AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

D Ü Ş Ü N C E    G Ü N L Ü Ğ Ü
Amerikan 'büyükstrateji'si

Asıl mesele Amerika büyük stratejisinin 21. yüzyılda sürmesini sağlayacak temel adımın gerçekleştirilmesidir, yani Afganistan müdahalesi ile başlayıp Irak harbi ile süren Suriye ve İran'ı siyasi baskılar ile bunaltıp Amerika'nın dayattığı bir İsrail Filistin barışı elde ederek devam edeceğine inandığımız gelişmeler Amerika'nın 21. yüzyıl için oluşturduğu "Önasya Blokunun" gerçekleştirilmesidir.

  • AYDIN ÇETİNER / Araştırmacı-yazar
    Bugün Dünyanın "Pax Americana" dönemini yaşadığını görmekteyiz. Geçmişte Victorya Britanya'sı, Osmanlı İmparatorluğu'nda büyük güçler olarak hüküm sürdürmüşler zamanın ve şartların getirdiği sınav ve sorunlar ile yüzleşmişlerdir. Hiç şüphesiz Amerika da 21. yüzyılda "Pax Americana" şartlarını bozacak sınav ve sorunları altetme gayreti ile aktivitesini sürdürmektedir.

    Öncelikle bu kısa çalışma "başka faktörler"den ziyade büyük güç olgusunun geçmişte olduğu gibi bugün de silahlı güç ile gerçekleştiği temelinden hareket edecektir. Bu temelden hareketle Amerika büyük ve hakim güç olma konumunu sürdürebilmek için hem savaş şartlarını hem de barış şartlarını içerisine alan geniş tanımlı bir güvenlik politikası uygulamak zarureti hissetmektedir.

    Ulus devletler, çok değişik sebepler yüzünden birbirleri ile savaşmaktan geri durmamışlar, adeta bu savaşlar dünyayı şekillendirmiştir; bu sebeple güvenlik politikasının temeline de askeri güvenlik kavramı yerleştirilmelidir. Clausewitz'in ve özellikle Lidell Hart'ın geniş stratejik tanımlamaları ile: "Doğru bir büyük strateji savaşla ilgili olduğu kadar barışla da ilgilidir. On yıllara hatta yüzyıllara etkili olabilecek politikaların evrimi ve entegrasyonu ne bir savaşın başlaması ile başlar ne de bir savaşın bitmesi ile sona ermektedir."

    İki önemli gerçeği ele alarak Amerikan büyük stratejisinin hangi yönde gelişeceğine dair bir kestirimde bulunmak mümkün gözükmektedir. Bunlardan birincisi 20. yüzyılın ortaya çıkardığı her türlü şart altında Amerika modern savaşın bütün usullerini dünyanın her yerinde uygulayabilecek yegane hakim güçtür.

    İkincisi ise, hakim güç konumundaki Amerika her iki dünya savaşının yıkıcılığından okyanusların enginliği ile korunmuş iken, 21. yüzyıl başında devasa gücüne rağmen 11 Eylül saldırıları ile güvenlik içinde olmadığını ve bu durumu kendi lehine çevirmedikçe hakimiyetinin giderek zayıflayabileceğini görmektedir. Yukarıda belirtilen iki gerçeğe yine Lidell Hart'ın "Savaştaki amaç daha iyi bir barışa ulaşmaktır" (Burada savaşı yapanın, kazanıp kendi barış şartlarını dikte ettirebileceği vurgulanmıştır.) ifadesini ekleyecek olursak, 11 Eylül saldırıları sonrasında Amerika'nın "Terörizmle savaş" doktrininin nasıl Amerikan büyük stratejisini gerçekleştirme yoluna dönüştüğünü, Amerika'nın dünya çapında giriştiği müdahaleler ile açıklamak mümkün olacaktır.

    Aslında Amerika'nın İkinci Dünya Savaşı'nın bitmesinden hemen sonra ortaya koyduğu temel tavır, öncelikle bir nükleer savaştan kaçınırken, uzun menzilli bombardıman uçaklarının, kıtalararası balistik füzelerin kendi ülkesi üzerindeki baskıcı etkisini yok etmek olmuştur.

    İkinci önemli gelişme ise, Amerika'nın büyüklüğünü oluşturan teknolojik gücü, finans gücü ve üretim gücünün zaman içerisinde erozyona uğramasını engellemeye çalışmasıdır –ki bu durum son yıllarda Amerika üzerinde etkisini iyiden iyiye hissettirmekte. Bu alanda meydana gelebilecek kayıp ve küçülmelerin sonuçta askeri alana yansıyarak 21. yüzyılda Amerikan büyük stratejisinin önündeki önemli engellere dönüşebileceği düşünülmektedir. Zaten bu türden düşünceler Amerikan politika yapıcılarını giderek "şahin" tavırlara yöneltmektedir. Son yıllarda Amerikan ekonomisi arka arkaya büyük miktarlarda (%5,2) ticaret açığı veriyor olmasına rağmen ekonomik krize girmemesinin yegane sebebi, ABD'nin bugün dünyanın en büyük ve hakim askeri stratejik gücü olması, para birimi "dolar"ın hakimiyetini sürdürmesidir. Özetle, Amerikan büyük stratejisinin ekonomik dayanakları işlerliğini sürdürmekte, ancak her dönemde olduğundan daha fazla tehdit altındadır.

    Yukarıdaki anlatıma paralel üçüncü önemli değişiklik ise, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika'nın güç ve kudretine bağımlı olan diğer güçlerin ortaya koyduğu performans ile başa çıkabilme sorunudur. Kısaca, Çin'in ekonomik büyümesinin yanısıra nükleer silahlardaki ve sevk sistemlerindeki gelişmesi.

    Japon ekonomik gücünün Amerika ekonomisinden daha hızlı büyümesi, Rusya federasyonunun hızlı toparlanma süreci yanısıra nükleer güç potansiyelini muhafaza etmesi, son olarak AB içerisinde önemli rolü olan Almanya ve Fransa'nın değişen şartlarda Amerika'dan bağımsız güç potansiyelidir.

    Amerikan büyük stratejisi yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız çerçeve içerisinde gerçekleştiriliyor ise, bunun en önemli ayağı terörizmle mücadele adı altında yürütülmektedir ve bu amaçla ilk adım Afganistan'da atılmıştır. Amerika'nın Afganistan müdahalesi, ikinci adım olarak Irak savaşı ile sürdürülmüş, savaşın sıcak müdahalesi tamamlanır tamamlanmaz üçüncü aşama olarak ele alınan "itirazcı kuzey"in hizaya getirilebilmesi için Suriye ve İran üzerinde siyasi girişimlerde bulunulmuştur. Dikkat edilirse Amerika'nın Suriye üzerine baskı uygularken temel argümanı "terörizm ve teröristler" söylemi olmuş ve olmaktadır. Suriye üzerinde yürütülen baskılar ilk sonuçlarını vermeye başladığında Amerika İran ile ilgili baskılarını arttırma yoluna gidecektir. Zaten ilişkilerdeki gerginlik yakın zamanda bu gelişmelerin yaşanacağını bize göstermektedir.

    Asıl mesele Amerika büyük stratejisinin 21. yüzyılda sürmesini sağlayacak temel adımın gerçekleştirilmesidir; yani Afganistan müdahalesi ile başlayıp Irak harbi ile süren, Suriye ve İran'ı siyasi baskılar ile bunaltıp Amerika'nın dayattığı bir İsrail Filistin barışı elde ederek devam edeceğine inandığımız gelişmeler, Amerika'nın 21. yüzyıl için oluşturduğu "Önasya Blokunun" gerçekleştirilmesidir. Böylelikle Amerika 21. yüzyılda kendisini tehdit edebilecek güçlerin, Almanya-Fransa ikilisi, Rusya Federasyonu, Japonya ve Çin'in Ortadoğu bağımlılığını bilerek bölgeyi iyice kontrol altına almaya çalışarak, şimdiden bu güçlerin önünü kesmektedir. Dikkat edilirse Bakü- Ceyhan Petrol Boru Hattı ile ilgili hassasiyet, hatta Gürcistan'daki küçük Amerikan misyonunun bu hattın güvenliği ile görevli kılınması, Kazakistan'ın bu hatta dahil edilmesi, enerji nakil hatları üzerinde tam Amerikan kontrolü anlamına gelmektedir; böylelikle sözkonusu güçlerin 21. yüzyılda Amerikan büyük stratejisini engellemesi önlenmiş olacaktır.

    Amerikan büyük stratejisinin bundan sonraki muhtemel adımının da, varolan ittifak sistemlerini koruyup geliştirmek olması mümkündür, ki bu konu ayrı ele alınmalıdır.

  • Prusyalı bir general olan savaş üstadı Carluon Clausewitz, "Vom kriege" savaş üzerine adlı eseri ile savaş tarihinde önemli bir yer tutmaktadır.

  • Sir Basil Lidell Hart 1970 yılında öldü; çağımızın en önemli askeri strateji uzmanlarından "Dolaylı tutum stratejisinin mimarı."

  • Bu makalede Paul Kennedy'nin çalışmalarından yararlanılmıştır.



    Fay hattının gölgede kalan yüzü

    Loş ara sokakların kuytularında pembe dizilere iç geçiren yoksun kadınlarımız ekranla kendi yaşamları arasındaki "fay hattı"nın derinliklerine devrilen umutlarıyla yaşadıkları hayat standardının farkına varıyorlardı.

  • MEHTAP YILMAZ
    Kentin daracık ara sokaklarında basına pijamalarla komşu gezen kadınlar sakız çiğneyerek TV izliyorlardı. Kapı komşularla ayaküstü kaçamaklarda hal hatır sormalar hayal olmuş, pembe dizilerdeki aşklardan ve ihanetlerden söz ediyorlardı.

    Çatlayan topuklarıyla yalın ayak, Seda Sayan'lı terlik reklamlarını izleyen genç kadınlar, çeşme başında naylon bidonları ile sıra bekliyorlardı. Fay hattının gölgede kalan yüzünde yaşama yönelirken moraran aç bakışlar, yılda bir kez kutsanıp yüceliyor ve fay hattının kahkahalar yükselen ötesinde şereflerine kadehler kalkıyordu!

    Loş ara sokakların kuytularında pembe dizilere iç geçiren yoksun kadınlarımız ekranla kendi yaşamları arasındaki "fay hattı"nın derinliklerine devrilen umutlarıyla yaşadıkları hayat standardının farkına varıyorlardı.

    Ezilmişliklerinden söz ediliyordu mutlu azınlık diyarında. El ağzından "gecekondu" söylemler ve "yamalı" öneriler, kültürel değerlerimize yabancı yönleri süzülüp rafine edilmeden, doğuracağı artı-eksi sonuçları hesap edilmeden damardan zerk ediliyordu. Organ nakillerindeki doku uyuşmazlığı misali ithal edilen söylemler kültür uyuşmazlığı ile sosyal bünyeyi tamamıyla harap ediyordu. Sosyal ağrıları dindirmek için üretilen yöntemlerin karmaşasında en çok bocalayanlar yeni yetişen gençlik ve sokak aralarında eriyen kadınlar oluyor; yeni ve kimliği adına ortaya konulan değerlerle kadın anlayışı erozyona uğruyordu.

    Kadın hakları; tavandan tabana toplumun her kesimini etkisine alan "moda" bir hak arayışı haline dönüşüyor ve en çok yaşam düzeyi belli bir standardın üzerinde olanlar tarafından sahipleniliyordu. Reyting uğruna medyada kadın adına ahkamlar kesiliyor ve ekonomik koşullarla psikolojisi bozulan kadınların aile içi hassasiyetleri kışkırtılıyordu.

    Gecekondu mahallelerinin çatırdayan rutubet kokulu evlerinde anaların "anaları ağlatılırken" renklenen çatılar mantarlar gibi çoğalıyordu. Umarsızca seyrettiğimiz bu "kayma" noktasını hak arayışlarıyla ilişkilendiren bu kesimler, problemleri körükleyerek yuvaların yok oluş sürecini hızlandırıyorlardı.

    Kadın hak-hukuku diye sosyalite kazanan sınıfsal ayrıcalıklı özgür kadınlarımız, etkinliklerde sahip oldukları haklardan ahkamlar kesedursun analar sarhoş naralarıyla cedelleşiyor, fiziksel şiddete dönüşen ezici hak ihlallerine çığlık çığlığa katlanmaya devam ediyor, yalın ayak sokağa atılıyorlardı. Kentin ara sokaklarında kadınlar, sarhoş kusmuğuna bulaşık elleriyle bir yandan göz yaşını silerken diğer yandan bebeğinin altına taktığı bezleri siyah-beyaz eski bir filmde yaşar gibi çeşme başlarında çitiliyorlardı. Sanki zamanı elli yıl geriden takip ediyorlarmış gibi...

    Toplumsal sınıflar arasında fay hattı böylesine derinleşirken, kadın egemen söylemlerin sanal ve yapmacılıktan öteye gitmediği gerçeği, kabul gören toplumsal bir yaklaşım haline geliyor. Feminizmin, toplumun orta sınıf kesiminin buharlaştığı ekonomik koşullarla daralan noktasında "anası ağlayan" anaların göz yaşlarına çare olmak yerine magazin tarzı yaşamı gerekçelendiren bir sığıntıdan öteye geçmediği de açıkça görülüyor. Kadın haklarından eklemlenen derneklerse halk tabanından yoksun, kendi içinde standart konum alarak kendilerine sosyal platformlarda statü kazandırmaya çalışan kurumlardan öteye geçemiyor.



    Çıplak uyarıcıların dini: Cainizm

    'Cainizm dini'nin kurucusu Mahavira, Buda'nın çağdaşıdır. Bugün dünyada 10 milyon civarında mensubu bulunan Cainizm'de, erkeklerin keşişlik ve çile çıkarma eğilimleri çok yoğundur; kadınlar ise hiç yıkanmazlar.

  • SALİH SAYGILI / Araştırmacı
    Cainizm, Hazreti İsa'dan önce 6. yüzyılda Hindistan'da ortaya çıkmış Hindistan toplumunun değişik kültürel ve dini mozaiğinden renkler taşıyan bir inanç sistemidir. Cainistler, Cainizm'in asıl kurucusu Nataputta Vardhamana Mahavira'dan önce 23 hazırlayıcının (Tirtankara-Veli) geldiğine inanırlar. İlk 22 hazırlayıcı hakkında pek bir şey bilinmezken, Mahavira'dan 250 yıl önce yaşamış olan 23. hazırlayıcı Parshvanath'ın da Hind yarımadasında tarihi bir şahsiyet. 24. ve son Tirtankara Mahavira M.Ö 599 yılında Vaisali (bugün Bihar olarak biliniyor)'de doğdu ve M.Ö 527 yılında (Bazıları onun M.Ö 467 yılında öldüğünü belirtiliyorlar) 72 yaşındaki iken öldü. Bazı tarihçiler onun, Buda, Konfüçyüs ve Lao-tzu ile çağdaş olduğunu belirtirler. Zengin, varlıklı ve kral bir ailenin evladı olarak dünyaya gelen Mahavira, otuz bir yaşında derviş olup yollara düşer. Malını, mülkünü ve ailesini (karısı ve bir kızı olduğu belirtiliyor) terkeder. Mutlak bir zühd isteyen Mahavira elbise giymeksizin dilenci keşiş sıfatıyla Hindistan'ı dolaşır.

    Cainistlerin öğretileri

    Budizm gibi Brahmanizmin katılığına karşı çıkan bir düşünce ve inanç sistemi Cainizm. Hinduların kutsal kitapları olan Vedaların tanrı kelamı olduğuna inanmazlar. Tanrı'ya da inanmadıklarını söylerler. Ancak tanrıların yerine Tirtankaraları ve velileri koyarlar. Hint ahlakının temel ilkelerinden biri olan ve Gandhi'nin şiddetten kaçınmak veya sivil itaatsizlik felsefesini oluşturan Ahimsa'yı ilk defa Cainistler geliştirir. Hinduizm ve bazı Budizm ekollerinde olan Reenkarnasyon (Ruhların kalıptan kalıba girmesi) düşüncesi Cainistler'de de bulunuyor. Günaha girmeden dünyadaki ömrünü tamamlayan ruh, bir "Paramatman" olur ve bir zaman için Samsara (Ruhların göçü)'dan kurtulur. Kurtuluşa götüren yol ise Ahimsa'dır. Cainistler, kurtuluş için önemli ilkelerden birisi olan 'Ahimsa' (acı vermemek) ilkesine çok önem verirler. Bu ilkeye göre; hiçbir canlı varlığa zarar vermemeye çalışan Cainistler, nefes alıp verirken bile herhangi bir canlıyı öldürmemek için ağızlarına maske takarak dolaşır, katı ve kesin bir vejeteryan yaşam sürerler. Bir yere oturacakları zaman herhangi bir karınca veya böceği ezmemek için yanlarında taşıdıkları süpürge ile oturulacak yeri süpürürler. Dürüst ve sade bir hayat sürmeyi prensip edinen Cainistler, içki içmezler. Öldürmekten, yalan söylemekten, çalmaktan, seksüel ilişkilerde bulunmaktan, geçici mallar biriktirmekten vazgeçerler. Onlara göre, varlıkların ne başlangıcı ne de sonu vardır, hepsi ölümsüzdür.



    Modernizmin yakın geçmişi: Rönesans

  • KENAN BİLEN / Eğitimci
    İnsanın doğa ve teknik üzerine getirdiği yeni yaklaşımlarıyal modernizmin kendine özgü yakın geçmişi olarak ele alınan Rönesans, Fransızca "yeniden doğuş" anlamında kullanılmaktadır. Rönesans deyimi dar anlamda "antikçağ üzerindeki incelemelerin yenilenmesi, yeniden doğması" demektir. Ancak bu tanımlama Rönesans döneminin sadece bir yönünü açıklamaya yarar; bundan daha temelli ve daha geniş olan şey, bundan önceki çağların tanımadığı yepyeni bir insanın tarih sahnesine çıkmasıdır. Dolayısıyla bu dönem, çok canlı bir kaynaşma, çok genç bir yaratma sevinci ve "yeni"ye doğru çok istekli ve cesurca atılımlarla dolu bir çağ olarak değerlendirilmeye açıktır. Modernlik ve onun insan, doğa ve teknik tasarımının ilk örneklerini sunan bu dönemi Ernst Bloch şöyle değerlendirir: "Bu dönemin, insanlığın o zamana değin görmediği bir yeniden başlayışı ve yeniden doğuşu içinde barındırdığını, yeni insanın ve yeni toplumun burada doğduğunu görmek gerekiyor."

    Rönesansın en önemli kategorisi etkinliktir. Buluşlar, doğanın sırlarına ulaşma çabası, Ortaçağın küçümsediği ya da dışladığı bütün etkinlikler, bu dönemi baştan başa doldurur. Büyük ve herşeyi sarsan bir yenilik duygusu, sanattan tekniğe, ticaretten felsefeye kuramsal olsun, pratik olsun, ütün alanl arda yoğun bir biçimde yaşanmaktadır. Öyle ki, görkemlilik ve sonsuzluk izlenimini feodal, teolojik toplumun temellerini sarsmakta ve yavaş yavaş onun yerini almaktadır.

    Sanatta, ticarette, bilgide dünyevileşme ve maddeye yakınlaşma, Rönesansın doğu kavramının yeniliğinin en belirgin yönünü oluşturmaktadır. Lenoble, Rönesansı, hem Aristoteles, hem de Ortaçağ dünyasından kopuş anlamında bir ilerleme; hem de bilim öncesi, yasa öncesi düşünceye kadar giden animisi ve vitalist yönde bir gerileme olarak tanımlar.

    'Evrenin merkezi insan'

    Rönesans döneminin sanatsal beğenisi, genellikle "hümanizma"nın sınırlarını çizdiği bir çerçevede gelişme olanağı bulmuştur. Kültürün din egemenliğinden kurtarılıp ya da dinin kültür üzerindeki egemenliğinin sarsılıp sekülerleşmesi, daha 14. yüzyılda başlamış olmasına karşın, temelde sanatın herhangi bir araç olmaktan kurtulup kendi değerleri olan bağımsız "güzellik" ve "eğiticilik" gücüyle saygı duyulan bir veri olarak ortaya çıkma çabaları, bir yönüyle hümanizmanın kendi dolayımı içerisinde antikiteye dönüş isteğiyle birebir bağlantılıdır. Onlara göre, evrenin merkezi her türlü yapıp etmeleriyle çeşitli imkan ve yetenekleriyle "insan"dır.


  • 31 Mayıs 2003
    Cumartesi
     


    Künye
    Temsilcilikler
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED