T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
Arkadaşlar âlet oldu

Ne zaman Sayın Başbakan'la görüşmek istesek hemen Özkan tarafından aranırdık. O zamanlar, "aaa ne güzel... Başbakan'ın vakti yok, yardımcısı ilgileniyor" diyorduk. Ayrıca, eski arkadaşlar bize seçildiğimiz günden beri "genel merkeze gitmeyin" diyorlardı. Genel merkez bizi beklerken, bir gizli el bizim oraya gitmemizi engellemiş.

Yeni Oluşum'un ortaya çıkmasıyla çok büyük güç kaybettiniz. Grubunuz yarıya indi, teşkilatlarınız ard arda istifa ediyor. DSP bitiyor mu?

En başından beri bizim partiye yönelik içten ve dıştan çok büyük yıpratma propagandası yapıldı. Bunu da, partimizin oylarını düşük gösteren kamuoyu araştırmaları yoluyla yaptılar. Ama en büyük hataları şu oldu: Demokratik Sol Parti'li seçmen görüşlerini anketörlere söylemez. "Kararsızım" der, "düşünüyorum" der...

Niye, seçmene de mi Genel Merkez yasağı var?...

Hayır hayır.. Ben de milletvekili olmadan söylemezdim. Kimse genel merkezden korkmuyor, bu konu kamuoyuna yanlış aksettiriliyor. Ama, çok iyi biliyorum ki DSP'nin oyu anketlerdeki gibi değil. Son iki-üç ayda Sayın Ecevit'in rahatsızlığı nedeniyle bir kampanya başlatıldı. "Zaten DSP oyları Sayın Ecevit'e yönelen oylardır ve bu oylar da düşmüştür. O halde milletvekillerinin bir daha seçilme şansı yoktur" gibi bir kampanya. Partiye "ne olacağız" havası yayıldı. Kimi arkadaşlarımız bu psikoz içinde ayrıldı. Sayın Ecevit'in bir gazeteye verdiği, "çalışan kazanır" beyanatı bazı kesimleri tedirgin etmiştir. Bu değişimin habercisiydi. O tarihten sonra da "Ecevit sonrası kim lider olabilir"sorusu ortaya atıldı.

Cem ve arkadaşları bu demeçten sonra mı partinin kendilerine kalmayacağına karar verdiler....

Daha önce çalışmaya başladıklarına dair bilgiler var. Mesela, Sayın Cem'in Dışişleri Konutu'nda bazı milletvekillerini ve delegeleri ağırlayıp bu işleri konuştuğu biliniyor. Bazı milletvekili arkadaşlarımız Cem'in kendilerinden önceden beri destek istediğini söylüyorlar. Eski Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz, İstemihan Talay'ın kendisini Gölbaşı'nda bir yere davet edip konuştuğunu, Hasan Gemici, oluşumun 2 ay önce başladığını, Hakan Tartan bu ateşin 3 ay önce yandığını söyledi. Yani, birileri bu işi planlamış, herkes bundan haberdar olduğu tarihi söylüyor. Arkadaşların çoğunun bundan haberi olmadı bile. Aslında, Sayın Ecevit hem partiyle hem de teşkilatlarla ilgili bir proje hazırlamıştı ama Yeni Oluşum bunu engelledi, projeyi rafa kaldırttı.

Ve, partinizi ortadan ikiye bölen başka bir proje mi devreye girdi?

Evet. Sermaye kesimleri Ecevit'in bu projesini "bari biz yapılandıralım"diye üstlendi. TÜSİAD bünyesinde SİAD'lar aracılığıyla bunu empoze etmeye çalıştılar. Ama, DSP'nin gerçek tabanı bu olup bitenlerle ilgili değil. DSP'de bunlar günü geldiği zaman tartışılır, öyle veliaht tayini olmaz... Bunların planları, hem Sayın Ecevit çekilecek hem de yerine bir isim bırakacaktı. Önce, askerlere dayandırılarak, "Ecevit gitsin, Özkan gelsin" dediler. Sonra dış basına dayandırarak Kemal Derviş'in ismi ortaya atıldı, sonra da Cem'in. Derken Sayın Ecevit'in hastalığı gündeme geldi. Bu, bir ayağı medyada olan planlı bir harekettir. Daha önce hep eleştirilen, suçlamalara muhatap olan Hüsamettin Özkan birdenbire sevilen isim haline getirildi. Cem ve Kemal Derviş popüler isimler... Bunlar parlatılırken mesela Sayın Emrehan Halıcı gibi arkadaşlar yıpratılmaya başlandı. Arkadaşlarımızı da "siyasi istikbalin yok, seçilemezsin" diye koparmaya başladılar.

Peki ama DSP'li milletvekilleri çocuk mu da hemen öyle bir lafla partilerini bırakıp gidiyorlar?

Maalesef bazı arkadaşlarımızın seçilme zaafiyeti içinde olmaları nedeniyle ayrıldıkları doğru. Ben 7-8 arkadaşla geri dönmeleri için konuştum. Gelip bu konuşmalarımızı parti yöneticisi konumunda olan arkadaşlarımıza haber verdik ki, gidip onları tamamen ikna etsinler diye. Meğerse, o yönetici arkadaşlar da ayrılma hazırlığı içinde oldukları için bu haberlerimizi karşı taraf lehine kullanarak gelmek isteyenleri hemen caydırmışlar. Sonradan öğreniyoruz bunu... Daha neler, neler. Özkan'ın Sayın Ecevit'le görüşmeye gideceği gün bütün milletvekillerini Talay ve Ali Ilıksoy'a aratarak önce onlarla toplantı yapmak istedi. Yani bir gövde gösterisi yapmaya kalkıştı. Bunu, yani Başbakan'la güçlü bir pazarlık yapma görüntüsünü vermeyi başaramadılar...

Bize biraz DSP'de 3 yıldır neler yaptığınızı anlatsanıza. Neler oluyordu içeride? Ecevit'le ya da Rahşan Hanım'la falan görüşebiliyor muydunuz? İşler nasıl yürüyordu partide?

Ne zaman Sayın Başbakan'la görüşmek istesek hemen kısa bir süre sonra Hüsamettin Özkan tarafından aranırdık. "Görüşmek istiyormuşsunuz, ne oldu, bir şey mi var" diye. Biz o zamanlar iyi niyetle, "aaa ne güzel... Başbakan'ın vakti yok, yardımcısı bizimle ilgileniyor" diyorduk. Ama, ilginçtir. Doğrudan Sayın Özkan'ı aradığımızda geri dönüş süresi daha uzun oluyordu. Eski milletvekilleri bize baştan beri "genel merkeze gitmeyin" diye uyarıda bulunmuşlardı. Bize genel merkeze gitmeyin demişlerdi ama sonradan Rahşan Hanım'la görüştüğümüzde hafif sitemkar biçimde, "seçildiniz, sizi bir daha göremiyoruz" diyordu. Çelişki yani... Şimdi genel merkeze gidiyoruz, kimse de bize niye geliyorsun demiyor. Rahşan Hanım bize, "ne mutlu ki artık milletvekillerimizi genel merkezde görebiliyoruz" dedi. Şunu anladık ki, genel merkez bizi beklerken, bir gizli el bizim oraya gitmemizi engellemiş. Şimdi bakanlar da mesaileri bitince genel merkeze geliyorlar.

Yeni Oluşum, sizce yeni değil mi?

Ortada, bu arkadaşlarımızın ayrılmasını gerektirecek bir ideolojik gerekçe yok. Daha iyi siyaset yapacaklarına dair programları da yok. Cem, "başörtüsüyle sorunum yok" diyor. Sormak lazım... İmam Hatip Okulları'na giremeyen, bu yasakların uygulayıcısı olan Milli Eğitim Bakanı Bostancıoğlu kendi yanında ve hareketin programını hazırlayan ekibin içinde. Bunun nasıl olduğunu açıklaması gerekiyor.

Neden, seçim öncesinden itibaren size çok destek veren medya ve iş dünyası bugün döndü ve aleyhinize kundaklama girişimleri içine girdi.

Bir kere şunu söyleyeyim. Bu kesimler bize hiçbir zaman destek vermedi. Bugün ise DSP'ye karşı plana girişen iç ve dış dinamiklerin talepleri örtüştü. Dış politikada Kıbrıs ve Irak'a müdahale konusundaki ulusalcı tutumumuz bu güçleri rahatsız ediyordu. Biz, Rum kesimi AB'ye alınırsa Kuzey'in Türkiye'ye entegrasyonundan yanayız. Irak konusunda da Amerika'ya "bu konuda bir karar alacaksanız daha karar aşamasında bulunmalıyız" diyerek kesin tavır koyduk. Bu dış güçleri tedirgin etti. Üçüncü konu da bizim hükümetimiz zamanında sıcak para yoluyla borsa ve para hareketlerinin engellenmesidir. İçerde öteden beri egemen olan ve uluslararası sermayeyle ilişkili bir güç solu tasfiye etmek istiyor. Yeni Oluşumcular'la yakınlıkları da bundan dolayı. Bir mesele de şu. Güçlü ekonomiye geçiş programının kemer sıkmayı zorunlu kılan iki adımı bitti sıra sosyal politikalara geldi. Yani, işçi, çiftçi, esnaf gibi kesimlere transfer edilmeyen ögeler transfer edilecek. Bize bunu yaptırtmak istemiyorlar. İş dünyası, sosyal politikadan önce sermaye kesimine aktarma istiyor. Dahası, iş güvenliği yasası kadük hale getiriliyor. Petrol ve maden yasaları gibi önemli konularda da iş dünyasının ve sermayenin lehine düzenlenme fırsatı bulunacak. Bunlar hesapsız değil,o sivil darbenin belli kesimler tarafından uygulandığının kanıtları.


O artık yeni Oluşum'un Şişli Belediye Başkanı

Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, 1956 yılında Erzincan'da doğdu. Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nden mezun oldu. Siyasi hayatı CHP Gençlik Kolu Yönetim Kurulu üyeliği ile başladı, sonra bu alanda yöneticilik yaptı. 18. Dönem'de çok genç yaşta İstanbul Milletvekilliği yaptı. Herkesin bildiği gibi ünlü bir Galatasaraylı... "TBMM'de Bir Milletvekili" ve "İstanbul'da Direksiyon Sallamak" adlı iki kitabı var.

Halkın nabzını tuttum, bizi bekliyorlardı

Ben, sürekli yurttaşlarla temas kuran, onların nabzını iyi tutan bir belediye başkanıyım. Halk uzun zamandır yeni bir soluk, yeni bir ufuk, yeni bir umut bekliyordu. Daha önce, 'oy verecek parti yok' diyenler şimdi 'partimi buldum' demeye başladı.

Birdenbire parti kurmaya karar verdiniz. Ne yapmak istiyorsunuz?

Son günlerde yaşanan sıcak gelişmeler, hem bizlerin, hem de çocuklarımızın yarınlarını, toplumumuzun refah ve mutluluğunu yakından ilgilendiriyor. Uzun zamandır toplumumuzun hemen her kesimindeki huzursuzluk, rahatsızlık hepimiz tarafından biliniyordu. Sonunda halk, kendi ortak arzusunu, düşüncesini sesli olarak ifade etmeye başladı. İşte Yeni Oluşum, tamamen halkın sesi ve isteği olarak ortaya çıktı. Ben, bir yerel yönetici olarak, sürekli yurttaşların içinde olan, onlarla birebir temas kuran bir belediye başkanıyım. Bu nedenle de halkın nabzını çok iyi tuttuğuma inanıyorum. Halk uzun zamandır yeni bir soluk, yeni bir ufuk ve umut bekliyordu.

Halkla iletişiminiz nihayet başkan-seçmen seviyesinde. Yanılıyor olabilirsiniz...

Hayır, Çünkü oluşumdaki isimler herkesin birarada görmek istediği isimler, büyük bir ideal etrafında bu Yeni Oluşum içerisinde yer alıyor. Herkeste bir heyecan başladı. Daha önce, 'oy verecek parti yok' diyenlerin şimdi 'partimi buldum' demeye başladığını gözlemliyorum. Ben de ülkemizdeki tıkanıklığı, sorunları ve belirsizlikleri gören bir politikacı ve yurttaş olarak, bu heyecanı iliklerime kadar hissediyorum. Bu nedenle Yeni Oluşum içerisinde yer almaya karar verdim.

Kimlik üzerinde tartışmalar var. Solculuk, merkez partisi olmak. Yelpaze nereye kadar genişliyor?

Yeni Oluşum Türkiye'nin tarihsel yenileşme özlemlerinden, Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük aydınlığından, Milli Mücadele geçmişimizden, cumhuriyet ve demokrasi dönüşümlerinden, cumhuriyetimizin temeli olan laiklik ilkesinden, insanımızın özgürlükçü ve eşitlikti taleplerinden, inanç dünyamızdaki adalet ve dayanışma anlayışlarından hareket etmektedir. Milli Mücadele geçmişimizi yeniden hatırlayarak, Atatürk'ün tüm dünyanın örnek aldığı aydınlık yolundan yürüyerek, inançlara ve kültürlere saygılı, ama laiklikten asla taviz vermeden, yurttaşlarımızın yeniden yeşeren umudu olmaya talibiz.

Bu tanım biraz fazla gelenekçi gibi görünüyor bana... CHP gibi hatta bazı yönleriyle İşçi Partisi gibi...

Bakın biz, daha çağdaş, modern ve güçlü bir Türkiye konumuna getirmek için, üretimi ve emeği gözetmeyi de temel ilke olarak görüyoruz. Bu oluşumun hedefi, adaletli bir toplum düzeninde, etkin, barışçı ve güçlü bir dünya devleti oluşturmak. Bunu gerçekleştirebilmek için de, Türkiye'nin tüm çağdaş birikimlerini sosyal demokrasi ekseninde çağdaş çoğunluk iktidarına dönüştürmek istiyoruz. Herşeyin en güzelini, en yenisini ve çağdaş olanını sunmayı amaçlıyoruz.

Ayrılırken Ecevit için çok duygulu şeyler söylediniz...

Uzun zamandır Demokratik Sol Parti bünyesinde yer alıyordum. Ancak söylediğim gibi, son dönemde bazı beklentiler oluştu. Benden de bir sorumluluk bekleniyordu...

Ecevit ailesi yıllardan beri çok saygı duyduğum, ülkemize büyük hizmetlerde bulunmuş bir ailedir. DSP'den istifamın, Ecevitler'le hiçbir ilgisi yoktur. Bundan sonraki siyasi yaşamım boyunca da onlara karşı aynı saygı ve sevgim devam edecek.

Hareket amacına ulaşırsa, bu sizin için büyükşehir belediye başkanlığı amacına ulaşmak demek mi?

Politikada makam ve kariyer hırsım yoktur, sadece hizmet hırsım vardır. Bunu, beni uzun zamandır tanıyan herkes bilir. Bundan sonrasını takdir edecek olan yurttaşlardır ve onların istekleridir.



 
Medya "emekçisi', halkçı ve Ecevitçi...
DSP'nin Ecevit'i bırakmayan İstanbul Milletvekili Masum Türker, içinde Nokta Dergisi'nin de bulunduğu bir medya grubunun sahibi. Ama o kendini "medya emekçisi"olarak tarif etmeyi daha çok seviyor. Tabiî Ecevit'i de...1951 yılında Mardin'de doğdu. Asıl mesleği yeminli mali müşavirlik ve bu konuda saygın ulusal ve uluslararası kuruluşların üyesi. Birçok vakıf ve derneğin yöneticisi ya da üyesi. Muhasebe üzerine yayınlanmış çok sayıda eseri var.
Haberal 'işime karışmayın'dedi...
Ecevit, hastaneye yattığı gün biz Aydın Tümen ve Gaffar Yakın birkaç arkadaş sürekli oradaydık. Yakın, röntgen mütehassısı... Hastanenin bayan başhekimine, "Başbakan'a neler yaptınız" diye sordu. O da anlattı. Gaffar Bey, "ayakta filmini çektiniz mi" dedi. "Hayır" cevabını alınca onlara yanlış yaptıklarını söyledi. Gaffar Bey, başhekimi sıkıştırınca oraya Mehmet Haberal geldi, tartıştılar. Haberal, "Biz sizin kanun işlerinize karışıyor muyuz? Siz de bizim tedavi işimize karışmayın" dedi. Hastanenin tutumu hep bir soru işareti oluşturdu. Ecevit'e yapılan tetkikler 45-50 yaşındaki birine bile yapılsa uyuşturucu verildiği için aynı sonuçları doğururdu. Ecevit'e, "iş göremez" raporu verdirilmeye çalışıldığı açıktı. Ecevit siyasete tekrar aynı heyecanla sarıldı. Bunun için hastaneyle ilişkisini kesti.
14 Temmuz 2002
Pazar
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED