AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Halil İnalcık ve İstanbul

Bundan yıllar önce Halil İnalcık hocanın Tarif Vakfı'nın organize ettiği Tarihçinin Mutfağı başlıklı toplantıdaki konuşmasında, "İslam şehrinin hiçbir formülasyonu yoktur" diyen Weber'i eleştirirken verdiği örnek ilgimi çekmişti. "Eğer Osmanlı tarihini bilmiyorsanız Weber gibi temelsiz konuşursunuz" demiş ve bir İslam şehri olarak İstanbul'un şehir yapısını anlatarak bu tezi çürütmüştü.

Önceki gün yine benzer bir toplantıda, bu sefer Bilim Sanat Vakfı'nda kendi tarihçilik serüvenini anlatan Hoca'nın İstanbul üzerine yaptığı çarpıcı tespitlerini dinlerken teori ile pratiğin, ilimle siyasetin iç içe geçtiği bu şehrin anlamı üzerinde ne kadar duyarsız kaldığımızı bir kez daha hissettim.

İstanbul'un karşı karşıya bulunduğu "bilinçli ve maskeli çabalar" karşısında tarih bilincine vurgu yapan Hoca "tarihimizi aşağılamak için uğraşan" ve "sosyal bir moda haline gelen kozmopilitizm"in panzehirini veciz bir şekilde özetledi: Tarih bir milletin şuurudur. "Benim çocukluğumda Osmanlı sultanları bu milletin kanını dört kıtada heba etmiş müstebitler olarak öğretilirdi"

"İstanbul'un Türkler tarafından işgal edildiği"ni ileri sürecek kadar tarih bilincinden mahrum aydınların söylemi ile Irak'ın Amerika tarafında fethedildiğini savunanların kime hizmet ettiği çok açık. İstanbul'un fethine sahip çıkamayanlar Irak'ın işgaline alkış tutarlar. Eğer İstanbul Türkler tarafından işgal edilmişse diyor Halil İnalcık; bunun anlamı, İstanbul'un Bizans'a geri verilmesini istiyorsunuz, demektir.

Fetih ile işgali arasındaki tarih felsefesinin konusu olmayı da aşan adeta ontolojik tavır farkı ile uluslararası siyasetin kesiştiği yerde duruyor bugünkü İstanbul. Özellikle İstanbul kimliği, tarih, kültürü adına öne çıkarılan, gündemde tutulan başlıklara bakarak bile belli kesimlerin, Batı'nın İstanbul üzerindeki tarihi hesaplarıyla en azından nasıl paralel düştüklerini belirtebiliriz. Bu noktada gündeme getirilen ekümeniklik tartışmasında Halil İnalcık çok net konuşuyor: Patrikhane'nin amacı, İstanbul'da Vatikan benzeri bir yapı kurarak şehrin "Türk karakterinde gedik açma girişimi"dir. Yunanistan'ın başını çektiği ve Avrupa'nın desteklediği bu girişim İstanbul'u "büyük Avrupa'nın parçası" yaparak Vatinkanlaştırma projesi" olarak yorumluyor Hoca.

Fener Patriği'nin, Bizans'tan beri Patriklik makamının kesintisiz sürdüğü ve bunu da kendisinin temsil ettiği tezi ekümeniklik iddiaları ile somutlaşırken, 'fetih- işgal ayrımı'nın, bir toplumun hayatında ne kadar hayati öneme sahip olabileceğini bir tarihçi titizliği ile anlatıyor. Fatih, İstanbul fethettiğinde Bizans'ın tüm kurumları gibi Patriklik makamını da ilga etmiş, daha sonra şehirden kaçan Rum nüfusunu celbedebilmek için Patrikhane'yi yeniden kurmuştur. Burada da müthiş bir siyasi deha sergileyen Fatih, 1437'de Ortodoks ve Katolik kiliselerinin Papa'nın üstünlüğü altında birleşme kararı aldıkları Floransa'da imzalanan Unio anlaşmasına muhalif metropoliti Patrik tayin ederek Katolik Batı'ya karşı Ortodoksları yanına çekecektir. Hatta Fatih bir yandan Rumeli ve Anadolu'dan Müslüman Türk nüfusunu şehre yerleştirirken diğer taraftan Rumeli'den de bazı Yahudilerin şehre yerleşmelerini zorunlu kılmasındaki siyasi tavrı açıklıyor hoca. Evet, Hoca'nın ifadesiyle, bizzat "Fetih kesintisizliği iptal eder."

Bizans'ın devamı ve şehrin sahibi olduğun söyleyen Patrik'in iddiaları karşısında tarih bilincinden ve bilgisinden mahrum olmanın utanç verici tezahürlerinden biri olarak, bir yayın organında; Patrik önünde eğilerek berat sunan Fatih resminin yayınlanmasını gösteriyor Halil İnalcık.

"İstanbul Bizans'tır diyorlar, oysa Bizans Arap'tır" çarpıcı tespitini yapan yaşayan en büyük Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık'ın, Osmanlı'nın kuruluş aşaması için verdiği ayrıntılar, İstanbul'un varisleri için önemli bir ikaz: "İlk dönem vezirlerin tamamı ulemadır. Ulema olmasaydı imparatorluk kurulamazdı. Padişahların arkasında akıllı, devlet tecrübesi olan vezirler vardı." Bu bilgi ile ülküyü birleştiren siyasi irade harap halde devraldığı İstanbul'u yeniden kurarken İslam medeniyetinin en parlak örneklerinden birini yeşertecektir. Bu sayededir ki, bir İslam şehri olarak İstanbul'da Rum ve Yahudiler varlıklarını sürdürebilecek, Ayasofya hâlâ ayakta durabilecektir. "Osmanlı'nın sürekli olarak tayin ettiği bir Ayasofya mimarı olmasa bu mabed bile çoktan çökmüştü." Ve son söz olarak ilave ediyor: Bu şehrin sahibi biziz.

Yaşı bir asra merdiven dayamasına rağmen zihnen ve bedenen diriliğini koruyan Halil İnalcık'ın söylediklerinden benim çıkardığım sonuç: Tarih bilgisiyle İstanbul'un yeniden keşfi, tarih bilinciyle İstanbul'un yeniden fethi gerekiyor.


2 Haziran 2005
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED