AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Çok mu zor?

Tedirginim... Geçmişte cezaevi meselesini gündeme getiren ve devletle mahkumlar arasındaki "karşılıklı inatlaşma"dan şekvacı olduğunu bildiren yazarlar hakkında "örgüte yardım ve yataklık"tan dava açıldığı için, mevzuya nasıl gireceğimi bilemiyorum.

Netameli bir konu...

Dün, Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nden bir mektup aldım.

Mektup sahibi, Neşe Düzel'in Selim Dindar'la yaptığı ve Diyarbakır Hapishanesi'nde yaşanan vahşetin anlatıldığı röportajdan etkilenerek yazmış olduğum yazıyı hatırlatarak (daha doğrusu yüzüme vurarak), niçin onların da sorunlarına duyarlı olmadığımı soruyor.

Haklı...

Duyarlı olduğumu kanıtlamak için, mektubu yayınlamam gerekecek bu durumda...

Nasılsa zarfın üzerinde (tam okunmuyor ama), "Mektup Okuma Komisyonu" yahut "Mektup Okuma Komutanlığınca Görülmüştür" şeklinde bir damga var; yayınlanması mektup sahibinin başını derde sokmayacak...

İşte o mektuptan en can alıcı bölüm:

"Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlardan etkilenmişsiniz doğal olarak. Peki bugün yaşananlar? Bugün yaşananlar çok mu farklı? Kendine 'demokratım', 'aydınım', 'duyarlıyım' diyenler niçin bugün yaşananları görmezlikten geliyor? Ülkemiz hapishanelerinde son yıllarda tüm dünyanın beynine kazınan unutulmaz vahşetler yaşandı, yaşanmakta. Belki şu an sizin de tek tek gözünüzün önüne gelmektedir o sahneler. Hatırlayın 19 Aralık 'hayata dönüş operasyonu'nu... Hatırlayın hemen akabinde ölüm oruçlarında hayatını yitirenleri, sakat kalanları... Hatırlayın F Tipi cezaevlerinde kendini yakarak ölenleri ve halen günbe gün eriyen insanları... Tam 107 can, 107 insan..."

Hatırlıyoruz, hatırlamaz olur muyuz hiç!

Hatırlıyoruz ve çok üzülüyoruz.

Ancak küçük bir itirazımız var.

İtirazımız, hem hiçbir esneme ve yumuşama belirtisi göstermeyen devlete, hem de olayın hiçbir tarafında yer almayan insanları (yani efkar-ı umumiyeyi) "devlet"le "mahkumlar" arasında tercih yapmaya zorlayan, "ideolojik kıyıcılığı" ideolojik doğru olarak koyup müntesiplerinden "hayatlarını" isteyen örgüte...

Yaşama hakkı kutsaldır.

Hiçbir kimse, hiçbir örgüt, hiçbir yapı, insan hayatı üzerinde pazarlık yapamaz.

Yapmamalıdır.

Yaparsa cinayet olur.

Tabii bir çift söz de, mevcut hükümetin Adalet Bakanlığı'na:

Profesör Doktor Sayın Hikmet Sami Türk, 21. yasama döneminde gerçekleştirilen iki Anayasa değişikliğinden sonra, kendi ifadesiyle, "12 Eylül'ün izlerini silmek için" bir dizi çalışma başlatmıştı:

Temel hak ve özgürlükler "çağdaş demokratik bir anlayışla" düzenlenecek, 12 Eylül döneminde çıkarılan antidemokratik yasalar değiştirilecek, cezaevleri ıslah edilip "yaşanabilir" hale getirilecekti.

Olmadı.

Çok tatsız olaylar yaşandı.

"Hayata Dönüş Operasyonları"ndaki onlarca kayıp bir yana, ölüm oruçlarında tam 107 insan öldü; mahkum arkadaşın deyimiyle, 107 can...

Bu mesele hallolsun artık.

Hallolmalıdır.

İstenenler de basit ve "ortası bulunacak" şeyler aslında: F Tipi Cezaevleri'nde "tecrit" uygulamasına son verilsin. Tutuklu ve hükümlülere "kötü muamele" yapılmasın. Ziyaretçilere engel çıkarılmasın.

Çok mu zor Cemil Bey?


9 Temmuz 2003
Çarşamba
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED