AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
'Merkez medya' kafaya koydu:
İllâ ki 'domuz pirzolası' da yenecek!

Fransa'nın göbeğinde, Paris'te bazı Yahudiler "kaşer" sınırlamasına uygun olsun diye İsrail'den ithal edilen Coca Cola'ları tercih ediyorlar... Yani bu kadar olur; yani bir "hassasiyet" ancak bu kadar abartılabilir... Oysa "domuz pirzolası"nın yanında iyi giden Coca Cola'nın da milliyeti mi olurmuş?! Bunların hiçbiri "Hayatın tadı"nı tatmamış olsa gerek...

Fehmi Koru, "Merkez medya keşfe çıktı" (5 Haziran) başlıklı (tam Kronik Medya'lık!) yazısında şöyle diyordu:

"Dünyanın hiçbir yerinde 'aydın' olmanın şartlarından sayılmaz 'dindarlık'; ancak aydınların din konusunda bilgili olmaları beklenir. Tartışmalarda İncil'den âyetler okuyana 'bağnaz' gözüyle bakılmaz.... Bizde ise, Habil ve Kabil'den söz eden, Hz. Eyüp sabrından bahis açan, Hz. Ömer'in adaletini, Hz. Ali'nin 'Zülfikar' adlı kılıcını anan bir konuşmacıya 'Meczup' diyen bile çıkabilir. Andre Gide'in 'Dar Kapı' romanı adını İncil'den almıştır; hemen bütün 'büyük' Batı yazarları, kendi dinleri yanında öteki inanç sistemleriyle de ünsiyet sahibidir. Batılı, dinsizliğe bile 'din' ile hesaplaşarak ulaşır..."

Hatırlıyorsunuzdur; Koru'ya bu hatırlatmamayı yaptıran haberde, büyük bir gazetemizin Tayyip Erdoğan'ın yemek yerken sağ elini kullanması "ifşa" ediliyordu.... Hatta gazetenin, aynı zamanda yazıişleri müdürü de olan bir yazarı da söz konusu haberi (ve fotoğrafı) şöyle yorumlamıştı: "Tayyip Bey'in nerelere takılı kaldığını ve dinsel açıdan katılığını ısrarla sürdürdüğünü ortaya koyuyor." (!)

Gazetede yer alan haber ve yorum gerçekten de büyük bir "keşif"ti!

Biliyorsunuz; biz bu tür "keşifler" karşısında hep şu soruyu soruyoruz: Yahu bunların gönüllerini eğlendirecek başka işleri güçleri yok mu?!

Hürriyet'in 5 Haziran tarihli sayısında yeni bir "keşif" ile daha karşılaştık. Gazete içeride yarım sayfa yer ayırdığı haberini birinci sayfasından şöyle duyuruyordu: "Bayan Gül, domuz lokantasına gitmedi"(!)

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül, NATO toplantısının yapıldığı Madrid'de bakan eşleriyle birlikte şehri gezmiş ama programda olan "domuz kızartmasıyla ünlü" Casa Botin adlı lokantaya gitmemişti....

Gazete bu "domuz eti" meselesinde de çok "hassas" olacak ki, bu "skandal"ı içerde manşetin içine yerleştirdiği "Hayrünnisa Hanım'ın hassasiyeti" patlangaçıyla duyuruyordu...

Haber epeyce uzun; NATO dışişleri bakanları toplantısı için Madrid'de bulunan "eşlerin" bu şehirde ve Toledo'da nereleri ziyaret ettikleri, Hayrünnisa Gül'ün en çok nereyi beğendiği filan uzun uzun anlatılmış. Ama ah bir de şu "domuz lokantası" problemi olmasa!

Gazete, Hayrünnisa Gül'ün "domuz lokantasına" gitmemekle neler kaçırdığını daha iyi açıklayabilmek için olacak, lokantanın tarihine ilişkin şöyle bilgiler de veriyor: "Amerikalı ünlü yazar Ernest Hemingway'in de sokaklarını turlayıp meyhanelerinde şarap içtiği tarihi kent merkesinde bulunan 'Casa Botin', 1725'ten beri hizmet veriyor..."

Yani bir bakıma şöyle bir sitem ya da serzeniş: Ah bu da yapılır mı? Bu tarihi "domuz lokantası"ndaki o nefis domuz pirzolaları da kaçırılır mı? Ne gereksiz bir "hassasiyet"!

Fehmi Koru'nun "Batı yazarları, kendi dinleri yanında öteki inanç sistemleriyle de ünsiyet sahibidir" tespitini bu haber dolayısıyla da hatırladık. Tabii bu arada bizim en şanlı gazetelerimizin bile niçin gerçek anlamda "Batılı" olamadığını da... Düşünün; Hürriyet muhabirinin (ve yazıişlerinin) aklına gelen bu "serzeniş"in Madrid'deki toplantıya katılan bakan eşlerinin aklından bile geçmesi mümkün mü? İçlerinden birisi bile "Aaaa Hayrünnisa Hanım da doğrusu çok 'hassas'mış, domuz lokantasına bile girmiyor!" diye düşünmüş olabilir mi?

Ama ne hikmetse benzer sorular "Türk medyası"nın aklına sıkça geliyor... Hatırlayın; şimdi hayatta olmayan bir köşe yazarı bu ülkenin insanlarına domuz eti yedirebilmek için az mı uğraşmıştı? Hatırlayın; arada bir hâlâ karşılaştığımız bir "serzeniş" de, Hindular'ın açlıktan kıvranırken önlerinden salına salına geçen ineklerle karınlarını niçin doyurmadıklarıyla ilgili değil mi?

Oysa bu dünyada "insan" olmanın yollarından birisi de her önüne geleni yememekten geçmiyor mu?

Yazıyı bitirmeden bu işlere meraklı Hürriyet muhabirlerine ilginç bir haber konusu da biz önerelim: Fransa'nın göbeğinde, Paris'te bazı Yahudiler "kaşer" sınırlamasına uygun olsun diye İsrail'den ithal edilen Coca Cola'ları tercih ediyorlar... Yani bu kadar olur; yani bir "hassasiyet" ancak bu kadar abartılabilir... Oysa "domuz pirzolası"nın yanında iyi giden Coca Cola'nın da milliyeti mi olurmuş?! Bunların hiçbiri "Hayatın tadı"nı tatmamış olsa gerek... (K.B.)

Ahmet Şık'ın haberleri ve bize gelen iki açıklama…

Radikal muhabiri Ahmet Şık'ı, "Mesleğini, bu ülkenin daha adil bir ülke haline gelmesi için kullanmaya çalışan gazeteci"lerin bir örneği olarak tanımladığımız 30 Mayıs tarihli yazımızla ilgili iki mektup ulaştı elimize...

Her iki mektup da, 30 Mayıs tarihli yazıya vesile teşkil eden, Ahmet Şık imzalı ve ortak bir manşette toparlanan iki "insan hakları ihlali" haberini konu alıyor... Aynı gün gelen e-posta'lardan biri Dicle Haber Ajansı (DİHA) Yayın Koordinatörü Baki Gül, öbürü de Ahmet Şık imzasını taşıyor...

Baki Gül, her iki haberin de DİHA muhabirleri (Erzurum'dan Kenan Parlak, Hakkâri'den Nasır Kaya) tarafından yazılıp servise konduğunu; ajansın aboneleri olan Evrensel ve Yeniden Özgür Gündem gazetelerinin iki haberi de "DİHA" mahreci ve muhabir isimleriyle birinci sayfadan kullandığını; haberlerin bundan birkaç gün sonra da Ahmet Şık imzasıyla Radikal'in manşetinde yayımlandığını belirtiyor.

Baki Gül, servise koydukları haberleri bize de göndermiş; evet, bu haberler, Radikal'in manşetinde yayımlanan iki haber…

Zaten Ahmet Şık da reddetmiyor bunu… Zaten bize gönderdiği e-posta'yı da asıl bunu belirtmek için göndermiş… Şık, bu tür haberlerde kendi kaynaklarına da başvurduğunu ama çokça faydalandığı "başka kaynaklar"ı da bir borç olarak belirtmek istediğini yazmış bize. Şık, haber kaynaklarından birinin gene bir gazete (Yeniden Özgür Gündem) olduğunu söyledikten sonra, ilk anda yadırgatıcı gelen bu pratiğin, bir grup gazetecinin ortak kabulüne dayandığını yazıyor. Şık, bu yöntemin meyvelerini özellikle iki davada toplayabildiklerini belirtiyor: Metin Göktepe ve Manisa davaları…

Şık, tartışmaya neden olan iki haberden birini, haberi kaleme alan muhabirin izniyle kullandığını; öbürünü de, davalık olan kişilerin avukatının verdiği bilgilere dayanarak yazdığını belirtiyor. Bizim anladığımız şu: Ahmet Şık, belirttiği kaynaklardan bu haberleri öğrendikten sonra kendisi de konu üzerinde çalışıyor, bazı ilaveler yapıp haberi genişletiyor ve yayımlıyor. Şık, "amaç"ı hatırlatarak, bunun "tolere edilebilir" bulunması gerektiği kanısında:

"Bunun adi evsahibinin bilgisi dahilinde hırsızlık mı bilmiyorum. Ama nedenleri, ki burada kesinlikle vicdanımı rahatlatmaya calışmıyorum, yapılanı tolere edebilir diye düşünüyorum."

Baki Gül'ün mektubuna dönelim… Gül, Radikal'in haberlerini kullanmasına kızmak bir yana sevindiklerini, tek isteklerinin ajans adının kullanılması olduğunu belirtiyor ve yapılanı onaylamıyor. Doğrusu, Gül'ün mektubunun "ancak" diye başlayan bölümüne katılmamak mümkün değil:

"Ancak sizin de çok iyi bildiği gibi ajansların vitrini, ajans muhabirlerinin motivasyonu hatta ödülü mahrecin kullanılmasıdır. Bulundukları bölgelerde gerçekten zor koşullarda, kısıtlı olanaklarla haber üretmeye çalışan muhabirlerimizin emeğinin bu şekilde gasp edilmesi ise bizleri gerçekten çok üzmüştür."

Bizim fikrimizi merak ediyorsanız söyleyelim: Deriz ki, Radikal DİHA'ya abone olsun ve biz bu haberlerden mahrum kalmayalım. Umarız böyle olur... (A.G.)

DÜZELTME VE ÖZÜR

Sabah gazetesi genel yayın yönetmeni Ergun Babahan aradı, "Banka hortumlama günleri"nde Sabah gazetesinin yazı işleri müdürü olmadığını, o günlerde Yeni Binyıl'ın genel yayın yönetmeni olduğunu hatırlattı. Bu hatamızı düzeltiyor, Babahan'dan özür diliyoruz.

Yanlış anlaşılmasın: Sabah'ın o dönemdeki korkunç yayıncılığına ilişkin söylediklerimizin tümü geçerli... Özürü sadece Babahan'dan diliyoruz. (A.G.)


6 Haziran 2003
Cuma
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED