AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Türkiye gerçeği

YÖK konusuna bir kere daha eğilmek istiyorum. Bu defa "başörtüsü" konusundan bahisle... Tıpkı "İHL" konusunda olduğu gibi, Gürüz-Alemdaroğlu çizgisi, YÖK'le ilgili her farklı girişime "başörtülüleri kurtaracaklar" söylemiyle karşı çıkıyor, muarızlar da, "Hayır, niyetimiz o değil" diye savunmaya geçiyorlar. İşin sonunda "başörtüsü özgürlüğü" savunulamaz bir alanmış gibi algılanma noktasına itiliyor.

Burada önemli soru şu: Acaba başörtüsü alanında Gürüz – Alemdaroğlu çizgisinin toplumsal bir karşılığı var mı? Yoksa bu çizginin tüm söylemi, Türkiye'de etkin belirli güç odaklarına hitap edip, oradaki kuvvet kullanma potansiyeli ile, yönetim üzerinde sonuç almaya mı yöneliktir?

Ben ikincisinin doğru olduğunu düşünüyorum.

Yani, Gürüz – Alemdaroğlu çizgisinin toplumsal karşılığı yoktur denilemese bile çok sınırlıdır, asıl amaç, başörtüsünü her nasılsa "siyasal simge" diye algılama noktasına gelen etkin güç odaklarının kuvvet kullanma potansiyeliyle bağlantı kurup, yönetimi kontrol altında tutmaktır.

Önce TESEV, daha sonra da Milliyet gazetesi tarafından yaptırılan kamuoyu araştırmaları Türk toplumunun büyük çoğunluğuyla hem üniversitelerde (yüzde 75.5) hem de kamu alanında hizmet verirken (yüzde 62.6) başörtüsü yasağına karşı olduğunu ortaya koydu. Milliyet'in araştırması ayrıca, Türkiye'de kadınların yüzde 77.2'sinin "başlarını örttüğü" sonucunu ortaya koymuştu. Yani denebilir ki, Gürüz – Alemdaroğlu çizgisi en azından bu yüzde 77.2'sinin kanaatiyle buluşmuyor.

Geriye yüzde 23.8'lik bir "başı açıklar" rakamı kalıyor.

Hayati soru şu:

-Acaba bu yüzde 30'lar, Gürüz – Alemdaroğlu çizgisinin sosyal tabanını mı oluşturuyor? Yani ortada kemikleşmiş bir yüzde 30'luk "yasakçı taban" mı var?

Hoş, böyle yasakçı bir taban olsa bile, bunun diğer yüzde 70'in değil, tek bir insanın bile özgürlük alanını daraltma hakkı bulunmadığı açık. Ama ne de olsa yüzde 30'luk yasakçı bir topluluk, Türkiye gibi demokrasisi henüz bıçak sırtında olan ülkelerde kimi güç odaklarıyla da elele verince istikrarsızlıklar ortaya çıkarabilir.

Bu durumda "Yüzde 30'luk yasakçı taban var mı?" sorusu önem kazanıyor.

İşte bu noktada "Başı Açıklar Anketi" gibi bir çalışma anlamlı oluyor. Sanırım böyle bir kamuoyu araştırmasının lüzumunu ilk vurgulan kişi, Nazife Şişman oldu. Nazife Hanım'ın önerisini hayata geçirme işini de Gerçek Hayat dergisi üstlendi.

Optimar adlı araştırma kurumu tarafından yapılan ve Gerçek Hayat'ın 11 Temmuz 2003 tarihli nüshasında sonuçları açıklanan araştırma ilginç sonuçlar ortaya koyuyor. Dergi, yapılan çalışmanın bir anlamda "Başı açıklar mevcut sistemin yedeğindeki nesneler mi?" sorusunun cevabını da ortaya koyduğunu vurguluyor. Bunu başı açıklar "Yasakçı Gürüz – Alemdaroğlu çizgisi"nin "hınk deyicisi mi?" şeklinde okumak da mümkün.

Araştırma sonuçları buna imkan vermiyor. Hatta aksine bir durum söz konusu. Ya da, Gürüz – Alemdaroğlu çizgisinin bir toplumsal karşılığı varsa bile bu, azınlığın azınlığı bir görüntü arzediyor.

Rakamlara bir bakalım.

-Başı açıkların yüzde 78.5'i kendisini "dindar" olarak tanımlıyor.

-Her dört başı açık kadından üçü hacca gitmek istiyor.

-Başı açık kadınların yüzde 11'i düzenli olarak namaz kılıyor.

-Her dört kadından 3'ü çocuğunun din eğitimi almasını istiyor.

-Başı açık kadınlardın yüzde 78.4'ü dini gün ve gece ve bayramları kutluyor.

-Başı açık kadınların yüzde 67.5'i düzenli oruç tutuyor.

-Ve başı açık kadınların yüzde 50.3'ü "başörtüsü İslam'ın bir emridir" diyor.

İşte bir Türkiye fotoğrafı.

Demek ki, başı örtülü olmayan yüzde 23.8'lik bir bayan topluluğunun bile yarısı, "Başörtüsü İslam'ın bir emridir" demekte...

Bu durumda, "başörtüsü" bir "Türkiye gerçeği" olmuş oluyor ve "başörtüsü yasağı", aslında Türkiye gerçekleriyle boğuşan bir iradenin yansıması anlamına geliyor.

Kuşkusuz Türkiye'de Gürüz – Alemdaroğlu çizgisini yansıtan başörtüsü yasağı gibi bir yığın yasal çerçeveden söz edilebilir. Ama o yasal çerçevenin bile Türkiye vakıası ile çeliştiğini, boğuştuğunu, Türkiye gerçekliğine rağmen var olduğunu görmek gerekiyor.

Kim ne derse desin, "başörtüsü gerçeği" bütün iktidarlara, her çizgideki bütün siyasilere kendini kabul ettirme istidadında bir hadisedir. Gürüz – Alemdaroğlu çizgisini de, topluma bunca yabancılaştıran bir hadisedir. Gürüz – Alemdaroğlu çizgisi bile negatif anlamda, "başörtüsü gerçekliği"ni haykıran semboller haline gelmişlerdir.

Bir gün...

Evet bir gün, Gürüz ve Alemdaroğlu'nun harekete geçirmek istediği etkin odaklar da, varlıklarına vücut veren Türkiye gerçekliğinin farkına varacaklar, ve o zaman o çizgi, en yalnızların dramatik rolünü oynayacaktır.


12 Temmuz 2003
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED