T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R
'Patinaj çekmeyin efendiler!'

Si adlı albümüyle Kürtçe müziğe hız katan Rojin'in ilginç bir hayat hikayesi ve isyanı var. Rojin, "Artık birileri hayata patinaj çekip 'Sen bunu konuşma, sen türban takma' demekten vazgeçmeli" diyor.

Hayat hikayesi Yeşilçam filmlerine taş çıkartacak ölçüde olan Rojin, Sony Müzik'ten çıkan Si isimli albümünde Kürtçe single ve remiskler yaptı. 'Azmin elinden hiçbir şey kurtulmaz' sözünün yaşayan örneği sayılabilecek Rojin'le albümünü ve müzik üzerine kurulu hayatını konuştuk. Ortaya keyifli bir söyleşi çıktı.

Lübnanlı bir anne ve Nusaybinli bir babanın kızısınız. Adanalı'sınız. En baştan başlayalım: Ailenizden. Onların hikayesi nereden başlıyor?

Kamışlo ilçesi Nuseybin'le sınırdır. 1950'li yıllarda babam sınır ticareti yapıyor. Annem Kamışlo'da bir markette kasiyerlik yapıyor ve çarşaflı bir kadın. Babam oraya gelip gittikçe anneme âşık oluyor ve tam altı sene bunlar hiçbir şey konuşmuyorlar. Sonra aracılar falan bulunuyor, kız isteniyor. Ama iş o kadar kolay olsa ne âlâ. Babamı gözü tutmayan dedem, annemi çok zengin bir Arap petrolcüye veriyor. Babam da annemi kaçırıyor. Adana'ya geliyorlar ve on çocukları oluyor ama zor tabi. Zeki Alasya'nın 'Kimini eşek tepti, kimini inek vurdu' repliği gibi çocukların yarısı ölüyor. Ben, kalan beş çocuğun tam ortancasıyım.

Adana'da güneş altında pamuk toplayan ilkokul çağında bir ırgat. Sonra konservatuar ve Ankara.. Sonra Almanya, İngiltere ve ülkemize dönüşte tiyatro, diziler ve iki albüm...

Hayatım boyunca sanki sırtımda bir kamera var diye düşündüm. Ayağımda lastik Adana'da ırgat tarlalarında çalışırken, 'Birgün buralardan çok farklı bir yerlerde olacağım' diye düşünürdüm. Ve kapı lisedeyken açıldı. Adana Belediye Konservatuarı'na gitmeye başladım. Abartısız söylüyorum, konservatuara her gidiş-dönüşümde babamdan dayak yiyordum. "Tiyatro törelerimize yakışmaz" diye. Annem de "Boyun posun devrilmeye, ne işin var oralarda!" deyip bin türlü laf söyleyip feveran eder, üzerime terlik-süpürge atardı. Bu tam bir yıl sürdü ve ailem biryerden sonra dayakla uslanmayacağımı anladı. Onlar da kabullendiler. Üniversite sınavı sonuçları açıklandığında ise artık amaçlarıma epey yaklaşmıştım. Dört okulu birden kazandım. Eskişehir, Bilkent ve Hacettepe Konservatuarları ile Ankara Dil-Tarih Fakültesi. Hacettepe'yi tercih ettim.

Aileden de veto almıştınız. Ankara'da nasıl ayakta kalabildiniz peki?

O da ayrı bir hikaye. Ben Adana'dan gelmiş fakir bir kız. Diğer arkadaşlar ise özel arabası olan zengin çocukları. Yurtta jeton sattım, okulun karşısındaki benzinlikte arabaların camını sildim. Şan dersleri alıyorum bu arada. Şimdi bunları gülerek anlatıyorum ama, zordu o zamanlar. Sınıf arkadaşın son model bir arabayla geliyor ve sen onun camını siliyorsun.. Birinci sınıfta, okulun Taziye isimli bir oyunu için Almanya'da festivale katıldık. Böylece yurtdışını da görmüş olduk. Mezun olduktan sonra Türkiye, Almanya ve Macaristan ortak yapımı bir gençlik oyunu için Türkiye'yi temsilen İngiltere'ye gittim. Bana bu işi teklif ettiklerinde şok olmuştum. Daha Türkçe'yi bile doğru dürüst bilmiyordum. Dedim, "Ben mi gidecağım?." Ve böylece 8 aylık İngiltere macerası başladı. İngiltere'de kaldığım dönemde önemli birşey öğrendim: İnsan isterse aynı anda birçok şeyi yapabilir. Oyun oynayabildiğime göre, şarkı da söylerim..

'Aha bu gız Haluk Levent'in dişisi olacah'

Zor geçen yılların ardından müzik piyasasına girişiniz nasıl oldu?

O da ayrı bir hikaye. Bir arkadaşım var: Fırat Başkale. Çok iyi Kürtçe okur. Şivan'ın (Şivan Perver) Türkiye şubesidir hani. Fırat'ın şirketinin sahibi Siirtli biri. Müzikle âlâkası yok. "Biz size gasset yapmah istiyoriz" dedi. Ben bir ara Tobar diye bir yerde sahne almıştım. Adam beni orada görünce demiş ki, "Aha bu gız Haluk Levent'in dişisi olacah." Neyse beş yılda beş albüm yapmak üzere anlaştık adamla. Bir yıl, iki yıl derken 4 yıl geçti birşey yok ortada. Arıyoruz, "Aloo fabrihadayız" diyor. Ne iş çevirdiğini bilmiyoruz tabiî. Bir süre sonra da ilk albüm olan Ya Hep Ya Hiç'i çıkardık.

Gelelim Si'ye. Türkçe'de "gölge" anlamına gelen Si, mini bir albüm olmuş. İlerde çıkacak bir albümün habercisi gibi..

-Ya! Daha düğün olmadan çocuk oldu.. Bir yıl önce Sony Müzik'le anlaşıp, önce bir single yapalım demiştik. Böylece Si ortaya çıktı. İlklerin albümü oldu Si. İlk kez Kürtçe bir single ve remiks yapıldı. İlk kez barlarda Kürtçe hareketli bir parça çalıyor ve ilk kez uluslararası bir firma, böyle bir albüme sahip çıktı. Gerçekten Sony Müzik'te çalışan tüm arkadaşlar olağanüstü gayret sarfettiler. Her saatim dolu. Bilseydim anamın dediğini yapar, öğretmen olurdum.

Albümdeki tüm parçalar Kürtçe'mi?

-Yok yok, albümdeki iki parçanın Kürtçe, Türkçe ve Arapça remiks ve singleları var.

  • ÖMER ÇAKKAL

  •  
    Sorunlara kitaplı çözüm
    Ümraniye'deki A. Süheyl Ünver Kütüphanesi, bilindik kütüphanelerden değil. Her gün artan müdavimlerinin sorunlarına kitaplı çözümler üreten kütüphane biraz daha büyümek istiyor.
    Hamidullah anılıyor
    Son devrin en büyük İslam âlimlerinden biri olan ve geçtiğimiz aylarda ABD'de vefat eden Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İrfan Vakfı'nın tertip ettiği, ülkemizin değerli bilim adamlarının katılacağı bilimsel bir toplantı ile anılıyor. Bugün 10.00-16.00 saatleri arasında Kadırga Kültür Sanat Merkezi'nde gerçekleştirilecek toplantıda, Prof. Ahmet Ağırakça, Prof. Hayrettin Karaman, Prof. Salih Tuğ, Prof. Mehmet Akif Aydın, Prof. İhsan Süreyya Sırma, Doç. Mustafa Bilge, M.Beşir Eryarsoy ve Muhammed Hamidullah Ağırakça merhumu çeşitli yönleriyle ele alacaklar. Alanında çığır açan eserleriyle 20. yüzyılda özellikle Batı dünyasının bilim ve düşünce çevrelerindeki önyargılarla yüklü geleneksel İslam algısınının değişmesinde önemli katkılar sağlayan Prof. Hamidullah, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu ülkelerde kitapları ve dersleriyle pekçok aydının yetişmesine vesile oldu. Tel: 0 216 310 62 90
    İki kadın öykücü Hece'de
    Aylık edebiyat dergisi Hece 74. sayısı ile okurunu selamlıyor. Dosya konusu olarak Nalan Barbarosoğlu ve Münire Daniş'i alan öykü odaklı Hece yine okunası bir sayıya imza atıyor. Hasan Aycın'ın Çizgi'si ile başlayan dergi, Cahit Koytak'ın iki şiiri ile devam ediyor. Ömer Lekesiz, Nalan Barbarosoğlu'nun Ayçiçekleri adlı kitabını derinlemesine inceliyor, Suavi Kemal Yazgıç'ın Münire Daniş ile öykü üzerine yaptığı söyleşisi, yazarın yayınlanan kitapları ve üslubu etrafında gerçekleşiyor. Hüseyin Su, Necip Tosun, Dilek Aslaner öyküleri ile katılıyorlar bu sayıya. Mehmet Ragıp Karcı, Hüseyin Atlansoy, Kenan Çağan, Erdal Çakır, Ömer Erinç, Halil Güney, Seyhan Aslan, Atıf Bedir, Nizar Kabbani, Ali Doğru, Özge Dirik, Elif Sofya, Kemal Yanar, Muhiddin Bilge, Muharrem Sevil son sayıda yer alan şairler. Bilgi için tel: 0 312 419 69 13
    8 Şubat 2003
    Cumartesi
     
    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED