AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Böyle solcuya can kurban...

Zülfü Livaneli'nin (Allah eksikliğini vermesin), bu satırların yazarından rahatsız olduğunu şifahî kanallardan biliyorum. Bugüne kadar, hakkında yazdığım hiçbir yergi ve eleştiriye cevap vermedi; daha doğrusu efendiliğini korudu, "yüzgöz" olmadı ve susarak ("sükût suikasti" mi diyorlardı buna?) cezalandırma yöntemini benimsedi.

Sağlık olsun...

Zülfü Livaneli'yi konu alan, şöyle böyle, yirmiyi aşkın yazı yazdım ve bunların büyük çoğunluğu "yüzgöz olmama" kararını haklı çıkaracak nahoş, hatta yer yer agresif olabilen ifadelerle doluydu; yani, büsbütün haksız sayılmaz.

Böyle olmasaydı da "sükûtla" cezalandırılacaktım. Çünkü, basınımızın (tabii sanat ve siyaset dünyamızın) mutlu, imtiyazlı, yırtmış kalemleri, bir nedene bağlı olmaksızın da bu silahı kullanıyorlar ve "öteki"ni muhatap almayı bilinçaltından "kastlarına ihanet" sayıyorlar.

Böyleleriyle son yıllarda mahkeme koridorlarında karşılaşıyorum. Adamın eli kalem tutuyor, gazetede köşesi var; eh "fikrî müsademe"yi kaldıracak birikime de sahip. Cevap verse muhatabını meşrulaştırmış (ya da ünlendirmiş) olacak. Ne lüzum var! Aç yüklü bir "tazminat davası", sussun kerata.

Livaneli'yi tenzih ederim.

Onunla "bu şekilde" teşerrüf etmedim.

Bu konuda dikkatli davrandığını tahmin ediyorum; benzerlerinden farklı olarak, daha "sindirmiş", daha "aristokrat" bir tavrı sürdürüyor. Zaten, mahkemede "hesaplaşacağımız" (amiyane benzetmesiyle) bir terbiyesizliğim de olmadı. Son iki romanını tutmadım ama, hikayelerini ("Arafatta Bir Çocuk") beğenirim. Bunu yazdım da... Şarkıları ha keza. Örneğin, "Yanarım" olağanüstü bir bestedir. Haçaturyan, Aznavour chansonları ve "Yanarım"; nasıl olağanüstü bir dinletidir, bilemezsiniz! Niçin mahkemeye versin ki?

Onda beğenmediğim başka hususiyetler var ama, yeri ve zamanı değil. Hem, gerek de yok. Madem muhatap alınmayı istiyoruz (!), azıcık nefsimize hakim olacağız ve şallak mallak her şeye dalmayacağız.

Neyse...

Sözü, asıl, Livaneli'nin Zaman gazetesi muhabiri Süleyman Kurt'a yaptığı açıklamalara getirmek istiyorum.

Önemli şeyler söylüyor. "Solcu" olarak nitelenen bir politikacıdan, bir aydından duymaya alışık olmadığımız fesahatte şeyler... (Gerçi dün, köşesinde, açıklamalarının "gazetenin yayın politikasına göre edit edildiğini" söyledi ve "düzeltme" yoluna gitti ama, söylediklerinin "düzeltilmiş" hali bile önemli.)

Şu satırlar örneğin:

"Özgürlükçü, demokrat, Türkiye'de bütün kesimlerin kardeşçe yaşamasını öneren ve AB'ye yönelen bir yapı. Partinin (CHP'nin) kurtuluşu burada. Katiyen sol değil. Solun ne anlam içerdiğini artık kimse söyleyemez. Sol ne demek, hangi sol? Kamboçya'da bir milyon kişiyi öldüren Pol Pot solu mu, Tony Blair gibi Irak'ta savaşan sol mu? Sol'u bana kimse anlatamaz artık. Sol dedikten sonra soru işaretleri başlıyor. CHP geçen süre içerisinde Kürt ve din hareketlerine karşı Türk milliyetçiliği ve cumhuriyet refleksine kaydı. AKP, AB'ye daha çok sahip çıktıkça, CHP de rejim koruma refleksine daha çok giriyor."

Başörtüsü konusunda söyledikleri de önemli:

"Kürt meselesinde nasıl MHP birtakım adımlar attıysa, türban konusunda da CHP'nin adım atması gerekiyor. Çünkü atacağı adımda kimse CHP'nin laikliğinden şüphe etmez. (....) Geçenlerde Yalova-İstanbul arabalı vapuruna bindim. Kızım ve eşimle oturuyorum. Dini hassasiyeti yüksek bir aile. Yanımıza geldiler. Her birinin çantasından makineler çıktı, biz o türbanlılarla sarmaş dolaş yarım saat resim çektirdik. Bunlar, umut veriyor, üstünkörü tahliller yapmamak gerekiyor. Bu kadar çok türbanlı insanın bana yakınlık hissetmesi enteresan bir şey."

Gerçekten önemli açıklamalar bunlar. (Çözüme yakın olmak için, ille de türbanlıların kendisine yakınlık göstermesi gerekmiyor ama, bu bahs-i diğer...)

Livaneli'nin, CHP'deki "statükocu" ve konjonktüre göre "mezhepçi asabiyyeti" öne çıkaran yapıyla imtizaç etmediğini, kendisini liberal-sol çizgiye yakın hissettiğini biliyorum. Açıkçası, Kemal Derviş'le mutabık kaldıkları, "parti dışındaki aydınlara açılma, onları dinleme, onlarla tartışma" kararını da önemsiyorum.

Elbette bu politik bir hareket ya da "hizip arayışı" değil.

CHP için bir "şans", bir çıkış imkânı.

Hele partinin okumuş Grup Başkan Vekili Prof. Dr. Haluk Koç'un, her biri "dumur detayı" olabilecek demeçlerinden sonra, Livaneli'nin sözleri daha bir önem kazanıyor.

CHP, yeni bir çıkış yakalamak istiyorsa, Livaneli'ye kulak vermeli.


3 Aralık 2003
Çarşamba
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED