T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yoksulları öldürelim mi?

Bazı zamanlar yazı yazmak insana acı verir. Öyle anlar olur ki, sanki dünya üzerinize bir kâbus gibi çöker, tek satır bile yazmak gelmez içinizden... Hele insanların "küresel yalanlar"la ve günübirlik siyaset oyunlarıyla kandırıldığı bir çağda yazının da, "söz"ün de neredeyse bir anlamı kalmamış gibidir.

Özellikle de Türkiye gibi ekonomik krizlerin "kronik" hale geldiği bir ülkede işiniz daha da zordur. Gazete manşetlerinden, televizyon ekranlarına kadar her yerde "Yeni Oluşum" senaryoları, AB hayalleri ve "gazozuna milliyetçilik" şarkılarının köpürtüldüğü bir ülkede, kim anlar yoksulların, acı çekenlerin halinden...

Kimin umurunda "taze umutlar"ın gelecek hayalleri...

Mesela, dün Anadolu Ajansı'nın yayına koyduğu şu haber bu ülkede acaba kaç kişiyi ilgilendirir, ya da bazıları için böylesine dramatik bir haberin "getirisi" var mıdır?

Lütfen şu haberi okuyun ve bu ülkede kimlerin bize nasıl bir Türkiye bıraktığını ve hâlâ ne tür korkularla geleceğimizi çalmaya çalıştığını bir kez olsun kendinizle başbaşa kalarak düşünün.

"Gaziantep'te, hayırsever işadamının yoksullara gıda yardımı dağııtımı sırasında, yaşlı kadına otomobil çarptı. Yoksul aileler, sabah erken saatlerden itibaren işadamının Ali Fuat Cebesoy Bulvarı üzerindeki işyerinin önünde toplandılar. İzdiham nedeniyle uzun süre gıda yardımı dağıtımına başlanamadı. Yaklaşık bir saat gecikmeyle başlatılan dağıtımdan ilk yararlananlardan biri olan Şükriye Yaşar'a (67), omuzunda taşıdığı çuvalla yolun karşısına geçmek istediği sırada otomobil çarptı. Alandan uzaklaştırılan gıda yüklü kamyonlar İpekyolu yanındaki boş alana gönderildi. Yardım alabilmek için yollara düşen vatandaşlar, kamyonlara ulaşmak için yaklaşık 600 metrelik mesafeyi koşarak katettiler. Kamyonların arkasında sıraya giren vatandaşlara 25'er kilo bulgur, 25'er kilo simit (ince bulgur) verildi."

Haydi, utanmadan itiraf edelim, Ankara'nın ve İstanbul'un "korunaklı" merkezlerinden görünen Türkiye ile sokaklarda yaşanan Türkiye arasında büyük farklar var. İşte bu yüzden, yükseklerde üretilen siyaset senaryolarının da, yazılan yüzlerce yazının da hiçbir anlamı yok bu ülkede... Kısacası, siyasetçiler ve gazeteciler kendimiz çalıp, kendimiz söylüyoruz.

Acaba yıllardır Türkiye üzerine yaptıkları "mühendislik projeleri" ve daha "bin yıl" sürmesi için and içtikleri "28 Şubat"ın Türkiye'ye armağan ettiği bu yoksulluk fotoğrafına bir kez olsun dönüp bakarlar mı?

Yoksa, "Aman yoksullar geliyor, laikliği ve devletin bölünmez bütünlüğünü korumak için kapılarımızı daha sıkı kapatalım yoksullar girmesin" diyerek, yasaklarla örülü yeni duvarlar mı inşa edecekler?

Eğer bu ülkeyi yönetenler, "yasaklı Türkiye"yi sürdürmekte kararlıysalar, önümüzde tek seçenek kalıyor o da, yoksullardan kurtulmanın bir yolunu bulmak. Herhalde 28 Şubat'ın "bin yıl" sürmesini isteyenler, yoksullar için de bir formül bulurlar...


28 Temmuz 2002
Pazar
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED