T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Erdem uçlardan daha çok merkezdedir

Türkiye son elli yılını değerlendirmede büyük bir başarısızlığa uğradı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'nın yakılıp yıkılmayan ülkelerinin başında geliyordu. Bu yüzden, Avrupa'nın üretim gücü yüksek üç ülkesinden biriydi. Dayatmacı yönetimlerin elinde Avrupa'nın en yoksul ülkelerinden biri haline geldi.

Ellili yıllarda Yunanistan, Türkiye'nin üç adım gerisindeydi. Şimdi Yunanistan her alanda Türkiye'den beş adım öne geçti. Geçenlerde Batı Trakya'lı bir öğrencim "Türkler'in Yunan hükümetinden istediklerini, Rumlar Türk hükümetinden isteseler, bütün Türkiye ayağa kalkar" dedi. Türkiye yalnızca ekonomik alanda değil, demokratik haklar bakımından da Avrupa'nın en yoksul ülkesidir.

Türkiye'nin ekonomik, siyasal ve kültürel standartlarını Avrupa ülkelerinin seviyesine çıkarabilmesi için, her alanda yeniden yapılanması gerekir. Özellikle politikada köklü bir paradigma değişikliğine gitmeden, Türkiye'nin hiçbir alanda dünya standartlarını yakalaması mümkün değildir. Bu bağlamda Türkiye'nin yolunu dış güçler değil, iç güçler kesiyor.

Ankara bugüne kadar günahı Batı başkentlerine attı. Oysa sorumluluk Ankara'nındır. Ankara kendini değiştirmezse, hiçbir Batı ülkesi Türkiye'nin yolunu açamaz. Türkiye'yi büyük bir krize sürükleyen "28 Şubat" baskısı dışarıdan değil, içeriden geldi. Dayatmacı partilerin yöneticileriyle birlikte onlara oy verenler de yurt dışında değil, Türkiye'de yaşıyor.

DSP'nin bölünmesi, dayatmacı yönetimlere karşı bir tepkidir. Artık lider odaklı, dayatmacı partilere ve dayatmacı yönetimlere Türkiye'de yer yok. Politikanın alanını daraltanlar, ekonomideki çöküşü de hızlandırırlar. Politikasız ekonomi olmadığı gibi, ekonomisiz de politika olmaz. Politikada köklü değişiklik yapılmadan, ekonomik çöküntünün önüne geçilemez.

Yeni Oluşum Türkiye'nin geleceğini solda ararsa doğmadan ölür. Soğuk Savaş döneminin sağ ve sol çatışması ekonomiyle birlikte politikada da geçerliğini büyük ölçüde yitirdi. Artık dünyada sağcılar ve solcular değil dünde kalanlarla yarına bakanlar yarışıyor. Dünün solu ile, dünün sağı da geçmişte kaldı. Yarının sorunları dünün yöntemleriyle çözülmez.

Erdem sağ ve sol uçlarda değil, merkezdedir. Merkezde de tarihi, kültürü, sanatı ve ticaretiyle bütün bir Türk toplumu vardır. Hiçbir siyasi parti toplumun çoğunluğunun değerlerine meydan okuyamaz. Toplumun değerlerine saygı duymayan siyasi partilere toplum da saygı duymaz. Merkezin değerlerinin başında da düşünce, örgütlenme ve girişim özgürlüğü gelir.

Özgürlüklerin kısıtlandığı bir ülkede üretim gücü büyümez. Toplumun üretim gücü, dayatmacı yönetimlerden değil, adalet odaklı yönetimlerden kaynaklanır. Adalette kusursuz olmayan yönetimler merkezde de olsalar uzun ömürlü olamazlar.  Politikadaki her yeni oluşum, kendisiyle birlikte bütün siyasi partileri stratejilerini gözden geçirmeye zorlayacaktır.

Erdemli bir yönetime giden yol uçlardan değil, iki ucun ortasından, başka bir deyişle merkezden geçer. Merkezin gücü, hukuku üstün tutmaktan gelir.

Dayatmacılıkla özgürlükçü yönetimler arasındaki sınır hukukla çizilir. Hukukun olmadığı yerde de özgürlük olmaz.


28 Temmuz 2002
Pazar
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED