|
|
|
|
1991 Varna Dünya Şampiyonası'nda altın madalya savaşını kaybeden güreşçimiz, karanlık köşelere çekilmiş, için-için ağlıyordu. O'nun durumunu uzaktan izledim. Bu sporcumuz Mehmet Akif Pirim'di. Rus Sergei Martinov'a (2-1) yenilince Dünya ikinciliğine düşmüştü ama o devirlerde "ikincilik için bile" adeta göbek atıyorduk. Ertesi yıl Barcelona Olimpiyadları'na gidildiğinde M.Akif Pirim de kadrodaydı. İlk maçında Kübalı J.Maren'i tam (8-0), ikinci turda İsveçli A.Usame'yi (5-0), ardından Bulgar S.Oregorov'u (2-1) ve Macar J.Bodi'yi de (5-1) yendi. İliklerimize kadar titriyorduk. Greko'da Kazım Ayvaz'dan (1964) Barcelona'ya varıncaya kadar tam 28 yıl Olimpiyad altın madalyası kazanamamıştık. Bunu gözönünde bulundurarak, ayrıca Varna finalini hatırlayıp tribünlerden indim. Mehmet Akif, eşofman giymiş, tek başına koşuya hazırlanıyordu. Finalden önce vücudunu ısıtacaktı. Birlikte koştuk, salona döndük, O, adı anons edildiğinde mindere ben de tribüne çıktım. 62 kilonun altın madalya mücadelesinde Rus Martinov yine Pirim'in karşısındaydı. Müthiş bir mücadele oldu. Güreşçimizin eli havaya kaldırıldığında durum (13-2) idi, bıraksalardı (20-2) yapacaktı. Salon alkıştan inledi. İşte tam o sırada beni ve izleyicileri çok şaşırtan bir olay oldu: Mehmet Akif Pirim, kimsenin yüzüne bakmadan, kimseyle konuşmadan tribünlere çıkıp beni buldu, kucaklaştık! O'nun o gün yaptığı hareketi hiçbir zaman unutmadım ama açık söylemeliyim ki, O'na daha sonra hiçbir konuda da yardımcı olamadım. Öykümüze devam edeyim: 17 Eylül 1968 Rize doğumlu bu delikanlı, 1993 yılında İstanbul'da Avrupa Şampiyonluğu için güreşti. Üçüncülük-dördüncülük kapışmasında "Nadrolon" aldığı öne sürüldü. Bronz madalyası elinden alındı. Ceza yedi. Süresi doldu ve yine Milli Takım'a girdi. 1996 Atlanta Olimpiyadları'nda da bir bronz madalya daha kazandı. Şimdi bu sessiz-sakin, yüksekokul mezunu ve aynı zamanda güreşin profesörü ASKİ'ye antrenör olarak alındı. Ne yazık ki, kimi insanlarda hatta çoğumuzda "saldırganlık" içgüdüsü vardır. Zaten, doğumdan ölüme kadar insan vücudunda alyuvarlarla ak yuvarlar savaşıp dururlar. Sosyal yaşantılarında başarı kazanamamış kimi kişiler başarılı simaları "dedikodu ile" yok etmeğe çalışırlar. Zeka'ya yönelenler kötülük yapmazlar. Bunu da buraya böylece kaydettikten sonra şimdi sonuca geliyorum: Mehmet Akif Pirim, 1993 Avrupa Şampiyonası'nda "doping" yapmamıştı! Bir Olimpiyad Şampiyonu, Avrupa üçüncülüğü maçına ilaç alarak çıkar mı? Milli Takımımızın Rus doktoru Pirim'in yemeğine ilaç koymuş, sonra da kaçıp ülkesine gitmişti. Bu delikanlı ardından Milli Takım'a girip Olimpiyad üçüncüsü olmadı mı? O halde? Kaatiller, hırsızlar, gaspcılar, hortumcular affediliyor, Pirim'e "af" yok! Bu nasıl şey? Neden bu delikanlı ASKİ'de ya da başka bir kulüpte antrenör olamasın? Karanlık köşelere çekilip ağlasın mı? Bazı kararlar, zekaya yönelik olursa düzlüğe çıkarız. Pirim'in durumu yeniden değerlendirilmelidir. ASKİ
Greko-Romen Milli Takımımızın %de 90'ı ASKİ'de idman yapıyor. Mehmet Ayhan gibi güreşin piri, atasporumuzun emektarı da işin başında. Mehmet Akif, Milli Takımımızı yeniden derleyip-toparlayacak çapta bir beyin. O'nun nasıl bir antrenör olduğunu öğrencilerine sormak gerekir, hepsi Akif'e hayran... Genel Müdürlük, bu kararını yeniden gözden geçirmeli. DÜNYA EDEBİYATINDA
Dünya Kupası finallerinde Türk hakemlerden birine görev verilmemesi pek üzücü. Doğan Babacan (1974)'dan başka bir hakemimiz Kupa finallerinde görev alamadı. Fakat bir hakemimiz var ki, "Dünya Edebiyatı"na geçti: Bu hakemimizin adı Kemal Rifat (Kalpakçıoğlu)'dır. Güreş İhtisas Kulübü Asbaşkanı (1956-1960), meşhur G.Saraylı ve defalarca Milli Takımımızda var olan Kemal Rifat, nasıl oldu da "Dünya Edebiyatı"na geçti? Kısaca arzedeyim: İlya İlf ve Evgeni Petrov ikilisi, "Oinki Sandalye" ve "Altın Hazine" adlı romanlarıyla ölümsüz iki eser verdiler. Ne yazık ki bunlar Türkçemize çevrilmedi. "Futbol Meraklıları" adını taşıyan bir öykülerinde Moskova'daki Dinamo Stadı'nda Sovyet Karması ile Türk Takımının maçlarını anlatırlar. Delikanlının biri maçtan sonra hiç kimseyle oyunu tartışamaz. Tutar, dayısına telgraf çeker: Öykünün sonu ve telgraf şöyledir: "3-2 galibiyetimizde biten maçın sevinciyle seni selamlarım. Türk Takımından Solhaf Rebi ustaca oynadı. Kemal Rifat, maçı güzel idare etti. Yengeme selam..." Rus yazarı İlva İlf (1897-1937) veremden, Evgeni Petrov (1903-1942) ise cephede öldü.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |