T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
ABD'nin, Türkiye'siz bir şey yapabilmesi biraz zor!

Başbakan Ecevit'in, ABD gezisi Türkiye'den çok ABD açısından önem arzediyor. Zaten Ecevit'in gezisinin Amerikan yönetimi tarafından talep edilmesi de bunun bir göstergesi.

Açıkça söylemek gerekirse, Bush yönetimi Ecevit'i Amerika'ya "çağırdı". Bütün hikaye bundan ibaret. Üstüne üstlük Amerikan yönetiminin Ecevit'tin ABD ziyaretinden beklentileri ile Türk hükûmetinin beklentileri oldukça farklı. Vaziyet böyle olmasına rağmen hiç kimse kalkıp da "acaba Bush yönetimi Ecevit'i neden Amerika'ya çağırma ihtiyacı duydu?" diye sormuyor. Bu yetmiyormuş gibi Türkiye'de özellikle hükümet çevreleri, Ecevit sanki Amerika'yı fethetmeye gidiyormuş gibi son derece yanlış ve yanıltıcı bir hava estiriyorlar.

Hükümet çevrelerinin estirdiği bu havanın ne kadar abartılı, yanlış ve yanıltıcı olduğu, ABD'nin ve Türkiye'nin bu geziden beklentilerinin hemen hemen hiç örtüşmediği Ecevit ve beraberindekiler daha uçaktayken Amerikan yönetimi tarafından yapılan açıklamalarla açıkça dile getirilmiş oldu. Türk heyeti daha ABD'ye ayak basmadan Amerikan yönetiminden açıkça "Türkiye, bizden ekonomik yardım beklemesin" şeklinde bir açıklama gelmesi oldukça ilginç.

Dahası Amerikan yönetiminden yapılan açıklamalar bununla da sınırlı kalmadı. ABD Başkanı Bush'un sözcüsü Ecevit'in ABD gezisinin temel nedeninin "terörizmle mücadele" sorunu olduğunu söyledi. Elbette ki Bush'un sözcüsünün "terörizmle mücadele"den kastettiği bizim Güneydoğu meselesi filan değil. Sözcünün kastettiği şey, 11 Eylül sonrasında başlatılan "İslami terörizmle mücadele" olarak adlandırılan numara.

Görüldüğü gibi Amerikan yönetiminin Ecevit'i ABD'ye "çağırması"nın nedeni, bitkisel hayata giren Türk ekonomisini kurtarmak filan değil. Aksine ABD'nin 11 Eylül sonrasında kararlı, planlı ve sinsi bir şekilde uygulamaya başladığı küresel 28 Şubat projesinin Türkiye -ve Türkiye üzerinden İslam dünyası- üzerinde gelecekte alması tasarlanan veya muhtemel olabilecek durumları konuşmak.

Amerikan yönetiminin tek derdi, tek kaygısı bu. Bunu sadece Bush'un sözcüsünün daha Ecevit ve beraberindekilerin Washington'a ayak basmasından önce yaptığı "ABD, Türk yetkilileriyle öncelikli olarak terörizmle mücadele konusunu görüşecek" şeklindeki açıklamasından da anlamıyoruz. Bunu, Ecevit'in, Bush'tan önce fiilen ABD'nin 11 Eylül stratejisinin mimarı olan Başkan Yardımcısı Dick Cheney ile görüşeceğinin açıklanmasından da anlıyoruz. (Ben bu yazıyı yazarken Ecevit-Cheney görüşmesinin başlamasına birkaç saat vardı).

Amerikan yönetiminin Ecevit'i Bush'tan önce Dick Cheney ile görüştürmesinin son derece önemli olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Dick Cheney'le yapılacak görüşme'de Ecevit'in önceden tasarladığı ABD ziyareti programının içeriği ve çerçevesi tam anlamıyla rehin alınacak ve dolayısıyla belirlenmiş olacak.

Aslında Amerikan yönetiminin Ecevit'in ABD ziyaretinin gündemini öncelikli olarak "terörizmle mücadele" olarak belirlemesi, ABD'nin Türkiye'nin gücünün nerede yattığını, dolayısıyla Türkiye'ye hangi konularda ve niçin şiddetle ihtiyaç hissettiğini çok iyi gösteriyor. Ama bizimkiler, bu hayatî noktayı görebilecek ve Türkiye'nin sahip olduğu bu gücü Türkiye'nin çıkarlarına katkıda bulunabilecek şekilde kullanabilecek basirete, ferasete, vizyona, ufka ve cesarete sahip değiller.

ABD, çok iyi biliyor ki, 11 Eylül sonrasında uygulamaya çalıştığı ve adına "terörizmle mücadele" dediği meselede Türkiye'nin desteğini alamadığı zaman hiçbir şey yapamayacak. Hükümet de, hariciyemiz de bu gerçeği hâlâ göremiyor. Ya da görüyor ama 28 Şubat gibi bir projeyi uygulayan bir siyaset kadrosu, zaten Amerika'nın dümen suyuna girmiş bir kadro olduğu için Amerika'yı gerçekten köşeye sıkıştırabileceği bir noktada Amerikan politikalarına teslim bayrağı çekiyor.

Benim burada gerçekçi olmadığımı söyleyebilirisiniz. Ama neye göre? Konjonktüre göre, değil mi?

İyi de Amerika, konjonktüre göre mi hareket ediyor? Hayır! Amerika ilerde, yükselen İslami söylemi küresel bir aktöre dönüştürebilecek bir imkânı her an yedeğinde bulunduran, bulundurması gereken; yeri ve zamanı geldiğinde bu imkânı harekete geçirebilecek olan Türkiye'nin ve dolayısıyla bütün bir İslam dünyasının önünü kesmek, ayağa kalkışını önlemek için sürekli olarak sahte konjonktürler icat ediyor. Yani Amerika konjonktürlere uyan bir ülke değil; sürekli olarak başkaları için, başkalarının uyması için konjonktür icat eden bir ülke.

Türkiye'nin çıkarları kısa vadede konjonktürleri hesaba katmaktan geçiyor olabilir; ama orta ve uzun vadede icat edilen ve adeta bir çukurdan başka bir anlam ifade etmeyen konjonktürlere göre hareket etmekten geçmiyor. Bu konjonktürleri, akıllı manevra alanları yaratarak etkisiz hale getirmekten geçiyor.

Ecevit'in ABD gezisine çıktığı saatlerde Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun Rusya Genelkurmay Başkanı ile Ankara'da masaya oturması, ABD'nin Türkiye için icat ettiği bu konjonktüre incelikli ve ustalıklı bir dille meydan okuma girişimi olarak okunabilir mi?

Eğer öyleyse şu kesin: Türk bürokrasisi, ABD'ye, "biz olmadan bir şey yapamazsınız" demeye getiriyor olabilir. Aynı tavrın, yarın, ilerde sivil-asker bürokrasisi tarafından ortaklaşa olarak temel politika ve strateji haline getirileceği günleri bekleyebiliriz. Umarım, yanılmıyorumdur.


16 Ocak 2002
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED