AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
TSK'nın AB'yle imtihanı...

Meslektaşlarımız, iki gündür, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın AB'yle ilgili sözlerini tartışıyor.

Bir bölüğü, Büyükanıt'ın, "Kimse orduyu Avrupa Birliği'ne karşıymış gibi göstermesin, AB Atatürk'ün yoludur" sözlerinden duyduğu memnuniyeti dile getirirken, bir bölüğü "Başkalarının kafalarıyla ürettiğimiz çözümler, vücutlarımıza ve kafalarımıza yabancılaşmaktan başka bir işe yaramıyor" ifadesinin "maksadı açıklamaya yetmediğini" savunuyor.

Eh, bir bölüğü de, "AB ve bu birliğin yüksek değerlerini sahip oldukları çağdışı ve bölücü hedeflere ulaşmada bir vasıta olarak görenlerin hüsrana uğramaları kaçınılmaz bir sonuçtur" sözlerinde yatan gizli anlamı kurcalıyor.

Ben de büyük bir dikkatle dinledim Büyükanıt'ı.

Üzerine basa basa "AB'ye karşı olmadıklarını" söyledi...

Sonra, AB'yle ilişkili değilmiş gibi görünen bazı konularda "gözümüzü açtı."

Terörden sözetti mesela.

Yeni dünya düzeninin aslında "düzensizlik" getirdiğini söyledi.

Küreselleşme dönemindeki tehdit algılamasının "asimetrik tehdit" olarak kendini gösterdiğini hatırlattı.

Güçlü ülkelerin "en önemli küresel yaklaşımlarının kendi politikalarını çevre ülkelere dayatmak olduğunu", bu dayatmaların ekonomik ve sosyal boyuttaki desteklerle güçlendirildiğini anlattı...

Ardından, "büyük harflerle" bir kez daha tekrarladı:

"TSK, AB karşıtı olamaz..."

Benim dikkatimi daha çok, "olamaz" vurgusu çekti.

Bence de olamaz.

Olmamalı.

AB, (Büyükanıt'ın ifadesiyle) "Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk toplumuna gösterdiği çağdaşlaşma hedefinin jeopolitik ve jeostratejik açıdan zorunluluğu" ise, olmaması gerekir.

Fakat Büyükanıt'ın rezervleri var.

Şöyle diyor:

"AB hedefi, ülkenin üniter yapısı ve laik rejimi konusunda farklı düşüncelere sahip kesimlerin çağdışı ve bölücü hedefleri ile uyuşmaz. Bazı çevrelerin Türkiye'ye yaptırmak istedikleri hususları, AB yüksek değerlerini ileri sürerek ve her fırsatta TSK'yı gündeme getirerek gerçekleştirmeye çalışmalarının ne Türkiye'ye, ne de Avrupa'ya yarar sağlamayacağını ifade etmek isterim."

Doğru...

Ama, AB hedefinin hangi çağdışı ve bölücü hedeflerle uyuştuğunu (örtüştüğünü), hangi çevrelerin Türkiye'ye ne yaptırmak istediklerini bilmiyoruz.

Bildiğimiz şu:

Mustafa Kemal Atatürk'ün çağdaşlaşma hedefinin zorunlu kıldığı bu entegrasyon (AB üyeliği), büyük olasılıkla TSK üzerinden gerçekleştirilecek.

Siyasi koşullar bunu gerektiriyor çünkü.

Mesela, TSK siyasetten elini ayağını çekecek; MGK artık "parlamento üstü siyasi erk" işlevi göremeyecek; kuvvetler ayrılığı ilkesi ikame edilecek; parlamento güçlendirilecek ve daha da önemlisi, "siyasî katılım" sağlanacak.

Sanırım buna bir itirazı yok Büyükanıt'ın.

AB konusunda ben mi ne düşünüyorum?

Bunu birkaç kez yazmıştım:

Ya egemenlik haklarımızı "ortak parlamento"ya devredip geleceğin sömürgen, kokuşmuş refah ülkelerinden biri haline geleceğiz, ya da sınırlarına ve egemenlik haklarına sahip çıkan "bağımsız", "yoksul", halkına eziyet eden beşinci sınıf bir "üçüncü dünya ülkesi" olarak kalacağız.

Açıkcası, ikisi de hem işime geliyor, hem gelmiyor...


31 Mayıs 2003
Cumartesi
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED