|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'nin toplam borcu 200 milyar dolar. İç borçları Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'sının yüzde 80'inden fazla, dış borçları ise 112 milyar dolar civarında. IMF'nin raporlarına göre her yıl 2 milyar dolar verilmezse ülkenin ekonomik olarak ayakta durması mümkün değil. Hükümetin politikası ise şu: Borçları erteletip iki-üç yıl kazanmak; bu arada borçlanma gereğini azaltmak ve borçlarını ödeyebilmek için yatırımları hızlandırmak. Ama zaman kazanma ve yatırımlar konusunda görünürde en ufak bir ışık yok. Yapılabilen tek şey tekrar ve tekrar borçlanmak… Ecevit'in ABD gezisine götürdüğü "Türkiye tablosunun esası" işte bu. Türkiye 11 Eylül sonrası koşullarını kullanarak, bu hastalıklı tabloya ilaç arayacak ABD'de… Belli ki bu çerçevede Türkiye'nin ilk girişimi askeri borçların ertelenmesi olacak. İkincisi kredi taleplerinde; üçüncüsü ise karşılıklı ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinde odaklaşacak. Ne var ki, askeri borçlar meselesi Bush'un denetiminde değil, Kongre'den yeni bir yasa çıkarmayı gerektiriyor. Derde deva olabilmesi için karşılıklı iktisadi ilişkilerin de tekstil kotaları ötesine geçerek yaygınlaşması gerekiyor. Bu ise bir serbest ticaret anlaşması demek; ancak o da bir yasa çıkması koşuluna bağlı. Geriye sadece kredi girişimleri kalıyor. ABD, kendi Eximbank'ının Türkiye'ye olan kredi limitini artırarak ve IMF'deki desteğinin sürdürerek bunu yapacaktır, ama bunlar Türkiye'nin ölümcül hastalığına pek deva olacağa benzemiyor. Siyasi açıdan da durum aynı. Türkiye'nin beklentisi resmi tezlerini ve deneyimlerini (!) ABD'ye anlatarak özellikle Irak ve Güneydoğu konusunda bazı güvenceler almak… Ancak Türkiye 11 Eylül'ü çıkarları ve meşruiyeti açısından bir milat olarak kabul etse de, yeni koşullarda Türk devletinin resmi politikaları ile Batı'nın, özellikle ABD'nin çıkarları üst üste oturmuyor. Herşeyden önce Kıbrıs ve Irak meselesi, Türkiye'nin sıkı sıkıya sarıldığı "statüko dönemi"nden çıkıp "yeni denge dönemi"ne doğru hızla ilerliyor. Özellikle Irak konusunda BM'nin yerini ABD'nin fiili iktidarının alması, muhtemel bir Irak müdahalesinde Türk resmi politikasını desteksiz bırakacak gibi duruyor… Kısacası ABD turu sonrasında belki hamasi nutuklar atılacak, ama beklentilere oranla heyetin Ankara'ya eli boş dönmesi şaşırtıcı olmayacak. "Kendisini değişitirmeden umudunu dünyadaki güç dengelerinin değişimine bağlayan, siyaseti toplumsal düzeyde değil uluslararası düzeyde anlamlı gören rejim ve zihniyetler" sonunda hep aynı hüsrana uğrarlar ve marjinalleşirler. Bugün de sorun buradadır; bu çerçevedeki beklentilerdedir. "11 Eylül sonrası resmi politikalarımız açısından haklı olduğumuz anlaşıldı" yönündeki yeni "nutuk ve tavırlar", ancak, daha da önemlisi "ülkenin stratejik değeri yeniden değerlendi" mantığı üzerine oturtulan yeni "siyasi söylem ve stratejiler" şeklindeki beklentilerde… Beklentilerin iki kefesi de ABD'nin arayışlarına ve yenilenmekte olan gücüne dayanıyor. Evet, ABD bir dönem değişim yanlılarının umuduydu, şimdi statükocuların ABD umudu haline geldi. 11 Eylül'ün Türkiye iç politikası açısından taşıdığı "derin anlam"ın da temelde bu olduğu söylenebilir. AB'nin talepleriyle ülkenin bölüneceğini düşünen, AB yandaşı fikirler beyan etmekle birlikte zımni AB karşıtı bir politika yürüen "asli güçler", bu fikirlerini her geçen gün daha çok seviyor ve son zamanlarda tüm hesaplarını bu "derin anlam" üzerine yapıyorlar. AB'ye mesafe koşup, ABD'yle hem politik hem ekonomik beklentilerle yakınlaşma politikası izliyorlar. Başta Alman "think tank"leri olmak üzere, Avrupa kökenli örgütlere yönelen, devletten basına uzanan organize saldırılar, bunu izleyen "misyonerlik" tartışmaları, hatta Salkım Hanımın Taneleri üzerine yürütülen kampanya, bunların MGK'dan diğer devlet organlarına uzanan doğma ve yönlendirilme biçimleri, bu adımın küçük ipuçları… Bu tehlikeli bir oyundur… Ecevit'in ABD gezisi bu açıdan, bu dengelerin, bu arayışların alacağı istikamet açısından önemli bir gezi. Ancak görmek gerek, 11 Eylül Türkiye'yi derin devletiyle, toplumuyla, siyasetiyle ölümcül bir oyunun içine sürüklemektedir. Üstelik bu, gerçekçi ve kazanılabilir oyun da değildir. Hepsinden ötesi yeni dünya dengeleri, ABD-Avrupa ilişkileri Ankara'daki bazılarının sandığı gibi değildir? Kısacası bu derin anlam son derece anlamsızdır. Nedeni Cumartesi gününe…
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |