AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Ölen bedendir ruhlar ölmez

Korku, savaş ve dehşet çağı olan Yirminci Yüzyıl ruhu öldürdü. Ruh görünen dünyadan başka dünya kabul etmeyen, seküler kültür elinde çarmıha gerildi. Aslında ruh yok olmaz. Yunus'un dediği, başka kelimelerle söylenirse: "Ölen bedendir, ruhlar ölmez." Ancak metafizik dünyayı, fizik dünyanın peşinde süreklemeye çalışan sekülarizmin elinde ruh bireysel ve toplumsal hayattaki belirleyici işlevini bütünüyle yitirdi. Ruhun önemini yitirdiği bir toplumda hayatın da anlamı yok olmaktadır.

"Ruhun Dirilişi" isimli kitabında "Doğruluğun, erdemin, hakkın ve ödevin, gönülden zikrin ve Allah önünde eğilişlerin ruha genişlik verdiği çağlar, ruhun dirildiği çağlardır" diyen Sezai Karakoç "Ruhun şiiri"ni, yaptığı zengin ruh çözümlemeleriyle, dünya edebiyatını derinden etkileyen Dostoyevski'de "Ruhun romanı"nı yazmıştır. Dostoyevski'nin roman kahramanları "Eğer Allah yoksa her şey mübahtır" diyerek, evrensel metafizik sorunları tartışır, dünya ve ahiretin anlamını sorgular.

"Soyut düşünce" ve "somut eylemin" yorulma bilmez savaşçısı Nuri Pakdil, insan ruhunun derinliklerine inmeyi büyük bir ustalıkla başaran Dostoyevski'ye vurgundur. Malraux'dan Faulkner'a hiçbir yazar Pakdil'i, Dostoyevski kadar heyecanlandırmaz. O, Dostoyevski okumayana şöför ehliyeti bile verilmesini uygun görmez. Dostoyevski'nin Rus insanını Hz. İsa'yı izlemeye çağırması gibi, Pakdil de Anadolu insanını Hz. Muhammed'e sevgi ve coşkusuyla bağlanmaya çağırır.

Pakdil Dostoyevski'yi ele alırken, onun "Puşkin Üzerine Konuşma"sında anlattığı, birbirine ilgisiz ve hatta düşman "İki Rusya"sından yola çıkarak, Anadolu'nun birbirine soğuk ve bütünüyle yabancılaşmış "İki Türkiye"sini derinlemesine sorgulayarak, didik didik edercesine inceler ve yargılar.

Rasim Özdenören "Ruhun Malzemeleri" adını verdiği kitabında "Dostoyevski'nin alanı insan ruhudur, bu ruhun ufuklarına doğru her yönden koşmaya çalışan romancıdır o. İnsan ruhunun derinliklerine onun romanlarıyla nüfuz ettik" diyerek Pakdil'i izler ve "İnsan onun romanlarında yalnız aşk, yalnız nefret üzerinde yürümez, aynı insan, hem sever, hem nefret eder, hem zalimdir, hem mazlumdur", değerlendirmesini yapar.

Son yüzyılda Türk ve İslam dünyasında ileri boyutlara ulaşan ekonomik, siyasal ve kültürel çoraklaşmanın kaynağında, ölüm sularında dolaşan insan ruhuna hayat iksiri üfleyecek büyük sanatçılardan yoksun olması vardır. Mevlana, Şeyh Galip, Shakespeare ve Goethe gibi, büyük sanatçılar, yalnızca kendi toplumlarına değil, bütün insanlığın ruhuna kutsal kültürün diriltici soluğunu üfleyerek, değişik boyutlarıyla hayata büyük bir canlılık kazandırmışlardır.

Dostoyevski diriltici soluğa sahip sanatçılardan biriydi. Faulkner bir konuşmasında onun "Karamazov Kardeşler" isimli romanını her yıl bir kere okuduğunu açıklamaktadır. Tolstoy'un da son günlerinde bile yanından hiç eksik etmediği "Böylesine eksiksiz, böylesine görülmemiş bir roman" dediği yine "Karamazov Kardeşler"di. Bir kişinin, bir toplumun kendisini bulmasında, kültürünün derinliklerine inmesinde, büyük ustaların eserlerinin vazgeçilmez bir yer ve önemi vardır.

Dostoyevski Avrupa'ya yaptığı bir gezinin izlenimlerini "Batı Batı Dedikleri" isimli kitabında toplamıştı. Pakdil de Fransa'da katıldığı bir ekonomi programı sırasındaki gözlemlerini topladığı kitabına "Batı Notları" adını verdi. Her iki kitabı da çekici kılan, gezi, günlük ve deneme karışımı bir dille, kutsal ve seküler, iki farklı dünyanın karşılaştırmalı olarak anlatılmasıdır. Onlar, toplumların aydınlanmasını, Avrupa'nın bilim ve teknolojisinde değil, peygamberlerin öğretilerinde aramaktadırlar.

Ruh Roma'da değil, Kudüs'te dirilir.


3 Aralık 2003
Çarşamba
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED