T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Mücahide" kadınlar ve...

Elbette, bu başlıkla maksat tam olarak ifade edilmezdi. "Ve.."den sonra cümlenin tamamlanması için şu ilaveyi yapmak gerekir: "Ve imam-hatipli kızlarımız" diye bugüne işaret gerekirdi.

Çünkü bizim tarihimizde nice "mücahide kadınlar" vardı. Onların torunları, onların örf ve adet ile ahlak ve meziyet itibariyle takipçileri olurdu bu kızlarımız!..

Şu okulların kapılarında biriken "imam-hatipli kız nesli"nin bütün mihnet ve encamı, bize Fevziye Abdullah Tansel'in "İstiklâl Harbi'nde Mücahid Kadınlarımız" adlı eserini hatırlattı: (Anakara/1988).

Fatma Seher (Kara Fatma), Ayşe Hanım, Kara Fatma Şimşek...
Hatice Hatun, Tayyar Rahmiye...
Melek Hanım, Tarsuslu Kara Fatma...
Gaziantepli Yirik Fatma, Mudurnulu Fatma Kadın...
Nazife Kadın, Gördesli Makbule, Asker Saime Hanım vs vs...

Kahraman Kara Fatma ve Hatice Hatun ile Adile Hala'nın ırz, namus ve haysiyet üzere, verdikleri mücadelenin "mücahide" olarak anılmalarına vesile olan bir de Trabzon'un Akçaabad kazasının Sargana deresisine çıkan (bizim bildiğimize göre Sargana, Sürmene'de Of'a doğru olan bir kıyı bölgesidir. S/A/) Rus Kuvvetleri, o bölge halkı tarafından geri püskürtülür. Bu olay üzerine, halkta bir "anonim destan" geliştirilir. Onun da kahramanları bilindiği kadarı ile "Rukiye Abla" ile "Pümbur-kızı Ayşe"dir:

"Rukiye ablanın zikri dilinde
Askerin önünde, balta belinde!
Şehid olur, diyor cenkte vuruşan.
Kadınlar vermeyin düşmana aman!"

* * *

"Pumbur kızı Ayşe aman vermiyor
Düşmana kaçmaya zaman vermiyor.
Görenler şaşırıp yolun açıyor
Moskoflar, elinden aman ediyor."

* * *

"Akibet Moskof'un serildi leşi.
Yıkıldı kal'ası, kesildi başı.
Dindi müminlerin gözünün yaşı
Güldürün yüzünü ehl-i imanın." (F.A.Tansel, sh: 4-5)

Biz de eğer bu "bu genç dimağlar"ın yüzünü güldüremiyorsak, bari bir şeyler sormayı, bir şeylere karışıp, birtakım kafalara soru işaretleri bırakmayı bir görev bilmeliyiz.

Tıpkı Türk-Rus harbinde, Nene Hatun adına ortaya konan dörtlük gibi "dört dörtlük işler" yaparak:

"Muhtar Paşa, Nene Hatunlar vardı.
Başbaşa düşmanla savaştı durdu.
Ata yadigarı, yiğitler yurdu.
Hatırlar gönüller sormaya geldim."
Böyle diyordu ki Erzurumlu Âşık İsmetî!..

Bizdeki veliler, çocuklarına bunca baskı yapılırken, niye birileri çıkıp, "Mücahide"liği unutup, hiç olmazsa, "çağdaş bir normda yetişen aydın kızlar"ımıza ninelerinin, analarının, atalarının bize miras bıraktığı topraklarda, toplumun her alanında, her türlü mihneti çekip, feraset sahibi olarak, toplum katmanında talib olduğu görevi hakkıyla ifa etmenin imkanlarını kullanmış olmasınlar?

Okuyup yazmak, meslek sahibi olmak ve aile hayatını düzenlemek yolunda, binlerce kızımız okul kapılarını aşındırıp dururken, hakkıyla imtihanı kazananların önüne çıkıp, ille de şöyle veya böyle olacaksın demek suretiyle, ortaya çıkacak tabloda, kimin kime vebali yükleyecek, farik imkanı var ki?

Hepimiz veli, genç ve yetişkin olarak, sorumlu olmamız gerekmez miydi?

Hiç olmazsa, onların gözyaşlarını dindirecek bir çağdaş ve örnek tavır sergilemek iktidarında değil miyiz?

Çünkü, bu çocukların anaları "beşikten mezara kadar" bir sürü mihnet ve meşakkat çekerek emzirdiklerini bizlere teslim ettiler:

"Kadınlar da kışın erzak taşıdı.
Yatakları toprak idi, taş idi.
Yedikleri tuzsuz, yağsız aş idi.
Beşikleri sırtta birer kahraman" (sh: 72)

Amma, birileri, çocuklarını "Amerikanofil" olarak yetiştirdiği için, hepsi de ya papaz olmuş veya rahibe, kiminin de ölünce cesetlerinin yakılıp küllerinin Atlas Okyanusu'na atılmasını vasiyet edecek kadar "Müstağribe" olmuş olduklarını unutmayalım!..
Onları da "Pazar günü" yazalım da görün, hedef şaşıranları!..


1 Mart 2002
Cuma
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED