteleri maaş yetersizliği sebebiyle tam bir kan kaybıyla karşı karşıya. Öğretim üyelerinin bir kısmı özel üniversitelere geçti, bir kısmı diğer özel sektör alanlarına. Devlet üniversiteleri 20-25 senede yetiştirdiği insanları birer ikişer kaybetmekte. Dahası akademisyen olmak için, daha doğrusu Türkiye'de akademisyen olarak çalışmak için gençlerde hiçbir heves yok. Hocaların yanlarına almak istediği kimi kabiliyetli gençler, akademisyen olma teklifini kolaylıkla reddediyor. Haksız da değiller.

Bundan da önemlisi Türkiye'nin yetişsin ülkemizin üniversitelerinde bilime katkıda bulunsun diye yurt dışına gönderdiği yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin önemli bir kısmı da Türkiye'deki şartlar sebebiyle geri dönmüyorlar. Bu şekilde yurt dışında gidip de oralarda kalanların oranı % 25'lere yükselmiş durumda (Radikal 27 Şubat). Neden geri dönmüyorlar? Türkiye'deki şartlar sebebiyle dönmüyorlar, dönenler de bin pişman. Böylece Türkiye yetişmiş insan gücü kaybıyla karşı karşıya. Eğer Türkiye'nin geleceğini bugün üniversitelerde okuyan gençler kuracaksa, eğer bu gelecekte bilimin önemli bir yeri olacaksa giden gitsin, kalan sağlar bizimdir diyemezsiniz.

Bundan birkaç sene önce Türk Hava Yolları'nın yolcularına dağıttığı dergide ABD tarafından verilmiş bir ilan vardı. Bu ilanda Amerikan hükümeti bilim adamlarına açık bir davetiye çıkarmıştı. "Eğer" deniyordu ilanda "doktoranız varsa bize baş vurun size yeşil kart verelim." Zannediyorum bu ilanı Amerika bütün dünya ilim çevrelerine yapıyor. Neden yapıyor? Bir ilim adamını yetiştirmek hem pahalı hem zaman alıyor. Halbuki yetişmişine iyi imkanlar sunmak her bakımdan daha kârlı. Bu sebeple ilim adamı erozyonuna karşı duyarsız duran yetkililer aslında ülkenin geleceğini tehlikeye atıyorlar.

2002 bütçesine öğretim üyelerinin maaşlarını iyileştirmek için 200 trilyonluk bir ödenek konmuştu. Onun dağıtımında anlaşmazlık çıktığı, diğer bakanlıklar da pay istediği için istenen düzenleme yapılamadı. Zannediyorum "değerli" yöneticilerimiz özellikle de geciktiriyorlar ki öğretim üyesi sayısı mümkün olan en alt düzeye insin ve hocalara ayrılan pay daha da azalsın. Çok başarılı bir politika aslında. Biraz daha geciktirilirse hocalar için pay ayırmaya gerek bile kalmayabilir.


1 Mart 2002
Cuma
 
M.AKİF AYDIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED