T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hülya Avşar ve Derin Magazin
Devleti'ndeki bölücü faaliyetler

Bu ülkede olup bitenler, sadece Ankara-Washington ekseninde gidip gelen siyaset sarkacından ibaret değil. Hele hele yüksek siyaset becerisi, Ankara eşrafının tekelinde hiç değil. Memleketin her kesiminden meslek erbabının kafası zehir gibi çalışıyor, herkes yolunu bir siyasete bağlamış gidiyor. Özellikle, sanat ve magazin camiasındaki iktidar dengeleri öyle hassas ki, Ecevit'le Bush 'başbaşa' görüşmede Türkiye toprakları üzerinde faaliyet gösteren "derin magazin devleti"ni ele almazlarsa sorumluluklarını yerine getirmemiş olurlar.

İlgilenirlerse, bu yazı kendileri için küçük bir brifing yerine geçer...

Öncelikle, Hülya Avşar'ın her geçen gün büyüyüp gelişen bu devletin bir nevi Genelkurmay Başkanı pozisyonunda olduğunu belirtmek gerekiyor. Ona yan bakmak, magazin rejiminin temel niteliklerine baş kaldırmak gibi bir şey. Bu konudaki hassasiyet tartışma götürmüyor. Tanju Çolak gibi Türk futbolunun en büyük golcüsünün hayatını anlatan dizi bile, sadece Hülya istemediği için bir kez bile oynatılmadan rafa kaldırılabiliyor.

O'nun canını sıkan hiçbir şey, "meşru ve akredite magazin"de malzeme dahi olamıyor.

Son zamanlarda kamuoyuna yansıyan "Hülyacı-Gülbenci" dalaşları, görünürde kıyasıya bir iktidar savaşının izlerini yansıtıyorsa da bunlar gerçekte sun'i tartışmalardır. Tabii ki, nasıl devlette devamlılık varsa magazin aleminde de olmak zorundadır ve Hülya'dan sonra elbette birisi onun tahtına oturacaktır. Ama, bunun Gülben mi yoksa başkası mı olacağına, "derin magazin devleti" karar verecektir. Dolayısıyla, bazı kendini bilmezlerin devlet sahipsizmiş gibi ortalığa çıkıp Hülya'yı hedef alan sözler sarfetmeleri, bölücü nitelikte tutum takınarak halkı kin, nefret ve düşmanlığa sevk etmeleri asla bağışlanamaz.

Nitekim, Ayşe Hatun Önal ve Tuğba Özay, "Hülya, yaşına göre idare eder ama biz ondan daha güzeliz" diyecek oldular "derin magazin devleti" hemen devreye girerek bu bölücülere hadlerini bildirdi. Önce, "Hülyacı birlikler"e mensup unsurlar olur olmaz her mikrofona, Gençliğe Hitabe'yi ezberden okur gibi "yok canım kimse Hülya'nın eline su dökemez" dediler. Ardından da Televole, Ayşe ile Tuğba'ya 10 üzerinden 3 vererek, ikisini birden "haftanın en rüküşü" ilan etti. Böylelikle, rejime yönelik büyük bir tehlike kazasız belasız atlatılarak dosta düşmana birlik mesajı verildi.

"Televole" deyip geçmeyelim. Bu program, Ertürk Yöntem'in TRT'de yaptığı Perde Arkası'nın "Derin Magazin Devleti"ndeki karşılığıdır. Ve programın yapımcıları istedikleri an, Mehmet Ali ile Sedef'i ayırabilecek güce sahiptirler. Gerçi, futbolcu taifesi, entrikalara ayak uyduramayıp ufak ufak çekilince "vole"si gitti, geriye sadece "tele"si kaldı ama endişeye mahal yok, Televole'ye hiçbirşey olmaz. Demokrasinin "demo"su gitti "kratos"u kaldı da bir şey mi oldu?

Tıkır tıkır işleyen bir sistemle karşı karşıya olduğumuzu, meselenin sadece Hülya-Gülben boyutunda kalmadığını, organize bir yapılanmanın dört bir tarafı kuşattığını görmek lazımdır.

Mesela, "derin magazin devleti"nin legal komünal yaşam modelinin sergilendiği Biri Bizi Gözetliyor hadisesi bunun açık bir örneğidir. Bu, Ecevit'in Köykent'ti gibi; başarılı olursa bütün yurtta ve hatta Türki cumhuriyetlerde uygulanabilir bir tür, "15'erli gruplar halinde, 15 milyon genci yeni baştan yaratma" projesidir. Aklı parada, fikri beş para etmez, vicdanı ipotekli yepyeni bir nesil. Bugünün gençleri yarının Melihleri, Hacerleri, Edileri ya da Büdüleri olabilir. Yeter ki, içlerindeki "teşebbüs-i şahsi ruhu"nu harekete geçirip, bir yolunu bularak yarışmaya katılabilsinler.

Biliyorsunuz, iki tur yapıldı şimdi bir tür "muhteşem final" oynanıyor. Arabayı kim kazanır bilinmez, ne de olsa demokrasi var ama gönlüm Eray'dan yana. Çocuk, hem ilk yarışmayı kıl payı kaçırmıştı, hem o garip sakalını kesti hem de güvenilir kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, arada bir namazını kılar ve Cuma'ları hiç kaçırmazmış. Tabi şimdi, milyonlarca insan gözlerini dikmiş onu gözetlerken riya olmasın ve "mürteci" demesinler diye kılamıyor!

Tekrarlıyorum, kesinlikle onun birinci olması lazım. Edi ile Melih zaten bu işten 10 araba alacak kadar para kazandılar, Tarık da kaset falan derken şöhreti buldu. Yine onlardan biri kazanırsa Anayasa'nın eşitlik ve sosyal adalet ilkeleri zedeleneceği için, rejimin bekası adına en doğrusu Eray'ın kazanmasıdır.

"Derin magazin devleti"nin sorumluluk sahibi yetkilileri de umarız, işi oylamaya bırakıp hepimizi bir maceraya sürüklemek yerine durumdan vazife çıkarırlar.


16 Ocak 2002
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED