1- Ömer ÜRESİN: Ben Yeni Şafak abonesiyim ve köşenizi hiç kaçırmıyorum. Sizden öğrendiklerimle çevreme de yararlı olmaya çalışıyorum. Benim sorum şu: 30.11.2001 tarihinde eşim, Kasım ayı maaşı ve tazminatı verilmeden işten çıkarıldı. 19.12.2001'de Bakanlık Bölge Müdürlüğü'ne başvurdum. 20.06.2002'de verilen cevapta, 8 haftalık ihbarı ve 3 yıl 3 aylık kıdem tazminatı ile 2001/Kasım maaşının ödenmesi gerektiği, verilmemesi durumunda İş Mahkemesi'ne başvurmak gerektiği ifade edilmiştir. Bu arada Şubat ayında verilen nema faizleri de ödenmedi. Şirkete başvurduk, fakat ödeme yapmadılar. 17.07.2002'de bir avukata İş Mahkemesi'ne başvuru için vekalet verdik. Fakat, öğrendiğimize göre avukatın işleri bozulmuş, yerinden taşınmış ve ona ulaşamıyoruz. Dava açıp açmadığını da bilmiyoruz. Bu konudaki dava hakkımızın kaybolup kaybolmadığını ve yapmamız gerekenleri gazetede yazarsanız seviniriz.

Okuyucumuzun eşinin hakedişlerinin ödenmemesi nedeniyle dava açma hakkı, ihbar tazminatı, ücret vb haklarda 5 yıllık, kıdem tazminatında ise 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde, işyerinin bulunduğu adrese göre görevli iş mahkemesinde (yoksa bu nitelikteki asliye hukuk mahkemesinde) dava açılması mümkündür. Okuyucumuzun eşinin hizmet akdi, 30.11.2001 tarihinde feshedilmesi nedeniyle, 5 yıllık zamanaşımı (müruzaman) süresi dolmadığından dava açma hakkı bulunmaktadır. Önce görevli iş mahkemesi belirlenerek, vekalet verilen avukat tarafından iş davasının açılıp açılmadığı araştırılabilir. Ancak açılmış olsaydı, işverene tebligat gitmiş olacaktı. Bu nedenle işverenden veya avukatından davanın durumu tahkik edilebilir ki iş mahkemesinde görülen dava olsaydı, tarafların haberi olacaktı. Açılmadıysa sözkonusu iş davası açılabilir. Kanımca dava açmak gerekecek.

2- Özkan DOKCU: 4857 sayılı İş Kanunumuz'un 74. maddesinde düzenlenen, analık halinde çalışma konusu ile ilgili bir soru göndermek istiyorum: 4857 sayılı İş Kanunu ile analık halinde çalışma yasağı, doğum öncesi 8 hafta ve doğum sonrası 8 hafta olmak üzere (Çoğul gebelik hariç) toplam 16 haftaya çıkarıl mıştır. Bu durumda 4857 sayılı İş Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 10.06.2003 tarihinden önce doğum öncesi izne ayrılan veya doğum yapan sigortalı kadına verilmesi gereken izin süresi nasıl tespit edilecektir? Ayrıca 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nda bu değişikliğe paralel bir düzenleme olmaması sebebi ile, eğer yeni kanun hükümleri uygulanacak ise aradaki 2 veya 4 haftalık süre için işverenin sigortalı kadına ücret ödemesi yapması gerekmekte midir ?

Bu konuda daha önce de bir soruya cevap vermiştim. 4857 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği 10.06.2003 tarihi öncesinde doğum yapan bayan işçilere, 1475 sayılı İş Kanunu'nun 70. maddesine göre doğum izinleri verilecektir. Yeni Yasa'nın 74. maddesindeki hükmün uygulanabilmesi için, doğumun gerçekleşme tarihi önem taşımaktadır. Henüz yeterince inceleyememiş olmakla birlikte, 506 sayılı Yasa da değişmiş bulunmaktadır. 1475/70. ve 4857/74. maddelerin tatbikatı, analık sigortasını da etkilemektedir. Bayan işçi maktu aylıklı değilse, analık sigortasından geçici iş göremezlik ödeneği ödeneceğinden işverence ücret ödenmesi gerekmemektedir. Ancak maktu aylıklı bayan işçilere, analık sigortasından geçici iş göremezlik ödeneği ödenmesine rağmen, işverence ücret ödenmeye devam olunmalıdır ki sigortanın yaptığı ödeme firmaya gelir kaydedilebilir.

3- Okuyucularımdan bir diğeri de şöyle yazmış : Benim yaşamakta olduğum bir sorunum var. Bununla ilgili sizden yardım bekliyorum. Ben, bir KİT'te 1983 yılında 657 sayılı kanuna tâbi olarak memur statüsünde göreve başladım. 1990 yılında ise sözleşmeli personel olarak çalışmaya devam ettim. Çalıştığım KİT 1993 yılında özel sektöre devredildi. Emekli Sandığı ile ilişkimi devam ettirerek çalışmaya devam ettim. 1995 yılında görev aldığım birimde şef unvanını aldım. Ülkemizde yaşanan ekonomik kriz, ucuz işgücünün çokluğu ve özel sektörün taşeronlaşma mantığı çerçevesinde, şifahi olarak benim çalıştığım birimin de taşeronlaştırılması önerildi. Ben kabul etmeyince, unvanımı personel memuru statüsüne dönüştürerek, ücretim aynı kalmak şartıyla 2002 yılı içerisinde bana hem personel biriminin hem de çalışmakta olduğum birimin işlerini yaptırdılar. Bu arada çalışmakta olduğum birim içinde şefliğe vekalet edeceğime dair bir genelge yayınlandı. 2002 yılı sonuna doğru ise, personel memurluğu unvanımı, muhasebe memurluğu unvanına çevirerek ücretimde yaklaşık 2/3 oranında azaltma yaptılar. Şu an düşürülmüş bu ücretimle, daha önce şefliğini yaptığım aynı görevi yapmaya devam ediyorum. Tüm bu aşamalarda, iş ve ücret değişimi belgelerini ben ve yetkili amirler tarafından kabul ediyorum notuyla birlikte imzaladım. Bahsettiğim diğer tüm belgelerin fotokopileri bende mevcut. Emekliliğime yaklaşık iki yılım var. Bu statüde çalışmaya devam edip, emekliye ayrıldığımda, ücretimin düşürüldüğü tarihten itibaren düşürülen ücret farkını talep edebilir miyim? İşten ayrılırken veya emekli olurken, içerisinde her türlü hakkımı aldığımı beyan eden ibraname imzalamak zorundayım, ki kıdem tazminatımı alabileyim. Bunu imzalamadığım sürece tazminatımı ödemeyeceklerdir. Çünkü aramızda uyuşmazlık çıkmış olacaktır. Ben, önce şirketten kıdem tazminatımı alıp ayrıldıktan sonra, imzaladığım ibranameye ve diğer ücret değişim belgelerine rağmen bu hakkımı nasıl talep edebilirim? Şu an çalışırken ve ayrılırken neler yapmam gerekir?

Okuyucumuz, kanımca işverenle anlaşarak ücretinde düşürmeyi yazılı olarak onaylamıştır. Ücretlerini ve belki de tazminatlarını buna göre aldıktan ve ihtirazi kayıt koymadıktan sonra, idari ve adli inceleme isteyerek geriye dönük hakediş farklarını talep edemeyecektir. Eğer zorlama vb akit yapma özgürlüğüne aykırı hususlar varsa yargıya başvurmalıdır.

TAHSİN SINAV

Künye

Temsilcilikler

AboneFormu

MesajFormu