AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Verhovenski kompleksi

Stepan Trofimoviç Verhovenski, Dostoyevski'nin Ecinniler adlı siyasal romanının kahramanlarından birisidir. Dostoyevski, bu "zeki ve pek sayın zatı" şöyle anlatıyor: o, aramızda devamlı olarak hususi bir rol, bir vatandaş rolü oynuyordu. Bu role bayılırdı, hatta ölür de ondan vazgeçmezdi sanırım. Kendisini meslekten yetişme bir aktöre benzetmek istemem. Allah etmesin, ona saygım vardır. Onunkisi bir alışkanlıktı, daha doğrusu, çocukluğundan beri kendisini hep iyi bir vatandaş, önemli bir adam (vurgu benden, R.Ö.) saymasından ileri gelme bir şeydi. Meselâ 'polisin takibine uğramış','sürgün edilmiş' olmanın zevkine doyamazdı. Bu iki küçük kelimenin, yani 'takip' ve 'sürgün' kelimelerinin estetik büyüsü onu bir daha ayılmamacasına sarhoş etmişti. Bu iki sıfatı kabullendiği için de kendini dev aynasında görüyor, kişiliğini büyülte büyülte sonunda bir övünme kaidesinin üstüne heykel gibi kuruluyordu.

Son zamanlara doğru sanırım adını pek anmaz olmuşlardı, ama ona eskiden de köşede kalmış bir adamdı denirse, bu da haksızlık olur. Yeni nesilden olanlar, ona liberalizmin ele başılarından biri dendiğini işittiler. Ne yazık ki, kendi deyişiyle 'bir aksi tesadüfler kasırgası' yüzünden faaliyetinin başlamasıyla bitmesi bir olmuştu. Ne dersiniz! Meğer o, bunda kendi kendini aldatmış. Günün birinde, Stepan Trofimoviç'in öyle herkesin sandığı gibi şehrimize 'sürgün' olarak gelmek şöyle dursun, ömründe 'polis takibi'ne bile uğramamış olduğunu hayretler içinde öğrendim. Hal bu iken, siz hayalinin genişliğine bakın ki, ömrü boyuncu bir takım makamların kendisinden çekindiğine, her attığı adımın kollandığına, her hareketinin göz altında bulundurulduğuna, son yirmi yıl içinde değiştirilen üç validen her birinin şehri idareye gelirken Petersburg'tan şahsına ait bir sürü dosya ve talimatla yola çıktığına inanıp durdu. Ama pek sayın Stepan Trofimoviç'e hiçbir şeyden çekinmesine lüzum olmadığı açıkça söylense, bunun ispatları da gösterilseydi, muhakkak gücenirdi. Bununla birlikte son derece zeki bir adamdı, hatta ilim vadisinde bile… Ama galiba bu alanda da pek fazla bir şey beceremedi.

Bir gün Petersburg'ta, devlete karşı, kanun dışı büyük bir cemiyet meydana çıkarılıyor. Aksiliğe bakın ki, o sırada Stepan Trofimoviç'in elden ele dolaşan, altı yıl önce, yani ilk gençlik çağlarında yazmış olduğu bir şiir, iki meraklı gençle bir üniversite talebesinin üzerinde yakalanıyor. Bana da hediye ettiği, biraz karışık, Faust'un ikinci bölümünü hatırlatan bir şiirdi bu. O sırada tehlikeli bulmuşlardı! Geçen yıl Stepan Trofimoviç'e, artık korkulacak bir tarafı kalmadığından bahisle bu eserini neşretmesini söyledim. Reddetti, teklifime de canı sıkıldı. Şiirinin zararsız hale gelmesi fikri gücüne gitti. Hatta sonradan bana iki ay kadar soğuk durmasını buna yoruyorum. Ama memlekette yayınlamak istemediği şiirinin bir müddet sonra Avrupa'da ihtilalci bir dergide kendisine haber verilmeden yayınlanmış olduğunu gördü. İlkin telaşlandı, valiye falan koştu. Petersburg'ta kime yollayacağını bilemediği mektuplar yazdı. Kısacası bir ay rahatı, huzuru kaçtı. Ama bu olayın içten içe onun gururunu okşadığına eminim. Nerden bulup ettiyse o dergiden bir nüsha eline geçirmiş yanından ayırmaz olmuştu. Bu vesileyle ha bugün, ha yarın bir yerden bir telgraf gelir diye bekleyip durdu, bu arada bize yukardan bakmaktan da geri kalmadı. Hayatta bir rol oynamak ihtirası Verhovenski'nin aklını çelmişti. Ama o bir yandan da 'aksi tesadüfler kasırgasının' geleceğini ebediyen mahvettiğine kendi kendini inandırıp durmuştu. (Ecinniler I, MEB Y. İst. 1958, s.4'ten itibaren özet).

Bizim, yukardaki öykünün kahramanından mülhem olarak Verhovenski kompleksi dediğimiz vakaya uzmanların paranoya adını verdiklerini bilenler bilir. Bu ruh hastalığının karakteristik belirtisi hezeyandır. Hastanın gadre uğramışlığına, büyüklüğüne, itibarına değin veya kıskanç tıynetine ilişkin hezeyanları vardır. Zekâ melekelerinin, muhakeme dışındaki bütün fakülteleri normal sayılır. Hafızası ve dikkati yerindedir. Bu yüzden, hezeyanını takviyeye yarayacak olayları kaçırmaz ve unutmaz. Bu hastalığa müptela olanların, kendi nefslerini korumak maksadıyla suçluluk, aşağılık vb. hisleri başkalarına aksettirdikleri bilinmektedir. Pimpirikli biri olduğu için, her fikrin kendine karşı olduğunu düşünür ve her fikre maydanoz olmayı görevi sayar. Böylece kendini savunduğunu düşünür. Aslında, aşağılık ve suçluluk hislerine karşı hezeyanlar geliştirmektedir (Anormal Davranışlar Psikolojisi, Dr. R. M. Drake, İst. 1970, s. 107 vd.). Hastanın, kendini vazgeçilmez, yeri doldurulamaz, alternatifi bulunamaz, bir giderse dünya alt üst olur gibi vehimleri de aynı hezeyanın uzantısı olarak tabloya ilave edilebilir.

_______

Internet Sapığıma Üzücü Haber:

Bir süredir hezeyanları ve safsatalarıyla posta kutumu lüzumsuz yere işgal eden Internet sapığımın iletilerine engel koyduğumu duyururum.


5 Aralık 2004
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED