T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dediğim oldu, gördünüz...

Geçmişte kendi başımdan geçen 19 Mayıs'la ilgili olaya bakarak 31 Mart tartışmasının, sonunda nereye varacağını size söylemiştim; nitekim öyle oldu: Konu hakkında görüş serd edenler, Ahmet Altan'ın "31 Mart bir gerici ayaklanması değil, bir asker ayaklanmasıdır" tezini desteklediler. Hem de ne destekleme; "Bunun böyle olmadığını söyleyen yok ki!" diye meydan bile okudular...

İşte size bir örnek...

"Bunun böyle olmadığını söyleyen tarihçi yok ki. Hangi tarihçimiz 31 Mart'ın asker ayaklanması olmadığını yazmış acaba? (..) Genç bir melektaşımız da, gene bir gazetede yapılan söyleşide, ilginç görüşler sergilemişti; '31 Mart vakası bazı çapulcuların, aşırı dincilerin, molların, mürtecilerin ayaklanması değildir...' diyordu. (Sanki aksini söyleyen varmış gibi.)"

Bu ikrarın altındaki imzayı ve yayımlandığı yeri merak ediyorsunuzdur. Sizi meraktan kurtarayım: Yazı Toktamış Ateş imzasını taşıyor, gazete ise Cumhuriyet... ("Süper tarihçiler (!)", 19 Haziran 2001)...

Bundan epey önce, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, Padişah'tan mâlî destek, İstanbul'daki İngiliz yönetiminden vize alarak Samsun'a çıktığıyla ilgili belgeler açıklandığında, "Ne büyük câhillik, bunun böyle olduğu tarih kitaplarında yazıyor" tepkisi verilmişti. Oysa, belgeler açıklanana kadar, "Tarih kitapları aynen böyle yazıyor" denilen biçimde yazdığı için, Necip Fazıl Kısakürek âhir ömründe hapis cezasına çarptırılmış, bir okul müdürü görevden uzaklaştırılmış, bir öğretim üyesi de soruşturma geçirmişti...

'İsyan günlerinde aşk' adlı romanıyla 31 Mart vak'ası üzerine tartışma başlatan Ahmet Altan'ın tezi için de şimdi aynı yaklaşım sergileniyor... Cevap verme ihtiyacı hissedenler, tezi "Kim aksini iddia ediyor ki?" cümlesiyle küçümsüyor... Oysa, Prof. Sina Akşin'in "Şeriatçı bir ayaklanma: 31 Mart Olayı", Ecvet Güresin'in "31 Mart isyanı" ve Doğan Avcıoğlu'nun "31 Mart'ta yabancı parmağı" kitaplarında, Cumhuriyet yazarının "Aksini iddia eden yok" diye reddettiği görüşler 'tez' olarak işleniyor...

'Şeriat' sözcüğünün 'hukuk' yerine kullanıldığı bir zamanda, ayaklananların "Şeriat isteriz" diye bağırmalarının, 'profesör' unvanlı bir tarihçi tarafından, olayın "Şeriatçı bir ayaklanma" sayılmasına dayanak yapılmasındaki garabete dikkatinizi çekerim...

Cumhuriyet'teki "Süper tarihçiler (!)" başlıklı yazıdan, benzer bir ikrarın Işık Kansu tarafından, yine aynı gazetede yayımlandığını öğreniyoruz. Böylece, Cumhuriyet'in tarihçilerinin, "31 Mart vak'ası" ile ilgili olarak, Ahmet Altan'ın "Gerici bir ayaklanma değildir, asker ayaklanmasıdır" tezi üzerinde birleştikleri anlaşılıyor... Yine de, Toktamış Ateş'in yazısının hemen yanında Turhan Selçuk'un karikatürü bildiğini okumaya devam ediyor...

Ahmet Altan'ın tezi sadece ayaklanmanın niteliğinden ibaret değil; tezin bir de günümüze bakan yüzü var: "31 Mart bir provaydı ve oradaki başarı Cumhuriyet dönemindeki müdahalelere de yansıdı; askerin siyasette işgal ettiği yer 31 Mart'ın uzantısıdır..."

Tezin bu ikinci yarısı için ikrarcı tarihçiler ne düşünmekteler acaba?

Yavuz Baydar'ın açıklaması

"19 Haziran tarihli Taha Kıvanç imzalı yazıda, Milliyet'in beş köşe yazarının yazılarının sadece şehir içlerindeki baskılara konduğu, bunun okurlar tarafından farkedilmeyişinin ve dolayısıyla Milliyet Okur Temsilcisi tarafından ele alınmayışının 'tuhaflığı' üzerinde durulmuştu. Bu iddia, RTÜK yasasının çıktığı geceki zamanlama ile bağlantılandırılmıştır. Bu bağlantıda bir mantık hatası vardır. RTÜK yasası sabahın erken saatlerinde, yani gazetelerin son baskıları ardından çıkmıştır. Böyle olduğunu, RTÜK yasası ile ilgili haberleri gazetelerin 7 değil, 8 Haziran'da vermesi kanıtlıyor. Bu iddia sağlıksız bilgilere dayanmaktadır. Okurlardan bu konuda herhangi bir tepki gelmemesi de bunun en önemli göstergesidir. Gelseydi, kimsenin kuşkusu olmasın ki, bunlar bir tane dahi olsa, Milliyet'in ombudsman köşesinde yayımlanacaktı. Kılı kırk yaran okurların gözünden, belki şaşırtıcıdır, hiçbir şey kaçmıyor.

Evvelce de Tantan konusunda bir haberle ilgili bazı benzer kuşkular dile getirilmiş, ancak okurlardan gelen şikâyetlerin kapsamlı bir şekilde ele alınması ile bu kuşkuların yersiz ve asılsız olduğu anlaşılmıştı. Görevi ve sorumluluğu okurlardan gelen eleştirileri ele almakla belirlenmiş olan Milliyet Okur Temsilcisi, okurlardan gelen eleştirilere, gazetecilik pratiği ile ilgili haklı gerekçelere ve düzeyli bir üsluba dayandıkları sürece hiçbir zaman sansür uygulamamıştır. Bundan böyle de uygulamayacaktır." Yavuz Baydar, Milliyet Okur Temsilcisi

Taha Kıvanç'ın notu

Milliyet okur temsilcisinin görev anlayışına söyleyecek sözüm yok; ancak kendisine şikâyet ulaşmaması RTÜK Yasası'nın çıktığı gece Milliyet'te beş yazara sansür uygulandığı iddiasını ortadan kaldırmaz. Medyakronik sitesinin yakaladığı, yanlışlanmadığı taktirde Türk basınında bir 'ilk' teşkil edecek ciddi bir iddiadır bu. Hasan Cemal, Melih Aşık, Meral Tamer ve Derya Sazak'ın Sadettin Tantan, Meliha Okur'un Berna Yılmaz'la ilgili yazılarına erken baskılarda sansür uygulandığı iddiasıyla ilgili olarak, konunun gerçek muhatabı Milliyet yayın yönetmeni Mehmet Yılmaz'ın bizleri aydınlatmasını bekliyorum.


21 Haziran 2001
Perşembe
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED