T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tezkere sonrası Kuzey Irak'ta Amerikan-İngiliz provokasyonu

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin "Amerikan askerlerinin Türk topraklarını kullanması"na ilişkin yetki tezkeresini reddetmesi, Amerika ve İngiltere'nin elini zayıflatırken, bu iki ülkenin başta Ortadoğu olmak üzere, Fas'tan Endonezya'ya kadar İslam coğrafyasına yönelik yeni kolonyal saldırganlığına, Anglo-Amerikan küresel hegemonya projelerine direnen dünya için onurlu bir çıkış oldu.

Uluslararası süreçte her geçen gün yalnızlaşan Amerika, red kararıyla, İslam dünyasına yönelik ikna operasyonunda büyük yara aldığı gibi, hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde hem de Irak'a saldırıya karşı çıkan "Almanya-Fransa ekseni" ve Rusya ile Çin gibi güçlerin öncülüğünü yaptığı küresel muhalif cephe karşısında ciddi mevzi kaybına uğradı.

George Bush ve Tony Blair bundan sonra Birleşmiş Milletler ve NATO'da çok daha zorlu bir direnişle karşılaşacak. ABD'nin NATO'yu yedek gücü gibi kullanması imkansızlaşacağı gibi Güvenlik Konseyi'nde Irak'a müdahaleye imkan tanıyacak karar çıkartması da artık mümkün olmayacak. Berlin, Brüksel, Paris, Moskova ve Pekin'i "bütün seçenekleri kullanarak" yanına çekme şansı da kalmayacak.

ABD, Katar, Kuveyt ve Ürdün gibi ülkelerin dışında Arap başkentlerinde daha da şüpheyle karşılanacak. Karar, Irak'a yönelik saldırı planlarının Saddam Hüseyin'le ilgisinin olmadığına, bunun yeni bir Ortadoğu projesi olduğuna, Türkiye'nin zamanla İran ve Suriye'ye karşı da cepheye sürüleceğine, İslam dünyasında istilacı ülkelerle işbirliği yaptığı gerekçesiyle "saldırgan ülke" olarak görülmesine ve bu savaşın aslında bir hegemonya ve yağma savaşı olduğuna inanan Türk ve dünya kamuoyu nezdinde Türkiye'nin saygınlığını önemli ölçüde artıracak.

Red oyu verenler, Türkiye'nin Katar, Kuveyt ve Pakistan'ın durumuna indirgenmesine engel oldular. Saddam Hüseyin'i korumak ya da ABD ile ilişkileri baltalamaktan ziyade Türkiye'nin ABD-İsrail ve İngiltere'nin "tetikçi gücü" olmasını hazmetmedikleri gibi, red veya evet kararının günlük ekonomik ve siyasi ilişkilerin çok ötesinde tarihi bir karar olacağının idrakiyle, bu ülkenin onurunu kurtardılar. ABD, İngilizler'in 1955 yılında Sovyetler'e karşı kurduğu ve Türkiye, Irak, İran ve Pakistan'ı içine alan Sadabad Paktı'nın benzerini şimdi İslam dünyasına karşı harekete geçirmeye çalışıyor. Türkiye ve Pakistan yine aynı rolü üstlenmekle karşı karşıya. Buna izin verilmemeli.

ABD-İngiliz provokasyonu

Kararın ardından ABD ve İngiltere adına saldırıya geçen ve kamuoyunda paniğe neden olmak için bazı kişi ve çevrelerin Türkiye'ye yönelik tehdit ve şantajlarının gerçek olmadığı yakında anlaşılacak. Türkiye'den fazla Amerikalı bir bakış açısıyla, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Poul Wolfowitz'i bile geride bırakan bir söylemle Türkiye'nin çıkarlarının ağır yara aldığını iddia edenler, sanki Türkiye'nin çıkarlarının sadece Amerikan askerlerine ev sahipliği yapmakla mümkün olacağı gibi yanlış ve tehlikeli tezlerin sözcülüğünü yapıyorlar. Öyle bir zihinsel kuşatma harekatı yürütülüyor ki, Türkiye'nin ABD-İngiltere ve İsrail için cepheye sürülmesinden başka hiçbir tezi olamazmış gibi bir hava oluşturuluyor.

Türkiye'yi baskı altında tutmak için felaket senaryosu çizenler ile Kuzey Irak'ta Kürtler'i Türkiye aleyhine kışkırtanlar aynı kaynaktan besleniyorlar. Dün Kuzey Irak'ta yaşanan Türkiye'ye yönelik provokasyon hem Türkiye'yi bölgeye çekmeyi amaçlıyor hem de Kürtler'i bir Amerikan-İngiliz oyununun içine çekiyor. "Yetki Tezkeresi"nin reddedilmesinden sonra Türkiye aleyhine böyle bir protesto gösterisinin yapılması, bölgedeki Kürt grupların Türkiye'nin "müttefiki" olan Amerika ve İngilizler'in elinde sadece Saddam'a karşı değil, Türkiye'ye karşı da kullanılabileceğinin ilk işaretleri. Kürt gruplar eğer bu tuzağın içine düşerlerse sadece Türkiye ile değil, Araplar ve İranlılar için de bölgede "yabancı" ve "düşman" bir unsur olarak görülecekler. Afganistan savaşında kullanılan Kuzey İttifakı'nın ne hallere düştüğü ortada. Hamid Karzai liderliğindeki kukla hükümetin ağırlığını oluşturduğu yeni hükümetten sonra Burhaneddin Rabbani'nin adını duyan var mı? Taliban'a karşı en büyük güç olan ve ABD için en fazla çalışan Rabbani ve grubu tarihe karıştı.

Kuzey Irak'taki Kürt gruplar için en rasyonel yol, bölge ülkeleri ile dayanışma içinde olmaktır. Bunun dışındaki tüm seçenekler felaketle sonuçlanır. Kürt gruplar üçüncü kez ABD-İngiliz tuzağına düşmekle karşı karşıya. Böyle bir coğrafyada, ABD, İngiltere ve İsrail'in desteğini alıp bölge ülkeleriyle düşman olarak asla ayakta duramazlar. Sadece İsrail'in "başardığı" bu formül hiçbir şekilde örnek alınmamalı.

Hani bunlar "stratejik müttefik"imizdi...

Daha dün Türkiye ile birlikte Irak'a girmeye hazırlanan ülkeler, şimdi bölgeyi Türkiye'ye karşı kışkırtıyorlar. Bunun iki amacı olabilir: Ya bu "tahrik"lerle Türkiye Irak savaşının içine çekilecek ya da, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta Türkmenler veya Musul-Kerkük gerekçeleriyle bir şekilde yer almasının önüne geçilecek. Bu senaryolar tarihte de yaşandı. İşte bizim "stratejik müttefik" olarak birlikte hareket ettiğimiz ülkeler bunlar. "Tezkere" kabul edilseydi de durum farklı olmayacaktı. Türk askeri geri hizmetlerle sınırlı tutulacak, Pakistan'ın Afganistan savaşındaki rolü gibi, savaş sonrası bir kenara atılacaktı. Kimsenin Türkiye'yi Musul ya da Kerkük'e yaklaştırma gibi düşüncesi yok.

Gözlerimizdeki perdeyi kaldırmalıyız. Türkiye'nin de Kürtler'in de, Suriye ve İran'ın da ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün dışında seçenekleri var. Suudi Arabistan da Türkiye'nin Kuzey Irak'la ilgili endişelerine benzer bir kaygıyı Irak'ın güneyindeki Şiiler için besliyor. Genel olarak İslam coğrafyası, özel olarak da Ortadoğu, istilacı ve sömürgeci güçler tarafından yeniden paylaşılıyor. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonrası gibi. O zaman yenilmiş bir ülke olarak paylaşımı seyrettik. Ancak şimdi öyle değiliz. Sadece biz değil, bütün bölge ülkeleri farklı durumda. Öyleyse bu paylaşıma müsaade etmeyelim. Bu bir istila ve yağma savaşıdır. Asla Saddam Hüseyin savaşı değil.

Bölgede 21. yüzyılda yeni düşmanlıklara ve çatışmalara neden olacak bu uğursuz planlara karşı sadece Türkiye değil, Araplar, İranlılar ve Kürtler de uyanık olmak zorunda. Yoksa sonunda Amerika, İngiltere ve İsrail kazanacak, hepimiz kaybedeceğiz.


4 Mart 2003
Salı
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED