T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İçeriyi de ihmal etmeyelim!

Birkaç gündür Irak ve Çeçenistan gibi "dış dünya" ile meşguldük diye "içeriyi" ihmal ettiğimiz sanılmasın. Geçen hafta "iç dünya"da gazetelere de yansıyan öyle enteresan bir olay yaşandı ki, kaç gündür bir fırsat bulup da yazsam diye sabırsızlanıyorum....

Olayımız Antalya'da cereyan etmiş. Bu güzel şehrimizde 1998'de şehrin önde gelenlerinin katılımıyla açılışı yapılan "Antalya Şehitler Anıtı"nda bir vatandaşın şikayeti üzerine önemli bir hata tespit edilmiş. Anıtta tespit edilen hata şöyle böyle değil. Şikayette bulunan "adı açıklanmayan vatandaş"a gelinceye kadar kimse tarafından fark edilmemesi ise ayrıca enteresan...

Tespit edilen hata şu: "Antalya Şehitler Anıtı"nda yer alan askerler "ters " yürüyor; yani askerlerin sağ ayak ve kolları aynı anda havada görünüyor... Ortaya çok tuhaf bir manzara çıkmış tabii... Gazetede yer alan anıtın fotoğrafında da açıkça seçildiği gibi askerler gerçekten de normal hayatlarındaki gibi yürümüyorlar... Öyle bir hata ki, bunu yapan heykeltıraşı Akademi'nin ikinci sınıfına geçirmezler. Ayrıca sadece bu da değil; "Antalya Şehit Anıtı"nın askerleri (fotoğrafa bakarak konuşuyoruz tabii ki) öyle tasvir edilmişler ki, hepsi sanki birer balet...

Neyse, 4 yıl sonra dikkatli bir Antalyalının şikayeti sonucu olaya el konulmuş. Antalya Büyükşehir Belediyesi Kültürel Hizmetler Daire Başkanı Müfit Karacan (offf.. bu ne uzun bir kartvizit bu böyle, yaz yaz bitmiyor!) hatanın anlaşılması üzerine şöyle konuşmuş: "Anıtta gerçekten büyük bir tasvir yanlışlığı yapılmış. Bizim de bugüne kadar dikkatimizi çekmemişti.(...) Gerekirse anıtı yeniden yaparız."

Peki ya heykeltıraş nerelerde, o bu konuda, bu müthiş eseri hakkında yapılan şikayete ne diyor?

Ben en çok işte bu fasılda eğlendim... Cüneyt Çağlıyan adlı heykeltıraş (gazetede fotoğrafı da var) şikayetçi Antalyalı'nın şikayetini cevaplarken öyle laflar ediyor ki, bana sorarsanız Antalya bir an önce bu helkeltıraşın anıtına da kavuşmalıdır, derim! Çağlıcan'ın eserine ilişkin getirdiği açıklamalar önemli, çünkü bu sözler ülkemizde giderek hemen herkesin büyük bir "yalan"ı nasıl gönüllü olarak paylaşmakta olduğunun iyi bir örneğini teşkil ediyor.

Mutlaka çok şaşıracaksınız ama heykeltıraş Çağlıyan, şikayete konu olana hatayı "bilerek" yaptığını söylüyor! "Nasıl yani" mi? Sözü heykeltıraşa bırakalım, çünkü ağzından çıkanların özetlenebilmesi gerçekten imkansız: "Savaşa karşı olan düşüncemi nasıl anlatabileceğimi düşündüm. Heykelin yapıldığı dönemde terör olayları çok yoğundu. Düzgün yürüyen Türk askerlerini, savaşan askerler olarak ele aldım. Ama ters yürüyenleri, bir kitle içinde çok fazla belirtmemem gerektiğini düşündüm. Yüzüne peşe taksam, asker dışında biri olduğu belli olacaktı. Ters yürüyenler, askeri provoke edenleri simgeliyor. O dönemde birçok insan vardı, yıkıldı, bombaladı. Bu olayların çoğu askerin üzerine kaldı."(!)

Bütün bu laflardan siz bir şey anladınız mı bilemem ama bana sorarsanız, "Heykeltıraşımız hem yeteneksiz, hem de çok kurnazmış!" derim! Anıtın yapımına başlamadan bir tören kıtasını gözlemeyi bile aklına getirmeyen bu "artis"in durumu nasıl kurtarmaya çalıştığına bakın! "Ters yürüyen asker figürleri" askeri provoke edenleri simgeliyormuş... Heykeltıraş bayağı ısrarcı da; anıttaki askerlerin hatalı yürüşlerine müdahale edilmesi durumunda "anlatmak istediği konunun yok olacağını ve anlamın kalmayacağını" da ileri sürmüş. Allahtan Belediye'nin heykel işlerine bakan Müfit Karacan var. "Türk askerini provoke edenleri"in figürünün anıtta yeri olmadığını hatırlatıp şöyle devam etmiş: "Türk askerini provoke edenleri anlatıyorum demenin hiçbir mantık ve akılcı yanı yok."

Hadi bakalım; bir bu eksikmiş gibi şimdi de aldınız mı başınıza "ters yürüyen asker anıtı" sorununu?

Peki "Biz" niçin böyleyiz? Bir o eksikmiş gibi niçin bir de peşpeşe gelen "anıt" sorunları yaşıyoruz?

Cevabını tabii ki siz de biliyorsunuz. Çünkü memleketimizde hemen her şey gibi "anıt" dikmek de samimi değil... Dün Diyarbakır'da bugün Antalya'da yarın bakalım nerede... Pekçok acı gibi "şehitler"in acısını da gerektiği gibi duymuyor, yasını gerektiği gibi tutamıyoruz... Herşey gibi "anıtlar" da bir ton anlamsız laf ve icraatın geçici bir malzemesinden ibaret... Evet, herşeyden önce samimiyet eksikliğinin ürünleri bunlar... Sanki herşey kimsenin inanmadığı bir "oyun"un parçası....


16 Şubat 2003
Pazar
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED