T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Magazin basınının Ümit Aktan'a reva gördüğü...

Galatasaray Lisesi'nde "edebiyat" dersi öğretmenliğine atanır, Tahir Alangu'dur adı, hışımla dalar dalar sınıfa, "Kaldırın defterleri, kitapları" der, "Herkes bir Sait Faik hikayesinden mükellef bundan sonra..."

Ferhan Şensoy'dan okumuştum.

Galatasaray kopillerini anlattığı kitabında, Şensoy, Tahir Alangu'yla ilgili bir başka anısına daha yer veriyor:

"Yıl sonunda, altı arkadaşımızın ismini okudu ve onlarda yazarlık istidadı gördüğünü, edebiyatı boşlamamaları gerektiğini söyledi... Ferhan Şensoy, bunlardan biriydi..."

İsmi okunanlardan biri Ferhan Şensoy'sa, biri de Ümit Aktan'dı elbette.

Diğer dört kişiyi (Selim İleri dışında) hatırlayamıyorum

Ümit Aktan'ı tanıyorsunuz.

Yeni Şafak gazetesinin spor müdürü.

Siyah-beyaz TRT günlerinden beri sunucu, yorumcu, spiker olarak spor dünyasının içinde.

Üç adet kitabı var.

Bir üniversitede ders veriyor.

Türkçe'yi güzel kullanan, güzel yazan, "dil hassasiyetini" koruyan ve öne çıkaran bir isim.

"Spikeriz diye" adıyla intişar etmiş kitabında bir başka yönüne daha tanık oluyoruz: Aktan sadece spiker ve spor yorumcusu değil, düşünce ve sanat sorunları üzerine kafa yoran bir entelektüel.

Kitabında, mizahla entelektüel bilgiyi de pek güzel harmanlıyor.

Örnek mi?

"1914 yılında Marchel Duchamp boş bir şişeyi bir sanat eseri olarak imzaladığında ortalık ayağa kalkmıştı. Dadaizmin hiçbir estetik zorlaması yoktu... Hatta bazılarına göre sanatı ortadan kaldırmak için şartları zorlayan bir akımdı. Ama bir 'başkaldırı' olduğu kesindi. İşte o nedenle iki dahi meslektaşımın 'dadaist' olduklarını iddia ediyorum: Okan Uysaler ve Barbaros Aykol..."

Ümit Aktan ismi, şu sıralarda, evlilik, boşanma ve kokain davalarıyla ünlenen bir manken hanımefendi vesilesiyle yeniden gündemde.

Bu hanımefendinin ismi Ebru Şallı.

Olay şu:

Ümit Aktan 1997 yılında TGRT'nin spor müdürlüğüne getirilir. O sıra spor haberlerini Ebru Şallı sunmaktadır. Bu hanımefendi "dinozor"u "dinazor", "kondisyon"u "kondüsyon", "promosyon"u "promasyon", "depresyon"u "deprasyon" şeklinde telaffuz edenler taifesinden olduğu için, Aktan'ın itirazıyla karşılaşır.

Hatta aralarında şöyle bir diyalog geçer:

- Beni tanımadınız herhalde.

- Kusura bakmayın daha önce tanışmadık hanımefendi.

- Ben haber spikeriyim. Arkadaşlar çok güzel göründüğümü söylerler.

- Buradaki çalışma şekliniz nedir?

- Valla akşam altıda gelirim. Makyaj yaparım. Arkadaşların getirdiği haber metnine bakarım...

- Parfüm?

- Sıkıyorum tabii...

- Götürü mü çalışıyorsunuz?

- Hayır, arabam var... Kendim gidip geliyorum.

- Değerli hizmetleriniz için teşekkür ederim hanımefendi, yazınız muhasebeye intikal etti, lütfen oraya alsın arkadaşlar sizi...

Hasılı kelâm...

Ebru Şallı, bu diyaloğun da yer aldığı kitabından dolayı, Ümit Aktan hakkında 35 milyar liralık tazminat davası açtı. Olay, tek taraflı tehditler ve küfürlerle büyüdü büyüdü, sonunda magazin basınına intikal etti.

Ümit Aktan şimdi mahkemeye verildiğine mi yansın, yoksa her türlü mahremiyeti "rating" malzemesi olarak gören "sabah şekeri" zekalı meslektaşlarımızın, meseleyi utanmaz bir iştihayla didikleyip "televole" zeminine taşımalarına mı ağlasın?

Can sıkıcı bir durum.

Hanımefendi için de bulunmaz "promasyon" elbette.

Yazık.

Entelektüel bilgiyle ortalama zekânın yarışından elbette 'seyirlik' malzeme çıkar, ama muhataplar arasında düzey farkı gözetmeyen bu çaba (böyle bir gayret), hiçbir zaman saygıdeğer olamaz.


16 Ocak 2002
Çarşamba
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED