T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İdealizmden realizme geçerken....

"Türkiye'de 'oyun'da" diyor bir gazete haberi. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da artık "vahim gelişmeler" ve "denklemin dışında kalmamak"tan söz etmeye başladığına göre, gazete haksız sayılmaz herhalde... Erdoğan devam ediyor: "Gerçekçi bir politika yürütüyoruz. İdealizmimizi zedelemeyen bir gerçekçiliğin ve gerçekçiliğimizi anlamsızlaştırmayan bir idealizmin dengesini tüm tutumlarımızda gözetiyoruz."

Peki Gül Hükümeti'nin savaşı önlemek için sergilediği "idealizm"in hızla soğuk bir "gerçekçiliğe" dönüşmesini nasıl açıklayacağız? Irak krizi etrafında "büyük gün"ün biraz daha yaklaşması dışında ne tür yeni gelişmeler ortaya çıktı? Hemen hiçbir şey... "İdealizmimiz"in gündemde olduğu dönemde bizi ikna etmeye yetmeyen deliller daha mı güçlendi ki "gerçekçi" olmaya karar verdik? Tam aksine, bu zaman zarfında silah denetçilerinin 28 Ocak'a yetiştirdikleri raporlar "idealizm"de ısrar etmemizi gerektirmiyor mu? ABD tarafından BM Güvenlik Konseyi'ne sunulan "yeni deliller" bizim "idealizm" cenahında kalmamız için delil teşkil etmiyor mu? Yani sözün kısası, "denklem" krizin başından beri aynı denklem; krizin patlak vermesinden beri olduğu gibi "bilinmeyeni" çok bir denklem, değişen bir şey yok....

Türkiye bu savaşta tabii ki en "gönülsüz" rolünü oynamalıdır. Türkiye, Amerikan ve İngiliz petrol şirketlerinin ve "Türk medyası"nın muharip kalemlerinin gönlünü hoş tutmak için tek bir "asker" ya da "sivil"ini bile feda etmemelidir. Bir ülkenin -bir küçük grubun arzusu dışında- aklının hiç mi hiç yatmadığı bir savaşa girdiği görülmüş bir şey midir? Bir ülkede halkın neredeyse tamamı "Savaşa Hayır" derken, hangi halk temsilcileri bu tercihin aksi istikametinde karar alabilir? Yoksa üzerine çok laf edilen "milli irade"nin yepyeni bir yorumuyla mı karşı karşıyayız?? "Kore"yi komünizme teslim etmemek için bastırıyorlardı, anladık; "Barış Harekatı" Kıbrıslı Türkler'i koruyacaktı, anladık; 30 bin genç insanın ölümüne mal olan savaşın "Vatan bir bütündür, bölünemez" düsturuna sadakattan kaynaklandığını söylüyorlardı, hadi diyelim onu da anladık.... Peki bu savaşın Türkiye açısından gerekçesi, dayandığı "ideal" ya da "reel" gerekçesi ne? ABD ve İngiltere'nin haddinden fazla "reel" menfaatleri bizim açımızdan niçin kuvvetli bir gerekçe oluşturuyor? "Yaşlı Avrupa"dan uzak duralım, ABD ve İngiltere uğruna gençken vuruşup genç ölelim diye mi? Şurası bir gerçek ki, Türkiye'nin artık en ufak bir savaşı bile kaldırabilecek mecali yok... Türkiye fakir, Türkiye güçsüz, Türkiye sulh zamanında bile ekmek ve sağlık hizmeti kuyruğunda saatlerce bekleyen bir ülke... Zavallı halkın cebinde tek bir "atropin enjektörü" bile yok.... Kıbrıs'ta olduğu gibi Kuzey Irak'a ilişkin olarak da yıllardır bir milim ilerlemeyen "çözümsüzlük" politikasından başka bir şey üretememiş olan bir dış politikanın öne sürdüğü gerekçelere dayanarak ayakta zar zor durabilen bu ülke savaşa sürüklenir mi?

Peki AKP şu kadar milletvekili ile iktidara gelmeden önce kendisini bekleyen Irak sorunundan habersiz miydi ki, üç ay içinde "gerçekçiliği" seçmeye karar veriyor? Ben bu soruyu ortaya attığımda genellikle şu cevabı alıyorum: "Hadi bakalım, kolaysa gel de sen çöz!" Benim bu cevaba cevabım da her zaman şöyle oluyor: Ama ben iktidara gelmeye uğraşan (ve gelen) bir parti değilim ki... Eğer iktidara yürüyen bir parti olsaydım, pekçok sorun gibi tabii ki kapıda bekleyen bu konu hakkında da kafamda bir çözüm olması gerekirdi. Siyaset "Kervan yolda düzülür" anlayışını kaldırır mı?

MAZLUMDER Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Şubesi Başkanı Ahmet Mercan açıklamasında şöyle diyor: " 'Ahlaki önceliğimiz barış, siyasi önceliğimiz Türkiye'dir' yaklaşımı Makyavelist bir yaklaşımdır. Türk halkı, temsilcilerini ahlaki önceliklerini ötelesinler diye Meclis'e göndermemiştir. Ahlaki açıdan öncelikli olan her ne pahasına olursa olsun önceliklidir." Mercan'ın açıklamasında dikkat çeken bir diğer bölüm de şöyle: "T.C. uluslararası anlaşmalara aykırı bir anlaşma içinde yer alamaz. Binlerce masum insanın öleceği belli iken Türkiye bu insanların kanı üzerine kurulu hiçbir denkleme tâbi olamaz."

Unutmayalım; Amerikalı ve İngiliz yetkililer büyük bir "soğukkanlılık"la savaşta "nükleer silah" kullanımının mümkün olduğunu açıklayabiliyorlar... Yani unutmayalım; bu derece "soğuk" müttfefiklerle birlikte giriyoruz savaşa....

"Çok yazık" demek için hâlâ erken mi bilmiyorum... Halkın büyük bir bölümünün kendilerini "kapalı" bir toplumdan ve yönetimden kurtarmak için can havliyle sarıldıkları bir "başka iktidar umudu"nun daha kırkı yeni çıkmışken ülkeyi "kapalı oturumlar"la ucu fevkalade açık bir maceraya sürüklemeye çalışmasını nasıl açıklayacağız?


8 Şubat 2003
Cumartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED