AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
S A Ğ L I K
Şeker hastalığı
kiloyla geliyor

Şişmanlık arttıkça şeker hastalığı görülme sıklığı da artıyor. Araştırmalar, şişmanların yüzde 80'inde şeker olduğunu ortaya koyuyor. Şişman çocuklar arasında şeker hastalığı da hızla yükseliyor.

Obezite, yani aşırı şişmanlık tüm dünyada önemli bir sağlık sorunu. Özellikle beslenme kültürlerinde yağlı besinlerin ve büyük porsiyonların varlığı obezitenin yayılma hızını arttırıyor. Obezitenin önemini bir kat daha arttıran bir başka durum ise, halk arasında şeker hastalığı olarak tanınan diyabet ile obezite arasındaki yakın ilişki. Öyle ki bu ilişki genlere kadar iniyor. Diyabete yatkınlık geni olarak tanımlanan genin etkinliği, kişi şişman olduğunda artıyor. Bilim adamları bu amaçla obeziteyi genler düzeyinde kontrol altına almaya çalışıyor. ABD'de obezite genetiği üzerinde çalışmalar yürüten Columbia Üniversitesi The Naomi Berrel Diyabet Merkezi'nden Prof. Dr. Rudolph L. Leibel, özellikle sonradan ortaya çıkan ve Tip 2 dediğimiz diyabet ile obezite arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekerek, bu alanda yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Liebel, yapılan araştırmalar şişmanların, yüzde 80'ninin diyabetli olduğunu ortaya koydu. Amerika'da şişmanlık ve diyabet hastalığının özellikle Asya ve Afrikalılar arasında yoğun olduğunu söyleyen Prof. Dr. Liebel, "Çünkü Asya ve Afrikalılar genetik olarak diyabete daha yatkınlar" dedi. Prof. Dr. Liebel, 10-15 yıl öncesine kadar hiçbir şekilde bahsedilmeyen çocukluk çağındaki Tip 2 diyabette hekimlerin atladıkları bir başka önemli konunun da, göz, böbrek, kalp gibi organlarda ortaya çıkan komplikasyonlar olduğunu belirtti.

Şişmanlık genimizde saklı

Bugün obezitenin önlenemediği gibi tedavisinin de mümkün olmadığını söyleyen Prof. Dr. Liebel, şu an için çalışmaların obeziteyi önlemeye ve kontrol etmeye yönelik gen çalışmaları üzerine yoğunlaştığının belirtti. Prof. Dr. Liebel, yapılan araştırmaların, kilo kaybına paralel olarak diyabetin ortaya çıkışının da yüzde 60 oranında azaldığını gösterdiğine dikkat çekti. Bu sonuçlara dayanarak, diyabetin yaygınlığını önlemek için obezitenin kontrolünün şart olduğunu söyleyen Prof. Dr. Rudolph Liebel, sözlerine şöyle devam etti: "Obeziteyi kontrol eden gen mekanizması üzerine çalışmalarımız fareler üzerinde devam ediyor. Yapılan tüm çalışmalar sonunda obeziteyi kontrol eden 50-60 gen saptandı. Ancak bunlar arasındaki 5-6 tanesi asıl önemli rolü oynuyor. Bu genlerin hem kendi aralarında, hem de çevre ile arasında bir ilişki ve etkileşim bulunuyor. Yani oldukça kompleks bir yapıdan oluşuyor. Biz de bu sonuçlara dayanarak kişinin gerek çevre, gerekse genler arasındaki ilişkisiyle bağlantılı olarak bireysel obezite tedavisi uygulanabileceğini düşünüyoruz. Böylelikle obezite ile mücadelede daha efektif bir tedavi uygulanmış olacak. Ulaşılmaya çalışılan ikinci konu ise obeziteye erken müdahale edebilmek. Bu noktada da yine genler ve çevre ilişkisinden yararlanılarak kimlerin obeziteye daha yatkın olduğunun saptanıp, erken müdahale edilmesi amaçlanıyor. Araştırmalardan ulaşılmak istenen üçüncü nokta ise genlere bakılarak özelliklerini yönelik ilaç geliştirebilmek. Böylelikle obezitede hedefe yönelik bir tedavi uygulanabilecek." Prof. Dr. Liebel'in, verdiği bilgiye göre kişinin obez olup olmamasını kontrol eden üç çeşit gen bulunuyor. Bunlardan bir tanesi, ne kadar yediğimizi ve iştahın derecesini belirliyor. İkincisi ise, yediklerimizi ne kadar yaktığımızı, yani metabolizmamızı etkiliyor. Üçüncüsü ise fazladan alınan kalorilerin nasıl depolanacağını belirliyor. Bazı genler bu üç faktörden sadece birini taşırken, bazıları üçünü birden etkiliyor. Aslında tüm bu yapılan araştırmalar sonucunda bu genlerin hangileri olduğu ve etki mekanizması saptanmış durumda. Ancak bilinmeyen konu, bu etki mekanizmasının kişi üzerinde nasıl bir etki yaptığı. Prof. Dr. Liebel, bilinmezlerin 10 yıl içinde sonuçlanabileneceğini belirterek, ilaç endüstrisinin bu alanda çalıştığını söyledi.

Her üç kişiden biri hastalığından habersiz

Şeker, diğer adıyla diyabet hastalığının görülme sıklığı son yıllarda giderek artıyor. Diyabet hastalarının kanında çok miktarda bulunan glikoz (şeker) damar sertliğine ve kalbe giden kan miktarının azalmasına yol açarken bunun sonucunda kalp krizine veya ani kardiyak ölümlere neden oluyor. Yaklaşık her üç diyabetliden biri ise hastalığının ciddiyetini bilmeden yaşamına devam ediyor. Diyabet, pankreasın yeterli miktarda insülin üretememesi ya da insülinin vücut tarafından yeterli olarak kullanılamaması sonucu oluşuyor. Şeker hastalığının belirtilerini ve diyabet hastalarının dikkat etmeleri gereken noktaları Memorial Hastanesi'nden Uz. Dr. Fulya Akın anlattı.

Şeker hastalığının belirtileri

  • Çok fazla ve sık acıkma

  • Aşırı tatlı yeme isteği

  • Hızla kilo alma, çok su içme

  • Ağız kuruluğu

  • Çabuk yorulma

  • Ani kilo kaybı

  • Tansiyon yüksekliği

  • Sık enfeksiyona yakalanma

  • Ciltteki kesik ve yaraların zor iyileşmesi

  • Sık idrara çıkma

  • Ciltte kuruma ve kaşıntı

  • Bulanık görme

  • El veya ayaklarda uyuşma-karıncalanma hissi.

    Şekerle yaşamın altın kuralları

  • Beslenme, egzersiz ve ilaç planlarınızı doktorunuzun verdiği ölçülerde birebir uygulayın.

  • Kan şekerinizi sık sık ölçün.

  • Tansiyonunuzu sık sık ölçtürün.

  • Her yıl tam bir göz muayenesinden geçin.

  • Her üç ayda bir idrar tahlilinizi yaptırın ve keton değerlerinizi ölçtürün.

  • Böbrek hasarlarının belirlenmesi için kan ve idrarınızda gerekli testleri yaptırın.

  • Kan yağlarınızı ölçtürün.

  • Her altı ayda bir, kalp-damar hastalıkları için muayene olun.

  • Sinir hasarlarına ait yakınmalarınız varsa, bu durumu doktorunuza bildirin.

  • Ayaklarınızı ve derinizi her gün kontrol edin. Bir sorun varsa, dermatoloğa başvurun.

  • Gebeyseniz veya gebe kalmayı planlıyorsanız, doktorunuza danışın.

  • Sigara kullanmayın.

  • Diyabetle yaşamayı kabullenin. Sıkıntınız yoğunsa bir psikologdan yardım istemekten çekinmeyin.


  •  
    Merak çocuğu yakar
    Yapılan araştırmaya göre, ev kazalarında yaşanan yanık vakalarında 2-3 yaş arasındaki çocuklar ilk sırada. Yrd. Doç. Dr Selçuk Aytaç, ebeveynin daha dikkatli olmasını söylüyor.
    Şişmanlık öldürücü bir hastalık
    Şişmanlık öldürücü bir hastalık
    Dünyada 300 milyon kişinin muzdarip olduğu obezitenin öldürücü etkileriyle bir hastalık olarak tanınması ve tedavi edilmesi gerektiği bildirildi. Atina'da yapılan 14. Avrupa Obezite Kongresi'nin başkanı Prof. Konstantin Çigos, Reuters'a yaptığı açıklamada, ''Obezite bir estetik sorunu değildir. Şeker hastalığı ve diğer büyük sağlık sorunlarının yanı sıra ölüm nedenleriyle sıkı sıkıya bağlantılı çok karmaşık bir sorundur'' dedi. Obezitenin ciddiye alınması ve tedavi edilmesi gerektiğini belirten Çigos, bu hastalığı önleme çabalarının gençler üzerinde yoğunlaşması gerektiğini, çünkü çocuklardaki aşırı kilonun, ciddi hastalık risklerini beraberinde getiren metabolik sendroma yol açtığını kaydetti. Çigos, obezitenin yol açtığı sorunlarla ilgili bilgilerin arttığını, ancak bazı doktorların hala obeziteyi bir estetik sorunu gibi ele aldığını söyledi. Yaklaşık 80 ülkeden 2 bin kadar uzmanın katıldığı 4 günlük kongrede obezite tüm yönleriyle ele alınacak.
    İnek sütü demir eksikliği yapar
    Anne sütünün yetersizliği durumunda inek sütünün alternatif olarak düşünülmemesi konusunda anneleri uyaran uzmanlar, inek sütünün çok düşük miktarlarda demir ve C vitamini içermesi, bağırsaklarda gizli kanamalara ve kansızlığa (demir eksikliği anemisine) neden olabileceğini söylüyor ve inek sütünün ilk 12 ay içinde kesinlikle; 1-2 yaş arası ise mümkünse kullanılmaması gerektiğinin altını çiziyor. www.bebek.com sitesinden derlenen bilgilere göre inek sütünün bebeklerin tüketimi sonucunda yaşanacak olumsuzluklar şöyle: İnek sütü Omega-3 / Omega-6 yağ asitleri bakımından çok yetersiz bir kaynaktır. Sodyum, potasyum ve klor minerallerini fazla miktarda içermesi sebebiyle bebeğinizin henüz tam gelişememiş böbreklerine aşırı yük bindirir. Eksikliğinde zihinsel gelişimin yavaşlamasına neden olan çinko ve iyot inek sütünde çok düşüktür. İçerdiği yağın hazmı zordur.
    Gıdalarla gelen tehlike
    Sağlıksız şartlarda üretilen ve satılan et ve süt ürünlerinden bulaşabilecek hastalıklar, insan hayatını tehdit ediyor. Bu hastalıklarından korunmak için, onları iyi tanımak gerektiğini belirten Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Leyla Dilek Mamçu, pastörize olmayan özellikle süt ve et ürünlerinin zehirlenmelere yol açacağı uyarısında bulunuyor. Dr. Mamçu, virüs, bakteri, toksin, parazit ve bazı kimyasal katkı maddelerinin besin zehirlenmelerine yol açtığını ifade ederek, "Süt ve süt ürünü alırken son kullanım tarihi ve üretim bilgilerine dikkat edin. Sokak sütçülerinden süt almayın. Pazarlardan süt ve süt mamulleri alışverişi etmeyin. Marketlerde ambalajlardaki markalı peynirleri tercih edin. Aldığınız her ürünün son kullanma tarihini kontrol edin. Pastörize edilmiş sütten yapılan sanayiden geçmiş yoğurt ve tereyağı alın" dedi. (İHA)
    2 Haziran 2005
    Perşembe
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Online İlan

    ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED