T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ne kadar yazık!

Bu ülkede olup bitenleri düz mantıkla açıklamak mümkün olmuyor. Oluyor mu? MGK genel sekreteri Org. Tuncer Kılınç'ın, askerin resmi tavrının "Biz AB'ye taraftarız" olduğu bilinirken, durduk yerde, "Batı'yı bırakalım, Doğu'ya bakalım" demesini düz mantıkla nasıl açıklayacağız? Hem de, Harp Akademileri'ndeki naklen yayınlanan bir sempozyumda? Düz mantık yetersiz kalınca, evsahibi Org. Halil İbrahim Fırtına, karşımıza, "Bir arkadaşımız konuşmasıyla aktifliğini belirtti, ancak rolünü unuttu" açıklamasıyla çıkar elbette...

Kendi askerlik dönemimden bilirim. Basit bir yemin töreni bile günler öncesinden hazırlanır, provası yapılır... Kimler konuşacak, neler söyleyecek belirlenir... Askerin gözünde her olay prova yapılması gereken bir piyes gibidir. Herhalde o alışkanlıkla olacak, toplantıya 'şahsı adına' katılmış, konuşmasının 'şahsi' olacağını başta ifade etmiş Org. Kılınç'ın durumuna açıklama olarak, bir başka orgeneral, "Rolünü unuttu" deyiverdi...

Bu haberi okuduğum gazetenin başyazarı, Org. Kılınç'ın sözlerini kendi sütununda değerlendirirken, önce muhayyel birilerini taşlamış. Yazısına girerken kurduğu ilk cümle şu: "Her türlü komplo teorilerinin mucidi takım bakalım Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın (..) sempozyumda söyledikleri üzerine neler -tabiri lütfen mazur görün- yumurtlayacaklar?"

Beni heyecanlandıran bu satırları şu cümleler izliyor "Önce her şeyi ABD'den bilen -belki de kendileri ABD tarafından yönlendirilen- provokatörlere kulak verin. // Sonra bu konularda uzman geçinip bugüne kadar hiçbir dediği gerçeklerle uyuşmayan profesör unvanlı paranoyaklara bakın. // Ardından birbiriyle mantık yahut sebep sonuç bağı olmayan her şeyi birbirine bağlayıp senaryo üreten şizofrenlere göz atın... // Ve nihayet, gerçeklerle bunların dediklerini karşılaştırın..."

Herbiri bir adrese yönelik olduğu belli bu satırlardan sonra, Hürriyet'in 50 yıldır kalem sallayan başyazarının, üç gündür bu konuyu yazan gazetesi yazarlarından örnekler sunacağını sandım. Yanılmışım. Onun derdi, kendi görüşünü takdim etmek. Org. Kılınç'ın sarf ettiği sözleri, Oktay Ekşi, "Bir komutanın, aile ve arkadaş meclislerinde yapmaya alıştığı değerlendirmeleri, kamuoyuna yansıyacak bir ortamda tedbirsizce ifade etmesinden başka bir boyut görmüyoruz" cümlesiyle küçümsemiş... Ben de kendisine, buradan, kocaman bir "Maşallah" çekiyorum...

Türkiye'de akıl sağlığını korumanın, özellikle bugünlerde, zorluğunun ben de farkındayım. Olayları değerlendirirken sapıtmamak elde değil. Bu bakımdan, Hürriyet başyazarından farklı olarak, şizofren ve paranoyak tiplere de, akılları bir gidip bir gelenlere de fazla kızamıyorum. Tam tersine, en çarpık, en aykırı görüşleri bile dikkatle dinliyor, başka zaman olsa hiç göz atmayacağım köşeleri "Acaba bugün bir şeyler öğrenebilecek miyim?" merakıyla okuyorum.

Sözgelimi, uzun yıllardır banka soyulmayan bir ülkede, İstanbul'un en kalabalık iki semtinde, aynı gün, güpegündüz, iki bankanın soyulması size fazla 'tesadüf' gelmiyor mu? Birinde yüzü maskeli soyguncular paralarla sırra kadem basarken, diğerinde, iki soyguncunun, güvenlik görevlisinin ateş açması sonucu hayatlarını kaybetmesi de mi rahatsız etmiyor?

Kusura bakmayın, ama bana müthiş garip geliyor ve rahatsız oluyorum...

Banka soymaya kalkanları iki motiften biri harekete geçirir: Biri ideoloji motifidir, diğeri de ihtiyaç... Oysa, Kazasker'deki soygunda vurularak öldürülen iki kişi için bu motiflerin söz konusu olmadığı anlaşılıyor. İlk gün ortaya atılan "Birinin babası hastaydı, diğeri onun uğruna soyguna karıştı", ikinci gün söylenen "Ötekinin kumar borcu yüzünden" yakıştırmaları gerçeklere uymadı. Bir ay öncesine kadar birbirini pek görmeyen, askerliklerini Güneydoğu'da özel birliklerde yapmış iki kişi, binlerce banka şubesi dururken kendi semtlerinin bankasını neden soysunlar?

Oktay Bey, işittiğinde, "Komplo teorisi" diye ayağa fırlayabilir, ama bir dostum, "Ölümle biten ikincisi esas soygunu kamufle amaçlıydı; korumanın heyecanı eylemin kanlı bir mahiyet almasına yol açtı" görüşünde.

Dikkat ediniz, üzerinden günler geçtiği halde, birinci eylem unutuluverdi. Varsa yoksa, kanlı ikinci girişimi tartışıyoruz. Hem de anlamsızca. Peki ya ilk soygun? Hani İş Bankası 4. Levent Şubesi'ni basıp 40 milyar TL ve 10 bin dolarla kaçan yüzleri maskeli dört kişinin yaptığı? Hani, o sırada orada bulunan 'dört sivil jandarma'nın toz olduğu... Bir trafik polisinin silâhıyla telsizini soygunculara teslim ettiği... Kullanılan 34 BE 5182 plakalı siyah Renault/Laguna otomobilin Şirintepe'de bulunduğu... Bazı ayrıntılara bakarak, polisin, "Çeçen Mafyası yapmış olabilir" dediği...

"Kan dökülen ikincisi perdeleme amaçlıydı" teşhisinde bulunan dostumun, iki soygunun tam da bu zamanda meydana gelmesine bakarak, olaya ve soygunu gerçekleştirenlere dönük tespiti de var, ama Hürriyet başyazarının, "Hem şizofren, hem paranoyak, hem ABD, hem de AB casusu" diye kendisine saldıracağından endişelendiği için, burada yazarım korkusu ile, bana bile söylemiyor.

Bu durumda, içimizdeki akıl sağlığı yerinde tek yazar Oktay Bey'in tespitleriyle yetinmek zorundasınız.


10 Mart 2002
Pazar
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED