T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Deneme

Deneme, bir edebî tür olarak ister serbest düşüncelerimizin (ve bu arada elbet duygularımızın da) makes bulduğu bir zemin oluştursun, ister disiplinli düşüncelerimize zemin oluştursun, son çözümlemede, onu düşünsel bir ürün olarak görmemiz gerekiyor.

Yazı yazan birinin bazı temel düşüncelerinin bulunduğunu farzediyoruz, en azından öyle olması gerekiyor. Değilse niçin yazsın? İşte o temel düşüncelerin "temellendirilmesi" bazan kitap boyutunda çalışmaları gerektirir. Bazan da, öyle olur ki, gündelik hayatın minicik bir ayrıntısı, insana, o temel düşüncesini açığa vurma bakımından ele geçirilmez bir fırsat sunar. İşte deneme, belki de, böyle bir fırsatın kullanılmasını sağlıyor. Bazan öyle olabilir ki, ciltlerle ifade edilebilecek bir fikir, böylesi bir fırsat değerlendirilerek çok daha kolay, çok daha rahat, çok daha inandırıcı bir formda bir ifadeye kavuşturulabilmektedir.

Denemeye "keyfî düşüncelerin" bir ortamı diye bakanlar olabilir. Denemenin gerçekten keyfî düşüncelere zemin oluşturan bir yanı olabileceği gibi; onu yalnızca keyfî düşüncelerini kendi keyfine göre serdetmenin aracı olarak kullanan yazarlar da olabilir. Bu durum, denemeyi küçümsemeye yol açmamalı. Bu çeşit deneme, denemenin bir çeşidi olarak görülebilmelidir. İnsanlar bu tür formlar içinde, kendilerini belki de daha rahat, hatta belki daha cesurca ifade etmenin yolunu bulabilir. Bizim edebiyatımızda Ataç'ın denemeleri, bu çeşit denemeye verilebilecek örnekler arasında görülebilir. Ama bu demek değildir ki, bu çeşit denemede "keyfî" de olsa fikir bulunmaz. Ataç, dünya görüşünün tümünü bu çeşit denemeleri marifetiyle ortaya koymuştur. Bu çeşit denemenin daha iyi ve daha cesur örneği Nuri Pakdil'in denemelerinde bulunabilir. Nuri Pakdil, belki başka hiçbir formda dile getiremeyeceği düşünsel girişimlerini denemeleriyle ortaya koyuyor. Hele de son yıllardaki ve özellikle Sükût Suretinde adını taşıyan kitabından bu yana yayınlanan çalışmaları aynı cesur girişimin örnekleri olarak görülebilir.

Bir de, denemeyi düşünsel çabalarının temellendirilmesinde özel bir tür olarak seçen yazarlar var. Sezai Karakoç'un denemeleri de bu çeşit girişimin örneği olarak verilebilir. Onun çalışmaları belki akademik bağlamda bilimsel değildir; ama bilimsel olsaydı farkı ne olacaktı? Birkaç fazladan dipnotu ile birkaç referans mı? Bu dipnotlar ve referanslar, zaten bu denemelerin içine yerleştirilmiş değil mi?

Bizim geleneksel düşünsel yapımız bakımından deneme türünün uygun bir ortam oluşturduğu kanısındayım. Belli başlı düşünsel atakların nerdeyse tümü deneme marifetiyle gerçekleştirilmiştir dense yeridir. Bir genelleme yaparsak, Şinasi'den, Namık Kemal'den başlayarak Sait Halim Paşa, Prens Sabahattin, hatta Ziya Gökalp, daha sonra Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Vedat Günyol, Sabahattin Eyüboğlu.. bir çırpıda adını hatırlayamadığım daha niceleri birer deneme ustası olarak belirmiştir. Bizim kuşağın neredeyse bütün yazarları Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Alaeddin Özdenören, Nazif Gürdoğan, Atasoy Müftüoğlu; daha sonraki kuşaktan Nabi Avcı ve daha niceleri birer deneme ustası olarak temayüz ettiler.

Deneme, edebiyatımızın zengin bir kolunu oluşturuyor. Bu yanıyla da düşünsel girişimimizin belirlenmesinde sağlıklı bir gösterge işlevini görüyor.


10 Mart 2002
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED