AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Coşku ile sükunet yahut Sinan ile Lucescu

Beşiktaş'ın şampiyonluğu ile ilgili yazıyı geçen hafta yazdığım için (hatta sezon başından itibaren "bu yıl şampiyon Beşiktaş" dediğim için) bu hafta "yer siyah-gök beyaz" gibi sıradan başlıklar atarak derbi konusunda yazmayacağım.

Kupayı kaldıran takımın başındaki iki kişiden bahsedeceğim. Biri Lucescu, öteki Sinan. (Futbolcular, yönetim, taraftar, onlar bahs-i diğer).

Sayın Can Bartu yazı ve sohbetlerinde şunu söylüyor: "Maç başladıktan sonra hocanın oyuna pek bir dahli olmaz. Futbolcu bildiğini okur, bu sebeple hoca olayını abartmamalı".

Abd-i âciz bu fikirde değilim.

Pek çok maç bir kişinin çıkarılıp, oyunun kritik bir ânında bir başka kişinin alınmasıyla; yahut yer değiştirmesiyle, yahut taktik değişiklikler, sistem farklılaşmaları, ikazlar, tenkitler, hatta azar veya taltif ile kazanılıyor.

Dikkat ederseniz oyunda futbolcuların bir gözü kenar yönetimindedir. Bir hata yapan, fırsatı kaçıran da derhal hocaya bakıyor, pası veren veya golü atan da hocaya koşuyor (Elbette sevilen-sayılan-koşup sarılmayı hakeden bir hoca varsa).

Lucescu sakin adam.

Bir filozof sanki.

Kulübenin bir köşesine yaslanıp sessizce izliyor maçı. Çok nadir harekete geçiyor, çok az sinirleniyor; sevincini de kederini de içine gömüyor. Şampiyonluk kutlamalarına şöyle bir göz attım. Lucescu rast geldi. Arabanın arka koltuğunda yine o nötr ifade ile konuşuyordu. Sol gözü sola kayıyor, kıvırcık perçemleri alnına yapışmış, yüzünde o tuhaf daimi hüzün. Düz, şatafatsız, abartısız ifadeler.

Bu sükunet deli eder insanı.

Yahu kardeşim şampiyon olmuşsun, şöyle bir yumruk savur, nara at, bağır-çağır, şarkılar söyle.

Hayır!

Lucescu bunları yapsa bile sanki vazife gibi, sanki ayıp olmasın diye yapıyor. O hep içine gömülü; o hep tedbirli ve temkinli. Coşku ona yasak sanki. İçe dönük.

Buna mukabil Sinan coşku adamı.

Bir gol kaçıyor, Sinan oralardaki bir pet şişeyi alıp yere çalıyor, çırpınıyor. Toparlak vücudu, aydınlık başı, kat kat ensesi, geniş gülüşü ile futbolcuların sevincine de, üzüntüsüne de iştirak ediyor. Onun göğsü ağlayanın gözyaşlarını dindirdiği bir sığınak; dertlerin deşildiği bir psikolog koltuğu.

En ufak bir çatışmada, sataşmada Sinan herkesten önce sahaya girmiş kendi adamlarını bir kenara çekmiş oluyor. Verdiği demeçler, girdiği tartışmalarda takımına olan inancını sarsılmaz bir dirençle ortaya koyuyor. Coşkusunu ve neşesini pozitif elektirik olarak her yanlara saçıyor.

Bu sezon Lucescu'nun sükuneti ile Sinan'ın coşkusu Beşiktaş'ı dengede tuttu.

Her ikisi el-ele verip Sergen'i (O yaramaz futbol cambazını) kazandılar. 100. Yılda, son derbide, son golü atmak Sergen'e yakıştı.

Bu yıl şampiyonluk Beşiktaş'a yakıştı. Gökten üç elma düştü, ikisi Beşiktaş'a.

Öteki biz Fenerlilere. Seneye garanti şampiyonuz. İsterseniz bu yazıyı kesip saklayın.


27 Mayıs 2003
Salı
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED