T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sadece hukuk

FP dâvâsında son dakikalar... Anayasa Mahkemesi bugünlü yarınlı karara varacak. Bizim bu köşede Anayasa Mahkemesi'nden şu veya bu yönde karar vermesini talep etme hakkımız yok. Ama bir şey isteyebiliriz sanıyorum: Siyasetten arınmış bir hukuku... Adaleti...

Kuşkunuz mu var?

Bunu söyleme hakkımız da yok. Beraeti zimmet asıldır. İnsanlardan peşin kuşku duyma hakkına sahip değiliz.

Ama dâvânın medyadaki yansımalarına baktığımızda gene de "siyasetten arınmış bir hukuk talebi"ni seslendirmeyi görev telakki ediyoruz.

Bir yargılamada karar dosyadaki delillere bakılarak verilir.

Meselâ şöyle değerlendirmelerin hukuk öncelikli bir yargılamada yeri olmamalıdır:

1. Bu dâvâda dâvâlı hakkında cezayı gerektiren yeterli delil bulunmamakla birlikte, beraat kararı verirsem devletin 28 Şubat'tan bu yana sürdürdüğü "İrtica: öncelikli iç tehdit" değerlendirmesi ile ters düşülmüş olur. Bundan da dâvâlının mensubu bulunduğu irticaî çevreler meşruiyyet, dolayısıyla güç kazanmış olur. O yüzden dâvâlı dosya gereği beraaati hak etse bile "rejimin maslahatı gereği" bir tür ceza uygulaması yapılmalıdır.

2. Böyle bir dâvâda aslında mahkeme partinin kapatılması, ardından tüm milletvekillerinin, en azından 30-40 milletvekilinin siyasî yasaklı hale gelmesi ve milletvekilliklerinin düşmesi kararı verebilir. Bu da Türkiye'yi bir seçim atmosferine sokar. Bir seçim ise, zaten bıçak sırtında olan ekonomiyi olumsuz etkiler. Çünkü kamuoyu yoklamalarında ekonomik programı uygulayan partilerin üçü birden, yüzde 15 civarında oy alıyor. Böyle bir seçim Türkiye'yi felâkete sürükler. O yüzden bir hukuki (!) formül bulunmalı ve kapatma olacaksa bile milletvekilliğinin düşürülmesinde "Türkiye'yi seçime götürmeyecek" bir rakamsal hassasiyet gösterilmeli. Meselâ iki milletvekilinin yasaklı hale gelmesi bu açıdan "hem partiyi kapatan hem de Türkiye'yi seçime götürmeyen" dört dörtlük bir formüldür.

Böyle bir değerlendirmede hesap, dâvâlının adaletten yararlanması değil, "Rejimin ve ekonominin maslahatı"nı buluşturma hesabıdır.

Medya bu hesabı ve değerlendirmeleri çok net biçimde yapıyor. Bunlar ülke insanının ve dünyanın gözü önünde gerçekleşiyor. Bu değerlendirmelerin Anayasa Mahkemesi'nin çalışmalarını fevkalade güçleştirdiği açıktır. Bu değerlendirmeler ortamında verilecek tüm kararların "siyasî bir okunuş"u olacaktır.

Şöyle düşünelim:

FP'nin siyasî misyonunu her zaman yok saymayı tercih etmiş ve bu alanda hiçbir demokratik kaygısı bulunmayan bir kısım insan, yukarda zikrettiğim ikinci değerlendirmeyi hatırlatarak, bıyık altı bir gülümsemeyle "Bakın sistem nasıl formül bulur" gibi bir yaklaşım sergiliyorsa, bundan en çok toplumdaki hukuk hassasiyetinin yara alacağını unutmamak gerekiyor. Yani Anayasa Mahkemesi'nin kararına peşin peşin "siyasî misyon" yüklemiş bir odağın varlığının söz konusu olduğu bir ortamda yaşıyoruz ve bu hukuk adına kaygıları derinleştiriyor.

Burada tersi bir mantığın, yani "kapatmayalım çünkü ekonomi olumsuz etkilenir" yaklaşımının da seslendirildiğini, bunun da hukukun nasıl bir siyasî hesap içinde oluştuğunun başka göstergesi olduğunu sergilemesi bakımından altı çizilmelidir.

Bir de Türkiye'nin "yargının siyasallaşması" gibi bir süreçten geçtiğini, bu süreçte halen görevde bulunan Adalet Bakanı'nın "312'inci madde biraz da zorlamayla 163'üncü madde yerine kullanıldı" gibi sözler söyleyebildiğini hesaba katarsak, yargı alanını "siyasî hesaplardan kurtarma" gibi bir önceliğin, Türkiye için hayatî değer taşıdığına hükmedebiliriz.

Bir hususun altını çizmek isterim: Bugün biraz toplumbilime aşina herkes, partiler arasında bugün FP'nin temsil ettiği misyonun en belirgin sosyolojik temsil hüviyetine sahip bulunduğunu vurguluyor. Bunun anlamı, bu tabanın yokedilemeyeceği, yok farzedilemeyeceği, diğer bir ifadeyle kendisine mutlaka bir siyasî mecra bulacağı gerçeğidir. "Müstakil parti" olmasına izin verilmediği takdirde başka partiler içinde sürer bu çizgi. Demek istediğim şu ki, "parti kapatmak" bir sosyolojik gerçeği ortadan kaldırmaya yetmiyor. Öyleyse ilke olarak parti kapatmamak, her düşüncenin siyasî temsiline izin vermek lâzım bir, eğer mer'i mevzuatta "parti kapatmak" varsa, burada da "siyaseti hukukunn önüne geçirmemek" lâzım iki... Türkiye'yi bütün dünyaya "hukuk özürlü" olarak göstermek kadar bu ülkeye yapılacak büyük haksızlık olmaz. "Türkiye'de hukuk yolları tükenmiş" ama "AİHM'de hukuku bulmuş" binlerce insan... Bu garip gelmiyor mu ülkemiz adına sizler için de?

FP hakkında verilecek karar ne olursa olsun, dileriz ki önce bu ülkede, sonra bütün dünyada "Türkiye'de hukuk vardır" yargısı hakim olsun. Yüksek yargıçlar da tarihî yargı huzurunda karar verirler...


21 Haziran 2001
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED