AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

D Ü Ş Ü N C E    G Ü N L Ü Ğ Ü
Duygular simaya akseder

Hayat boyunca hayır düşünen, gönlünü güzel duygularla dolduran, davranışlardan asâlet, samimiyet fışkıran, biraraya geldiği mü'min kardeşlerine daima hakka giden yolu gösterenlerden olunuz. Bu hayatı geride bıraktığınızda, peşinizden gözyaşları dökülürken, hayırlı bir ömürle Rabb'ına kavuşma sevinciyle kendisi gülenlerden olunuz.

İnsanın yaratılış güzelliği kendi elinde değildir. Ancak yüzüne akseden duyguları kazanmak, iç dünyasını güzelleştirerek bunu dışa aksettirmek ve gönüllerde taht kurmak büyük bir oranda kendi elindedir.

İbret gözüyle bakan için, milyonlarca güzelliği kâinatta bir arada bulmanın mümkün olduğu inkar edilmez bir gerçektir. Gök kubbenin saatlerce bakmaya değer güzelliği, bir gülün, bir karanfilin kıvrım kıvrım yaprakları, görünümü, canlılığı, kokusu, her hücresinin akıllara durgunluk veren yapısı... hayranlığın ufkunu zorlayan duygulara yelken açan bir dünya...

Ama insanın yaratılışı, hepsinden başka. Zikr-i Hakîm'de;

"Biz insanı en güzel şekilde yarattık" (Tin-95/4) buyuruluyor.

Yaratıcı'nın, insan yüzündeki kudret tecellisi ise hepsinden başka... Yaratılış inceliği, duyu organlarının yer alışı, konuşurken, gülerken, ağlarken, sevinçli, hüzünlü anlaradki tavrı, gözlerin görmekten öte ifâde ettiği mânâlar...

Hepsi, hepsi ibret gözüyle bakanı ifâdeden aciz bırakacak derecede. Ancak bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz mânâ şu hadîsi şerifteki mânâdır:

"Allah bir kimsenin içinde sakladığı duyguların örtüsünü yüzüne giydirir. Bu duygular hayırlı ise, yüzüne giydirilen örtü de hayırlı, şerli ise o da şerlidir."

Osman (r.a.), Rasûlullah'tan (s.a.v.) aldığı terbiye ile aynı inceliği biraz değişik olarak ifade ediyor:

"Allah, bir kimsenin içinde sakladığı duyguları, mutlaka yüz hatlarına, yüz ifadelerine, konuşurken kullandığı kelimelere ve kelimelerin teleffuz ediliş şekline aksettirir."

Ömer (r.a.)'in aynı inceliği ifade eden bir başka güzel sözü:

"Kim kendi iç dünyasını, gönlündeki duyguları güzelleştirirse Allah da onun dış dünyasını güzelleştirir." İç dünyanın simâya aksedişini belki tarif zor. Ancak hepimiz bunun her gün değişik örneklerine tanık oluyoruz. Bir insanın, acılarını, üzüntülerini, sıkıntılarını, sevincini, öfkesini... yüzünden anlamak mümkündür.

Bunların birçoğu gelip geçici duygular; dolayısıyla yüzdeki geçici ifadelerdir. Kalıcı olanlar ise daha derindir. Devamlı öfkeli ve saldırgan insanın alın kırışıklıkları, kaşları ve gözleri, yüz hatları ne kadar belirgindir. Devamlı ve derin hüzün, bir yüze nasıl da çöker?.. Bu hüzün yıllar yılı sürmüşse geçen zaman kendisini herhangi bir şekilde nasıl da hissettirir!? Bencillik nasıl da kendini belli eder.

'İnsanın iç dünyasını yüzünden okuyabilirsiniz'

İç dünyası kan ağlayan birinin dış dünyasının günlük güneşlik olması, yüzünün gülmesi ne kadar zordur? Gülse, acısı gülüşünde bile bellidir. Biz; "acı acı gülme" ifadesini kimler için ve niçin kullanırız? Hilekâr gülüş, içten gülmeden, sırıtma tebessümden ne kadar farklıdır?

Birçok insanın iç dünyasını yüzünden okursunuz. Hele de zaman geçmiş, geçen yıllar yüzlerde iz bırakmaya başlamışsa, bu yılların kökleştirdiği duygular, daha rahat okunabilen izler bırakırlar.

Güzel hasletler de yüzlerde iz bırakır. Yüzdeki nûr, elbette ki çok şeyler ifade eder. Detaylara bakınca görünümü o kadar da güzel olmayan insanlar görürsünüz; ancak onların yüz bütünlüğü, jest ve mimikleriyle, tebessümleri, edâ ve tavırlarıyla... bütünleşince gönlünüzü fethedebilir. Size, ilk bakışta daha güzel görünen birinden daha sevimli ve sıcak gelebilir. Bütün bunların ayrı bir dili vardır ve bu dil insana çok şeyler anlatır.

Tıp dalında Nobel ödülüne lâyık görülen, birçok dillere çevrilen ve okunmasında fayda gördüğümüz "İnsan Denen Meçhul" adlı eserde yer alan şu cümlelere dikkat ediniz: "Yüzün, gözün, yanakların, göz kapaklarının ve diğer bütün hatların şeklini, deri altında ve yağ içinde hareket eden düz kaslar tesbit eder. Ve bu kasların durumu da düşüncemize göredir. Şüphesiz herkes yüzüne arzu ettiği ifadeyi verebilir. Fakat bu maskeyi devamlı şekilde muhafaza edemez." Yüzümüz, bizim haberimiz olmadan, yavaş yavaş şuur hallerimizin modeli olur. Ve yaşın ilerlemesi ile de, duyguların, iştihaların, insanın bütün tutkularının en doğru imajı haline gelir. Bir gencin güzelliği, yüz hatlarındaki tabiî bir ahengin sonucudur. Bir ihtiyarın pek nadir görünen güzelliği ise, onun ruh halinin bir tezâhürüdür.

Yüz şuur faaliyetlerinden çok daha derin şeyleri de ifade eder. İnsanın yüzünden yalnız kusurlarını, meziyetlerini, zekâsını, aptallığını, duygularını, en gizli itiyadlarını (alışkanlıklarını) değil, vücut yapısını, organik ve akıl hastalıklarına istidatlarını (uygunluklarını) da okumak mümkündür.

Müşahede etmesini, görmesini/bilen için, her insanın yüzünden onun beden ve ruh tarifini de okumak mümkündür.

Şimdi İlâhi hitaba kulak verelim: Zâriyât suresinin 20 ve 21. ayetinde şöyle buyuruluyor:

"Sarsılmaz iman sahipleri için yeryüzünde nice alâmetler; Allah'ın varlığına, güç ve kudretine delâlet eden, akla yol gösteren ibretler vardır. Kendi vücutlarınızda da... Görmüyor, dikkat etmiyor musunuz?"

Fetih sûresinde Rasûlullah'a (s.a.v.) yoldaş olan, onun yolundan yürüyenlerin vasıfları zikredilirken bakınız bu inceliğe nasıl dikkat çekiliyor: "Onları başkalarından ayıran nişanları, yüzlerinde Allah için yapılan secdenin bıraktığı izlerdir." (Feth, 48/29)

Bu âyeti tefsir ederken âlimlerin söylediği cümlelerden biri şöyledir:

"Yapılan bir iyilik, güzel bir davranış, işlenen hayır, kalbe nur, yüze aydınlık, rızka bolluk verir. İnsanların gönlünde ona karşı sevgi yeşertir."

Utanmazlığın, meymenetsizliğin, hilekarlığın, yağcılığın, dalkavukluğun, ahlaksızlığın, donukluğun, robotluğun, sadistliğin, işlenen zulüm,/ yenilen haramların, hıyanet, dalalet, Allah'a isyan ve günahların... çöktüğü yüzlerden söz açarak kimsenin içini karartmak istemiyorum. Merhum Akif'in:

"Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne
Acırım tükrüğe billâhi tükürsem yüzüne"

mısrasıyla dile getirdiği tükürüğe değmeyecek yüzleri de ne anlatmak, ne de görmek istiyoruz.

Eğer böyle bir yüz görmüşseniz, onu unutmak, huzur duymak ve gözlerinizi dinlendirmek istiyorsanız nurlu, safiyet ve tevazu taşıyan bir simaya bakınız veya yumuk ellerini size uzatan bir çocuğun o temiz, günahsız ve berrak yüzüne, ışıldayan gözlerine bakıp sevgiyle bağrına basınız. Rabbiniz'e yönelip hidâyet yolunda Hakk'a doğru yürümenin, iman nuru taşımanın ne büyük nimet olduğunu düşünerek şükrediniz. Bazı yüzlerin aydığınlığa ğark olup parladığı, bazı yüzlerin de karardığı hesap gününde yüzü ak olanlardan Allah için yapılan secdelerin izlerini taşıyanlardan olmak için duâ ediniz.

Hayat boyunca hayır düşünen, gönlünü güzel haslet duygularıyla dolduran, davranışlardan asâlet, samimiyet fışkıran, biraraya geldiği mü'min kardeşlerine daima hakka giden yolu gösterenlerden olunuz.

Bu hayatı geride bıraktığınızda, peşinizden gözyaşları dökülürken, hayırlı bir ömürle Rabb'ine kavuşma sevinciyle kendisi gülenlerden olunuz. Bu güzellikleri söndürmek isteyenlerin güzel sîmaları yok etmeye çalışanların hüsrâna uğrayacaklarını, pişmanlıkla kıvranacaklarını biliniz.

  • DR. ŞERAFETTİN KALAY / ARAŞTIRMACI-YAZAR

    Demiryolumu istiyorum

    Onuncu Yıl Marşı'nın meşhur dizeleridir: "Demir ağlarla ördük, anayurdu dört baştan..." Ancak coşkuyla kurulmuş bu demiryolları günümüzde hantal araçların gidip geldiği metal parçaları haline gelmiş, eski güzel günlerini geride bırakmıştır. Motorlu araçların çoğalmasının yanısıra bu araçlarla yapılan yolculuğun daha konforlu ve kısa sürede olması demiryolu ile ulaşımın cazibesini kaybettirmiştir. Diğer yandan demiryollarına yapılan yatırımların azalması, bakımsız vagonlar, uzun seyirler bu tür seyahatin tercih edilmemesine neden olmuştur. Günümüzde demiryolları işletmesi yıllık 798,8 trilyon lira zarar etmektedir. Toplam hat uzunluğu 10.940 km olan demiryolları 2001 yılında yaklaşık 14 milyon ton yük, 76 milyon yolcu taşımıştır. Demiryolu taşımacılığının ulaşım sektöründeki payı, yolcu taşımacılığında %2.4,yük taşımacılığında ise %4.5ítir. Bu kadar az kullanılan bir işletmede personel sayısı 38.713 olup aylık işçi maaşı toplamı 1 trilyon 9 milyar lira, memur maaşı toplamı ise 900 milyar liradır. Mevcut demiryolu ağının günümüz değerleriyle toplam maliyeti 100 milyar dolar olduğu, demiryollarının ray tren bakımları da hesaba katılırsa zararın ne denli büyük olduğu daha da iyi anlaşılır. Bugünlerde demiryolları ile ilgili olumlu gelişmeler sözkonusu olmaktadır. İstanbul-Ankara arasını üç saate indirecek çalışmaların yapılması, hükümetin 18 büyük hattın rehabilite edilmesi için 149 trilyonluk ödenek ayırması ümit veriyor. Ancak bunlar Devlet Demir Yolları'nı ayakta tutmaktan öteye gidemeyecek projelerdir. Bu kurumu canlandırıp geliştirecek asıl proje demiryollarında işletme ile altyapının birbirinden ayrılmasını sağlamaktır. Devlet, kara yollarında olduğu gibi yol projelerini yapıp uygulamalı, özel sektör ulaşım hizmetleri ile uğraşmalıdır. Otobüs ve taşımacılık şirketlerinin rekabet içerisinde kaliteli ve ucuz hizmet vermesi sağlanmalıdır. Bu şirketlerin vereceği reklamlarla demir yollarına rağbet artacak ve zarar, kâra dönüşecektir.

    TCDD, uçak korkusu olanların ve hava yolunu pahalı bulanların alternatifi olmalıdır. Karayollarında meydana gelen kazalarda can ve mal kaybının çok fazla olmasının engellenmesi de demiryollarının daha çok kullanımı ile mümkündür. Ayrıca hal kamyonlarının sebze ve meyveleri en kısa sürede yerine teslim etmek için diğer sürücülerin hayatını tehdit edici davranışları ve yollarda ağır yük taşıyan diğer kamyonların asfalta yaptığı tahribatlar da önlenmiş, ülke ekonomisine olumlu katkılar sağlanmış olacaktır.

    Demiryolları konusunda 1996'dan bu yana iki defa "Demiryolumu istiyorum" kampanyası başlatılmıştır. Bu kampanyalara pekçok özel ve tüzel kişi ve kurum destek vermiş olmasına rağmen istenilen sonuçlar elde edilememiştir. TCDD Genel Müdürlüğü'nün, demiryollarının işletme hakkının özel sektöre verilmesi yolunda beyanatları bulunmaktadır. Umarım önümüzdeki günlerde daha somut proje ve sonuçlar ile karşılaşırız. İnsanların trafik kazalarında telef olmadığı, modern ulaşım ağlarına sahip bir Türkiye diliyorum.

  • MİNE UĞUR / ÖĞRENCİ

    Ney ya da ateşin âvâzı
    Ney, sesinin buğusundan

    kaynaklanan bir hüzün, deliklerinin yakılarak açılması dolayısıyla hep acı ve melali taşıyan bir nesne olarak zihinlerimizde çağrışım yapar.

    İnsanoğlu geçmişten bu güne kadar birçok müzik aletleri kulanmış, en mükemmel tınıya, besteye ulaşmaya çalışmıştır. Milletlerin, kültürlerin hatta kişilerin kendilerini en iyi ifade ettiğini düşündüğü ve onların aşkın olana işaret etmelerini daha yoğun olarak sağlayan, kültürel arka planlarını yansıtan, kendilerine özgü müzik aletleri vardır. Bunların dışında evrensel olma iddiası taşıyan, dünyanın her yerinde kullanılan müzik aletleri de vardır; bazıları gitar, keman, piyano gibi dünyanın her köşesine yayılmış müzik aletleridir. Bizim kültürümüze özgü, kültürel arkaplanımızda gelişip yerleşmiş, bizim duygu ve düşünce dünyamızı yansıtan müzik aletlerinin ise hâlâ tam bir tasnifi dahi yapılabilmiş değildir. Biz bunlardan biri olan "ney" üzerinde birkaç şey söyleyeceğiz.

    Ney 'çalınmaz, üflenir'

    Ney, üzerinde yedi delik bulunan, dokuz boğumlu kamıştan yapılan, sarı renkli, üflemeli bir sazdır. Delikleri kızgın demirle yakılarak yuvarlak bir biçimde açılır. Üflenen kısma sert bir maddeden başpare takılır, ilk üst kısmına ve son boğumun alt kısmına çatlamaması için parazvane adı verilen parçalar takılır. Ney, boy ve akortlarına göre; müstahsen, yıldız, kız, mansur, şah, davut, bolahenk gibi isimler alır. Bunların yarı ebatta olanlarına ise nısfiye denir. Ney icrası için "çalmak" değil "üflemek" tabiri kullanır. Ney üfleyen kişiye "nâyî" veya "nâyzen" (neyzen), denir. Mevlevî ayinlerindeki mutrip heyetindeki neyzenleri idare edenlere "neyzenbaşı" veya "sernâyi", devrin en güzel ney üfleyen neyzenine "kutb-u nâyiî" veya "kutbü'n-nâyi" denilmektedir. Ney, kültürümüzde ve edebiyatımızda çoğunlukla sesinin buğusundan kaynaklanan bir hüzün, içinin ve deliklerinin yakılarak açılması ve boğumlarına tel sarılması dolayısıyla hep acı ve melali taşıyan bir nesne olarak zihinlerimizde çağrışım yapar. Neyzenlerin başlarını hafif eğerek ney üfledikleri sırada bakışları aşağıya doğru olduğu ve hafif yan durduğu için buna "neyzen bakışı" denir ki, bu da edebiyatımızda çokça kullanılan bir mazmundur. Kelimelerin kifayet etmediği yerde müzik, müziğin kifayet etmediği yerde de kelimeler vardır. Ney'in sesi en ince delikten geçer, en sağlam bendleri yıkar, pırıl pırıl akar yüreklere, su gibi sakin, su gibi hırçın, su gibi berrak, su gibi can-bahş...

  • MEHMET TURAN / ÖĞRENCİ




  • 21 Temmuz 2003
    Pazartesi
     


    Künye
    Temsilcilikler
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Karikatür | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED