|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Şu an Kızılay'ın Bağdat'taki bürosundayım. Felluce'ye gidecek yardım konvoyunu bekliyoruz. Yaşlı bir adam içeri girdi. Cebinden genç bir adamın resmini çıkartıp gösteriyor. Resim oğlu Raad Maoloud'a ait. Yaşlı adam oğlunun Felluce'de öldürüldüğünü söylüyor. Bizden ricası, Kızılay'ın oğlunun cesedini bulup gömmesi. Elinde biri oğluna diğeri kardeşine ait iki fotoğrafla gelen diğer bir adam da benzer ricalarda bulunuyor. Tam bu sırada elinde 1983 yılında İran-Irak savaşı döneminde kaybettiği oğlu Ömer'in resmiyle dolaşan komşum Umm Ömer'i hatırladım. Daldığım hayalden Haytam Said'in sesiyle uyandım. Yetkililerin 275 cesedi dışarı çıkardığını bildiriyor. Aileler ellerindeki resimlerle cesetleri tanımaya, ölülerini teşhis etmeye çalışıyor. Ancak cesetler tanınamaz halde olduğu için tüm gözler elbiselere, yangından arta kalmış isli ve kanlı bez parçalarına yoğunlaşıyor. Cesetler teşhis edilemiyor Felluce'de enkaza dönen evlerin altında hala 600 ceset bulunuyor. Kaldırılamayan diğer cesetler ise köpekler tarfından paçalandı. Hiçbiri teşhis edilemiyor. Kentteki birçok ev ve işyeri yerle bir edildi. Su verilmeyen kentte elektrik ve telefonlar kesik. Belediye hizmeti verilemiyor. İlaç ve gıda sıkıntısı had safhada. Yolculuğumuz saat 09.00'da başladı. Kente bir kaç gün önce girebilen Kızılay mahsur kalan 17 kadın ve çocuğu tahliye etti. Konvoyumuz yarım saat içinde Ebu Gureyb cezaevi yakınındaki ABD kontrol noktasına ulaştı. Çoğu gönüllü 33 görevli, 6 ambülans, bir de gıda ve ilaç taşıyan bir yardım kamyonundan oluşuyordu konvoyumuz. İzin için çok bekletildik. Bütün araçlar ve görevliler sıkı bir kontrolden geçti. Battaniye, yiyecek ve su taşıyan bir kamyon geri gönderildi. İki saatlik kontrolden sonra Felluce'ye doğru yola çıktık. 45 dakika sonra da kente vardık. Konvoyumuza zırhlı ABD araçları eskortluk ediyordu. 650 bin kişi nereye gitti? Felluce'nin dış mahallelerine vardığımızda ilk göze çarpan şey duman bulutları oldu. Kentin girişindeki kontrol noktasında Irak Ulusal Muhafızları ve Amerikan piyadeleri durdurdu bizi. Kentten gelen patlama seslerinin imha edilen cephaneliklere ait olduğunu söylediler. Sağımızda el Askari semti vardı. Birçok ev enkaz halindeydi. Bir caminin minaresi bombalanmıştı. Solumuzda ise Felluce'nin sanayi bölgesi uzanıyordu. Bütün işyerleri yerle bir edilmiş, ortalıkta in cin top oynuyordu. Cami hapishane olmuş 650 bin nüfusluk Felluce'de sadece 10 bin kişi kalmış. Kontrol noktasındaki iki saatlik beklemeden sonra kente giriş yaptık. İçinden geçtiğimiz El Dubbat el Qula, El-Dubbat el-Taniya ve El-Şurta semtlerindeki bütün evler moloz yığınına dönmüştü. Ortalık çocuk bisikletleri ve oyuncakları ile doluydu. Park bomboştu. Daha sonra El-Hadra el-Muhammediye Camii'ni gördük. ABD askerleri tarafından hapishane olarak kullanılıyordu. Bomboş caddelerde araçlardan bariyerler kurulmuştu. Evi yıkıldığı ve kentten çıkmasına da izin verilmediği için Kızılay ofisinde ailesiyle mahsur kalan Hac Mahmud adlı Felluceli, ABD askerlerinin bütün kenti yakıp yıkmakta kararlı olduğunu söyledi bana. Zerkavi'nin sadece bir bahane olduğunu belirten Mahmud, ABD'nin asıl amacının kimsenin bir daha kente dönmemesi olduğunu vurguladı. Çocuklar korku içinde Mahmud'un 16 yaşındaki kızı Fatma ise eski hayallerinden vazgeçtiğini, tek istediğinin artık normal bir insan gibi korkusuzca yaşamak olduğunu söyledi. Ailenin üç yaşındaki çocuğu Abdül Cabbar, patlama ve bomba seslerinden dolayı yaşadığı şoku hala atlatabilmiş değil. Ne zaman bir silah veya top sesi duysa çığlık çığlığa annesinin omuzlarına gömülüyor. 14 yaşındaki Ayşe de Kızılay binasına sığınanlardan. Erkek kardeşinin evleri önünde uzanan cansız bedenini asla unutmayacağını söylüyor. Anlatılmamış acıların şehri Şehir ölüm sesssizliği içinde. İnsanı yaralayan bıçak gibi bir sessizlik. Felluce, söylenememiş gerçeklerin ve anlatılmamış acıların kenti olarak hala suskun. DIŞ HABERLER SERVİSİ
|
|
|
|
|
|
|