AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Yazıyı doğru mu anladık?

Gazetemiz yazarlarından Prof. Hayrettin Karaman'ın yazılarını kaçıran var mı aranızda? Hiç sanmam; eminim ki hiç değilse büyük bir bölümünüz bu değerli ilahiyatçının yıllardır gazetemizde yayımlanan yazılarını da dikkatle takip ediyorsunuzdur... Prof. Karaman'ın yazılarını sizler gibi ben de atlamamaya çalışarak dikkatle okuyorum. Değerli profesörle aynı dünyayı her anlamda paylaştığımızı tabii ki söyleyemem. Ancak, özellikle "dinin toplumsal hayattan kovulması" gibi otoriter anlayış ve teşebbüsler karşısında yorumlarımızın kimi zaman birbirine çok yaklaştığını gözlemedim de değil. Profesörün uzmanlık alanı bildiğiniz gibi "fıkıh", ben ise yine bildiğiniz gibi "lâdini" alanda dolaşmaya çalışan birisiyim... Karaman'a pekçok çevrenin nasıl saygı duyduğuna, "sözünün" bu çevrelerce nasıl dikkatle "dinlendiğine" birçoğunuz gibi ben de defalarca şahit oldum.

Yazıyı hiç de orijinal olmayan bu satırlarla açmamın tabii ki özel bir nedeni var. Karaman'ın gazetemizin 13 Temmuz tarihli sayısında yayımlanan "Başörtüsü ve ilahiyatçılar" başlıklı yazısı doğrusu beni sadece şaşırtmakla kalmadı, "Acaba ben mi yanlış anlıyorum?" diye düşünerek, yazarımızdan söz konusu yazısının bir bölümüne daha bir açıklık kazandırması için ricada bulunmaya da karar verdim. Ve şimdi de bu işi yapacağım:

Hayrettin Karaman'ın sözünü ettiğim yazısı -bana göre- son paragrafına kadar yazarımızın bütün yazıları gibi "sorunsuz" gidiyor. Karaman, burada "başörtüsü" konusunda görüşlerine başvurulan (özellikle Milliyet'in şu ünlü araştırmasından sonra) bazı ilahiyatçıların bu yolda yaptıkları açıklamaların niçin yeteri kadar temellendirilmediğini açıklıyor. Tartışmaya davet edilen ilahiyatçılar bir kısmı, uzmanlık alanları tefsir ve fıkıh olmamasına rağmen hiçbir daveti geri çevirmemektedirler; "başörtüsü" ile ilgili emirlerin "tavsiye" kabilinden olduğunu söylemekle temel kaynaklara aykırı açıklamalar yapmaktadırlar; bu "modernist ilahiyatçılar" bugünün asıl probleminin "başı örtmek için yapılan baskı" değil "başı açmak için uygulanan baskı" olduğunu bir türlü görmemektedirler....

Yazının buraya kadar olan bölümüne tabii ki benim de bir itirazım olamaz. Herşeyden önce önemli bir "fıkıh" hocası, meslektaşlarına "başörtüsü" konusunun nasıl tartışılması gerektiğini hatırlatıyor. Okurlar için olduğu kadar, "ilahiyatçılar" dairesinin içinde geçen bir "iç tartışma" olması bakımından da önemli açıklamalarla karşı karşıyayız. Ancak Prof. Karaman, yazısının son paragrafında, "dinde baskı" meselesine ilişkin olarak şunları söylüyor: "Dinin baskı yapmadığını ve yapmayacağını söylemek ayrıca izaha muhtaçtır. Hem inanmayanlar hem de inanıp da inancın gerektirdiği gibi yaşamayanlar birçok ayet ve hadiste ceza ile tehdit edilmektedir; tehdit bir baskıdır ve insanları eğitmek için dozunda baskıya ihtiyaç duyulmuştur. Keza dinin emir ve yasaklarının kamuya açık alanlarda ihlal edilmesi durumunda müminlerin ellerinden geldiği ölçüde bunları engelleme vazifeleri vardır ve bu da bir çeşit baskıdır. İnsanları belli bir 'iyi, güzel, doğru' davranışa sevkedebilmek için elbette sevdirmek, benimsetmek, şuurlandırmak, teşvik etmek başta gelir ama -başta biraz zorlama yapılsa da sonra giderek, yapıldıkça benimseme ihtimalinin bulunduğu durumlarda- dozunda ve usulünce baskı da söz konusudur."

Evet, işte benim "Acaba ben mi yanlış anlıyorum?" diyerek hakkında biraz daha açıklama istediğim satırlar bunlar... Doğrusu, Karaman'ın hiç değilse gazete yazılarının yıllardır okuru olan birisi olarak, profesörün kaleminden çıkmış bugüne kadar bu ve benzeri satırların çıktığını hatırlamıyorum. Bu satırlar bana "sorunlu" göründü, çünkü dikkat ederseniz, dinin emir ve yasaklarının "kamuya açık alanlarda ihlal edilmesi durumunda" müminlere ("ellerinden geldiği ölçüde") bu ihlalleri "engelleme vazifesi" tanınmaktadır. Bu satırların hemen ardından gelen satırlar da benzer biçimde "açıklık getirilmeyi" haketmiyor mu? "Dozunda ve usulünce baskı"dan, sözü edilen "ihtimal"den tam olarak ne anlamamız gerekiyor? Hele de söz konusu alan "kamuya açık alanlar" ise....

Benim gibi Karaman'ın sürekli okurlarından olan bir arkadaşım, bu yazıda karşımıza çıktığını düşündüğüm "sorun" hakkında konuşurken şöyle dedi: "Doğrusu ben de şaşırdım; çünkü profesör bu güne kadar 'Herkes bildiği gibi yaşasın ama İslam teşvik edilsin' şeklinde ifade edilebilecek bir görüşü savunuyordu. Bu 'kamuya açık alanlar' ve 'dozunda ve usulünce baskı' gibi ifadelerle yeni karşılaşıyorum."

Söylemiştim, ben de şaşırdım; belki de söz konusu satırları biz doğru okuyamadık...


21 Temmuz 2003
Pazartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED