T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Denktaşlaşmak

Kıbrıs kolay bir konu değil. "Hadi çözelim" diye ortaya çıktığınızda çözülüverecek bir konu da değil. Çözüvermek için sadece "vermek" gerekiyor. Onu da Türkiye'de "Bekara karı boşamak kolaydır" konumunda olmayan herhangi bir insan yapabilir mi, ben sanmıyorum.

Diyelim Tayyip Erdoğan... Türkiye'nin bugününde yarınında hizmet iddiası olan halkın sevdiği bir siyasetçi olarak, çözüm konusunda bunca ısrarlı iken, masaya Denktaş yerine bizzat otursa, "Annan Planı"na yekten imza atmadıktan sonra -ki atacağını sanmıyorum- yarın çözüm çıkar mı? Çıkmaz. Kaldı ki Tayyip Erdoğan'ın Annan Planı'na yönelik ciddi rezervleri bulunduğu biliniyor. Bunu en son, çözüm konusunda gene ısrarlı vurgular yaptığı NTV'de Murat Akgün'le yaptığı mülakatta ortaya koydu. Şöyle dedi: "Güney Kıbrıs da çözüme yanaşmıyorsa bu iş olmayacaktır. Denktaş'ın ilettiği öneriler ya kabul edilir ya edilmez. Çözmemek için geliyorlarsa sorun devam eder. Netice çıkar veya çıkmaz. Dediklerimizi yaptınız yaptınız. Eyvallah. Güle güle." Bu noktada Murat Akgün soruyor: "O zaman ne olacak?" Cevap şu: "Türk tarafı Türk tarafı olarak devam edecektir."

Bu ne demektir?

Bu çözümsüzlük demektir.

Yani eğer "Denktaş çözümsüzlük demek"se, Tayyip Erdoğan'ın Denktaşlaşması demektir. Kıbrıs konusunda, bugünkü haliyle herkes biraz Denktaşlaşmak zorundadır. Şayet Kıbrıs diye bir duyarlılığı mevcutsa.

Çünkü çözüm kolay değildir.

Çözümün bu derece zorlaşmasında bizzat AB'nin Türkiye'ye yönelik kötü niyetli "kol bükmesi" vardır. Türkiye'ye umut vermeyen, ya da umutları bir başka bahara erteleyen, ama Rumları peşinen AB üyeliğine alan ve Kıbrıs Türklerine "Hadi çözün, çözerseniz AB'ye gireceksiniz, çözmezseniz sonunuz cehennem olur" diyen, böylece tam ifadesiyle ahlaksız bir teklifte bulunan AB'nin kol bükmesi...

Buna bir de tehdit ekleyin: Kıbrıs'ı çözmezseniz, bundan sonra Kıbrıs ihtilafı AB ile Türkiye arasında bir ihtilaf olur, yani Türkiye AB'nin toprağını işgal etmiş bir ülke haline gelir.

Ve ardından bir tehdit daha: Kıbrıs'ı çözmezsen AB'yi unut.

Böylece Türkiye'yi tıkıyor, Kıbrıs Türkünü tıkıyor.

Ölümlerden ölüm beğen: Ya Annan Planı ile öl, ya da plana karşı çıkarak...

Aslında AB'nin Türkiye'ye karşı yürüttüğü ikircikli, muğlak, kaypak politika karşısında "Acaba Kıbrıs meselesi çözülürse Türkiye AB bünyesine alınacak mı?" sorusu herkesin içinde saklı olarak duruyor.

Burada AB'nin yaptığı en önemli hukuksuzluk garantörlük anlaşmasını hiçe sayarak, Türkiye'nin görüşü - onayı alınmadan Rum kesiminin, Kıbrıs'ı temsilen birlik bünyesine dahil edilmesidir. "Kıbrıs'ta çözüm" diye bağıranlar, AB'nin bu hukuksuzluğuna isyan etmeyi neden düşünmezler? Yarın Ege konusu gündeme gelecek, aynı durum orada söz konusu olacak. AB, Helsinki Zirvesi'nde, Türkiye'nin AB aşkını kullanarak orayı da, böyle bir dar alanda çözmeyi takvime bağladı.

AB ile ilişkiler ne yazık ki, Türkiye'nin milli çıkarlarını budaya budaya gelişiyor. Keşke Türkiye'nin tüm bu ilişkileri dengeleyecek ve AB ile çok daha sağlıklı platformda ilişki geliştirmesini sağlayacak dış politika imkanları olabilseydi.

En kötüsü, milli çıkarlarınızı kıstırılmışlık ve mecburiyetler planında korumak zorunda kalınması olmalıdır.

Tabii bir de olaya, Kıbrıs Türk toplumunun sergilediği görüntü açısından bakmak gerekiyor. Kıbrıs meselesinin zorluğunun önemli bir boyutu da bugün artık Kuzey Kıbrıs'taki insan unsurunun sergilediği tavırda ortaya çıkmaktadır. Milli bir dava, arkasında, büyük toplum desteği mevcutsa sağlıklı savunulabilir. Değilse yola bir sıfır mağlup çıkarsınız. Kabul etmek gerekir ki Kuzey Kıbrıs'ta sokağa yansıyan onbinlerce insanın protest görüntüsü, Denktaş'ın işini herkesten çok zora sokmuştur. Bu toplum yapısının oluşumunda da, Denktaş ve 1974'ten beri oradaki statüyü oluşturan Türkiye'nin genellikle asker ağırlıklı yansıması etkili olmuştur. Yani oturup bir özeleştiri yapmak gerekiyor. (Burada acı da olsa Denktaş'a, Tayyip Erdoğan'a cevap yetiştirmek yerine oturup kendi toplumunun nasıl bu hale geldiğini, kendisinin bu işteki sorumluluğunu muhasebe etmesini hatırlatmak da bir görevdir)

Aslında biraz dikkatlice bakıldığında Türkiye'de de milli meseleler karşısındaki hassasiyetin ciddi yıpranmalar geçirdiğine tanık olunacaktır. (Acaba kapılar açılsa Türkiye nüfusunun yüzde kaçı Avrupa'ya taşınacaktır ya da Amerika'nın yeşil kartı için ne kadar başvuru olacaktır sorusu önemsiz mi? ) Nasıl oluyor bu? İnsanlar neden hakim iradenin sunduğu değerlerle bütünleşmiyor, neden hakim iradeye öfke duyuyor, neden bu öfke, milli meseleler karşısında hassasiyet zaafına kadar uzanabiliyor? Bunların sağlıklı cevaplarınının bulunması gerekiyor.

Kıbrıs zor bir konu...

Bana göre Tayyip Erdoğan da iki kere düşünmeli konuşurken, Denktaş da, askerler de, Kıbrıs Türk toplumu da...


31 Ocak 2003
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED